İki yüzlü mağduriyet
AKP’nin unutturmak istemediği 28 Şubat, OHAL mağduriyetlerinin gölgesinde kaldı. İki dönemin mağdurları “Masanın öbür tarafında olunca zulmetmek kolay” dedi.
Sinan Tartanoğlu
Türkiye 28 Şubat’ın 21. yılına, 1.5 yılı aşan OHAL koşullarında girdi. OHAL KHK’leri ile ortaya çıkan rakamlar, istatistikler 28 Şubat döneminde oluşturulan mağduriyetin neredeyse her alanda 10 katının yaşandığını ortaya koyuyor. AKP iktidarları, “28 Şubat mağduriyetini”, “Toplumsal düzen, özgürlükler ve demokrasi üzerine değil, korku, baskı ve tehdit üzerine inşa edildi. Meşru partileri gayrimeşru ilan ettiler. Yasaklar, baskılar, siyasi, sosyal ve ekonomik hayatımızı her yönden kuşattı” ifadeleri ile “unutturmamaya” çalışırken, hem 28 Şubat’ın hem de OHAL döneminin mağdurları, “Terörist yaftalamasının 28 Şubat mağdurları iktidardayken yapılması daha çok yıkıcı oldu.”, “28 Şubat’ta mağdur edildik diyenler sanki bunlar değildi. Demek ki masanın öbür tarafında olunca zulüm etmek kolaymış”, “28 Şubat döneminde imam hatipte okuyan biriyim ama ne ben ne de o dönem sağ görüşlü olan memurlar böyle zulüm görmediler” ifadelerini kullanıyor. Hükümete yakınlığı ile bilinen Eğitim Bir Sen’in Şubat 2014’te yayımladığı “Rakamlarla 28 Şubat” raporuna göre 28 Şubat’ta yaşananlar ile 15 Temmuz darbe girişiminin ardından başlatılan ve bir buçuk yıldan fazla süredir devam eden OHAL döneminde yaşananların karşılaştırması şöyle:
-Brifing yerine HSK talimatı: 400 hâkim ve savcı, 28 Şubat sürecinde Genekurmay Başkanlığı karargahında verilen irtica brifinglerine katıldı. Oysa önceki gün CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun açıkladığı belgeye göre, 2017’de hâkim ve savcılara tahliye kararlarının verilmesinden önce dönemin Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu ile istişarede bulunulması talimatı verildi.
-TSK ihracı 28 Şubat’ın 10 katı: 1990- 2011 yılları arasında irtica suçlamasıyla YAŞ kararları ile 1635 personel TSK’den atıldı. OHAL döneminde 10 binden fazla TSK personeli KHK’lerle ihraç edildi.
-Öğretmen ihracı 28 Şubat’ın 10 katı: 1997- 2001 tarihleri arasında 3 bin 527 öğretmenin görevlerine son verildi. Yaklaşık 11 bin öğretmen 1997-2001 yılları arasında istifa etti. 1997-2001 tarihleri arasında kılık kıyafet nedeniyle 33 bin 271 öğretmen disiplin soruşturması geçirdi, 11 bin 890 öğretmen disiplin cezası aldı. OHAL döneminde yaklaşık 34 bin öğretmen meslekten ihraç edildi.
-Sadece idari ceza da var: 28 Şubat döneminde 331 emniyet mensubu hakkında inceleme başlatıldı. 53’üne idari ceza verildi. 15 Temmuz’un ardından 23 bin emniyet personeli, çıkarılan KHK’lerle ihraç edildi. 28 Şubat döneminde Diyanet İşleri Başkanlığı’ndaki 396 personel disiplin soruşturması geçirdi. Meslekten atılan Diyanet personeli sayısı 128. OHAL döneminde Diyanet’ten ihraç edilen personel sayısı ise yaklaşık 3 bin.
-O zaman 139, şimdi 8 bin 600: 28 Şubat döneminde kılık-kıyafet yasağı nedeniyle kamu görevinden çıkarılan yükseköğretim kurumları personeli sayısı 139. OHAL döneminde 5 bin 822 akademisyen KHK ile ihraç edildi. KHK ile çalıştığı üniversite kapatıldığı için işsiz kalan akademisyen sayısı ise 2 bin 800.
-İki dönemde de MİT koşulu: 2 bin 639 kamu personeli MİT tarafından irtica ile ilişkili görüldü. Bunlardan 949’u öğretmen, 418’i öğretim görevlisiydi. OHAL KHK’leri ile memur alımından, taşeron personelin kadroya geçirilmesine, radyo ve televizyon için yayın lisansı alımına kadar bürokratik pek çok işlem için MİT onayı koşulu konuldu. 28 Şubat döneminde irticai faaliyette bulunduğu gerekçesiyle 21 vakıf kapatıldı. Kapatılan vakıfların 187 taşınmazına el konuldu. OHAL döneminde ise KHK’lerle 146 vakfın kapısına kilit vuruldu.
Mağdurlar: O dönem zulüm yoktu
Hak ve Adalet Platformu’nun 1465’i KHK mağduru, 342’si mağdur yakını, 366’sı doğrudan mağdur olmayan 2 bin 173 kişiyle görüşerek hazırladığı raporda yer alan ifadeler 28 Şubat dönemi ile OHAL döneminin karşılaştırmasını mağdurların gözünden ortaya koydu. Rapor iki dönemin de mağdurlarının anlatımlarını şöyle sıraladı:
-“10 yıldan fazladır “Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır” düsturu ile yapmakta olduğum görevimden ‘terörist’ yaftasıyla uzaklaştırıldım ve yargılanıyorum. Çektiğim maddi sıkıntıları saymıyorum, bu yaftalamanın özellikle de 28 Şubat mağdurları iktidardayken yapılması daha çok yıkıcı oldu.” “Yaptıkları işten sevap kazandıklarını, ülkeyi kurtardıklarını düşünüyor olmalılar. 28 Şubat’ta mağdur edildik diyenler sanki bunlar değildi. Demek ki masanın öbür tarafında olunca zulüm etmek kolaymış.”
-“Ben 28 Şubat mağduruyum. Bana ‘başörtülüsün’, ‘hakkını savunurlar’ dendi. Ben de eski sıkıntıları yaşamamak için devletin açtığı sendikaya üye oldum. Bana tebliğ eden bakana bir şey olmadı genel müdüre bir şey olmadı. Bu nasıl yapılır? Devlet beni tuzağa düşürdü diye inanıyorum.”
-“Ben 28 Şubat döneminde imam hatipte okuyan biriyim ama ne ben ne de o dönem sağ görüşlü olan memurlar böyle zulüm görmediler. Sadece bir akıl tutulması yaşanıyor ülkede. İnsanlar celladına âşık olmuş farkında değiller...”
‘İkinci haksızlık’
“Devlet tarafından bu benim ikinci haksızlığa uğrayışım. 28 Şubat döneminde yurt dışı ilahiyat mezunu olduğum için (Mısır el-Ezher Üniversitesi 1992) şeriatçı ve irticacı olduğum iddiasıyla 2000 yılında Keskin İmam Hatip Lisesi’nde müdür yardımcısı iken; diploma denkliği iptal edilme yoluyla eğitim hizmetleri sınıfından, genel idari hizmetler sınıfına Danıştay’dan aldıkları bir kararla düz memur yaptılar. 28 ay düz memurluk yaptıktan sonra Danıştay kararı ile tekrar görevime döndüm. Ama o zamanki bunu yapanların fikri ve zikri belliydi. Buna rağmen devletime küsmedim devleti yönetenlerin yaptığı bir uygulama olarak değerlendirdim. Devletimin aleyhine tazminat davası bile açmadım, ancak bana bunu yapanlardan hakkımı ahiret hesabına bıraktım. Şu andaki durum çok farklı, devleti yönetenlerle aynı duyguları aynı düşünceleri taşıdığım halde böyle bir muameleyle karşı karşıya kalmak insanı üzüyor.”
Protokoldü, şimdi yasallaştı!
Askeri yetkililere toplumsal olaylara müdahale yetkisinin verildiği İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında 7 Temmuz 1997’de imzalanan Emniyet-Asayiş-Yardımlaşma (EMASYA) protokolünün 2010 yılında imzalanan protokol ile yürürlükten kaldırıldığı belirtildi. Ancak darbeye zemin hazırladığı söylemi ile kaldırılan uygulama, 15 Temmuz darbesinden önce protokol kapsamından da çıkarılarak yasal zemine kavuştu.