İki ki yapmışım!
İyi ki Yapmışım, Netflix'te yayında ve uzun zamandır büyük keyifle izlediğim bir biyografi/belgeseldi diyebilirim.
Elif AktuğBu cümleyi kurabilmek ne kıymetli, hayat macerası herkese aynı cömertlikte sunmuyor yeteneği, şansı, başarıyı, sevgiyi ve en önemlisi sevdiği işte çalışabilmenin hazzını.
İşini aşkla yaptığın zaman çalışmış sanılmazsın demişler; görünen o ki Metin Akpınar markası da tutkuyla yaşanan bir ömrün neticesi.
İyi ki Yapmışım, Netflix'te yayında ve uzun zamandır büyük keyifle izlediğim bir biyografi/belgeseldi diyebilirim. Büyük heyecanla bekleyip izlediğim Nükhet Duru belgeseli fiyaskosundan sonra bir miktar tereddütle oturdum ekran başına.
Ve şükür, korktuğum olmadı. Bir akışı, senaryosu ve hikayesi vardı. Daha uzun olmalıydı, hatta bir kaç bölüm olmalıydı diye düşündüm.
60'larda başlayan tiyatro macerasında, üç kez ihtilal görmüş ve ülkenin yakın tarihine sahneden tanıklık etmiş yaşayan bir esfane olan Metin Akpınar, anlat anlat bitmez bir derya çünkü.
MEĞER NE ÖZGÜR YILLARMIŞ!
Belgeselin Ferhan Şensoy, Zeynep Oral, Nevra Serezli, Perran Kutman, Demet Akbağ, Ahmet Gülhan, Cihat Tamer, Kandemir Konduk, Selma Sonat gibi dev isimleri de ekrana getirmesi müthişti ve her biri için de keşke belgesel yapılsa diye düşündüm. Bir ustanın bir başka ustayı bu denli sevgiyle, saygıyla, hürmetle, takdirle anlatması seyirci için büyük zevk; hem seyirci hem de tiyatroya/oyunculuğa gönül verenler için ibretle izlenecek bir iş olmuş İyi ki Yapmışım.
Bir dönemi anlamak isteyen, hatırlamak, öğrenmek isteyen için bu belgesel; salt bir Zeki-Metin hikayesi değildi izlediğim.
Neler kaldı aklımda? Çocukken eczanede çalışmış Metin Akpınar, babası doktor olsun istermiş; eşi Göksel Hanım'ı kaçırmış ve 20 yaşında evlenmişler. 60'lar, İstanbul'da bir gecede 40-50 özel tiyatronun oyun sergilediği yıllar!
Metin Akpınar Pertevniyal Lisesi'nde gönül vermiş tiyatroya, 1965 Zeki Alasya ile ilk sahneye çıkışları; Hababam Sınıfı'nı oynamışlar. 1967 Devekuşu Kabare'nin kuruluşu ve pavyon ruhsatıyla sahneye çıkmaları! Eh içinde müzik, kadın, eğlence olunca, konsomatris belgesi almış oyuncular, ne hikayeler, ne dönemler yaşanmış!
EVREN BİLE GÜLMÜŞ
Kabare sahneye koymak deli işi o dönem için, bir gecede 7-8 seyirciden, bilet bulunamayan mekanlara, oradan spor salonlarına, konser salonlarına sığmayan seyircilere giden yol, bu bahsedilen.
12 Eylül döneminde bile oynamışlar, ucundan kıyısından yakaladı bizim nesil Devekuşu Kabareyi, arabalarda bile oyunların kasetleri olurdu; Deliler, Yasaklar, Aşk Olsun, Beyoğlu Beyoğlu, Reklamlar...
Kırk yıl önce tiyatroların tıka basa dolduğu, amma çok yasak var diye dertlenilen, siyasi hicivlerin havada uçuştuğu ve bilmeden özgürlüğün yaşandığı yıllarmış meğer.
Turgut Özal'ın oyuna geldiğini ve kendisiyle alakalı yapılan şakalara kahkahalarla güldüğünü anlattı Akpınar, buna pek şaşırmadım. Kenan Evren bile gitmiş oyuna ve siyasi esprilere gülmüş, alkışlamış! Buna çok şaşırdım işte.
Bugün keşke yine sahne alsa Devekuşu Kabare, yine oyunlar oynasa, yine yıkılsa ortalık! Yıkılsa ama kahkahadan, gülmekten ağrıyan yanaklarımıza şaşırsak, gözyaşına kahkaha sebep olsa; işte buna imreniyor seyirci belgeseli izlerken. Neden olmasın, acaba olur mu; derken, gelen cevap çok acıtıyor, olamaz ki...
Zeynep Miraç’ın senaryosunu kaleme aldığı, Tilbe Saran'ın anlatımıyla bambaşka bir anlam kazanan belgesel, size de "iyi ki izlemişim" dedirtecek inanın.