İki çocuk öpüşürse...
Parlamento Kulisi
(Ayşe Sayın, Emine Kaplan, Mahmut LıcalıGezi eylemleri, Türkiye’de “demokrasi mücadelesi” tarihinin en önemli olaylarından biri olarak kayıtlara geçti. Taksim’deki Gezi Parkı’na göz koyan hoyratlara karşı başlayan isyan, dalga dalga büyüyüp, ülke sınırlarını aşan bir “özgürlük hareketi”ne dönüştü... Peki ne oldu da gençler, durup dururken, çileden çıktı,“bir avuç yeşil” için dünyayı ayağa kaldırdı? Türkiye işte son 1 yıldır bu sorunun yanıtını tartışıyor. CHP’nin sosyolog Genel Başkan Yardımcısı Prof. Dr. Sencer Ayata’nın başkanlığındaki CHP Bilim, Yönetim ve Kültür Platformu bu soruların yanıtını aramak için kapsamlı bir “gençlik” araştırması yaptı. BYKP’nin hazırladığı “politika notu”nda AKP hükümetinin uyguladığı baskıcı ve kutuplaştırıcı politikalarla “sessiz ve renksiz” bir gençlik yetiştirmeyi hedeflediği saptamasına yer verilirken, Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “kızlı erkekli aynı yurtlarda kalıyorlar” sözleriyle de “ahlak zabıtalığı”na soyunduğuna işaret ediliyor. Ayata, AKP iktidarı döneminde gençlerin “olağan şüpheli” hale geldiği belirtilip, ekliyor:
“Gençleri hep ‘olağan şüpheliler’ olarak gören AKP iktidarının üniversite öğrencileri üzerinde kurduğu baskı giderek yoğunlaşıyor. Öğrencilerden çıkabilecek en küçük farklı ya da muhalif bir ses başta YÖK olmak üzere üniversite yöneticileri tarafından bastırılıyor. Öğrenci panolarına asılacak ilanlar, üniversite kampuslarında açılacak stantlar, düzenlenecek paneller, yapılacak konserler abartılı denetimlere maruz kalmakta ve çoğu durumda engelleniyor.”Ayata’nın çalışmasına göre Gezi protestolarına katılanlar ise baskının da ötesinde “polis şiddeti, gözaltı ve işkencelere” maruz kalıyor. “Yok eyleme katılmayayım, okulda sosyal etkinliklere katılayım” diyen genç için de yaşam hiç kolay değil. Çünkü birçok üniversite yerleşkesinde konser salonu, gençlik merkezi, resim atölyeleri, tiyatro, kafe gibi öğrencilerin bir araya geleceği mekânlar ya yok ya da çok sınırlı. Çalışmada AKP hükümetinin “gençlik politikası” ise şu çarpıcı saptamayla özetleniyor:
“AKP iktidarı üniversiteli gençlerin hayatını ‘sesini kes’, ‘sınıfını geç’, ‘cebini düşün’ anlayışı ile sınırlı tutmaya çalışmaktadır.”
--------------------------------------------------------------------------------------------------------
İki çocuk öpüşürse....
TBMM Adalet Komisyonu’nda geçen hafta görüşülen 5. yargı paketinin en tartışılan maddeleri cinsel taciz ve istismar oldu. Çocuklara cinsel taciz ve istismarda bulunan yetişkinlerle akran olan çocuklara aynı cezaların verilmesi muhalefet milletvekillerince eleştirildi. Özellikle 18 yaşından küçük lise çağındaki çocukların birbirlerini öpmeleri ya da el ele tutuşmalarının bile cinsel taciz kapsamına alınması tartışılırken, milletvekilleri kendi çocuklarından pay biçip esprilerle getirilen cezaların doğru olmadığını anlatmaya çalıştı.
CHP’li Binnaz Toprak, “12-13 yaşındaki çocuklar birbirini öptü ya da el ele tutuştu diye ağır cezalar alabilir. İkisi de çocuk. Bir yetişkinin bir çocuğa cinsel istismarı ile aynı kapsamda değerlendirilemez” derken, kız çocuğu olan bir AKP’li milletvekili, “Ellerine, dillerine, bellerine sahip çıksınlar” diye laf atması gülüşmelere neden oldu. Bunun üzerine CHP’li Ali İhsan Köktürk, psikolog ve pedagogların görüşüne dikkat çekti:
“Özellikle ergenlik, çocukların dürtülerinin çok güçlü, bunların kontrolünün de çok zayıf olduğu bir dönem. Yetişkinlerle çocuklara aynı cezalar uygulanırsa gençlerin hayatını karartırız.”
CHP’li Turgut Dibek, iki oğlundan birinin üniversite, diğerinin de lisede okuduğunu anımsattıktan sonra gülerek ekledi:
“Lisede okuyan oğlum bu yıl 18 yaşını bitiriyor. Benimkiler kurtardı. Ama lisede okuyan çocuklar flört ediyorlar, kızların erkek arkadaşları, erkeklerin kız arkadaşları oluyor. Hadi diyelim birlikte oldular, bunlara 10 yıla 15 yıla kadar hapis cezası nasıl verilir? Bu onları ömür boyu damgalamak anlamına gelir.”
TCY’nin ilk mimarlarından Prof. Dr. İzzet Özgenç ile Prof. Dr. Adem Sözüer de günlük politikalarla cezaların artırılmasını eleştirdi. Sözüer, kırsal bölgelerde çocukların aileleri tarafından imam nikâhıyla evlendirildiğini anımsatarak, bunun kızın hamile kalarak hastaneye başvurmasıyla ortaya çıktığını, bu gibi durumlarda genç babanın hapse girdiğine dikkat çekti. Özgenç, 18 yaş altındaki olaylarda failin velisi ya da vasisisin şikâyeti durumunda soruşturma ve kovuşturma açılmasını önerdi. Ancak bir türlü işin içinden çıkılamadı, genel kurulda yeniden değerlendirilmek üzere söz konusu maddeler aynen kabul edildi.
--------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Gezi soruları yanıtsız
TBMM’de bu döneme damgasını vuran olayların başında şüphesiz birinci yılı dolan Gezi Direnişi geliyor. İktidar ile muhalefet arasında yumruklaşmaya varan kavgaların yaşanmasına neden olan Gezi Direnişi’nde polisin orantısız şiddeti nedeniyle 8 genç hayatını kaybederken, binlerce yurttaş ise yaralanmıştı. Gezi Direnişi’nin üzerinden bir yıl geçti ve bu süre içinde muhalefet iktidara Gezi’yle ilgili yüzlerce soru önergesi yöneltti. Gezi’yi “darbe”, “faiz lobisi” ve “dış güçlerin oyunu” gibi Türk siyasetinin klişe ifadeleriyle tanımlayan AKP iktidarı, bu bir yıl içinde muhalefetin Gezi eylemleri sırasında yaşanan polis şiddeti, kamu çalışanlarına baskı, hukuksuz gözaltılarla ilgili yüzlerce soru önergesini de umursamadı.
AKP iktidarı, muhalefetin anayasal denetim hakkı olan soru önergelerine yasal sınırı yalnızca çok küçük bir kısmına yanıt verdi. 27 Mayıs 2013 - 27 Mayıs 2014 tarihleri arasındaki bir yıllık dönemde muhalefet iktidara Gezi Direnişi’yle ilgili toplam 538 soru önergesiyle binlerce soru yöneltti. Söz konusu 538 soru önergesinden yasal süresi içinde yanıtlananların sayısı 90 oldu. Başka bir deyişle AKP iktidarı Gezi’yle ilgili her 20 soru önergesinden yalnızca 3’üne zamanında yanıt verdi. Süresi geçtikten sonra yanıtlanan soru önergeleriyle birlikte Gezi sorularının 184’ü yanıtlandı. Buna göre bir yıl içinde süresi geçtikten sonra gelen yanıtlarla birlikte Gezi’yle ilgili gelen soru önergelerinin sadece yüzde 34’ü yanıtlandı.
354 soru önergesi hâlâ yanıt beklerken, iktidarın Gezi Direnişi’yle ilgili TBMM araştırma komisyonu kurulmasına ilişkin verdiği önergeyi de bir yıldır işleme almadığını belirtmek gerekiyor. Hükümetin Gezi’nin birinci yılında Türkiye’nin dört bir yanında binlerce polisle sıkıyönetim ilan ettiği düşünülürse, “Gezi’yle ilgili sorulardan bile neden korktuğunu” anlamak güç olmayacak.