İki büyük ustaya veda
Sinemanın iki önemli ismi, İngiliz yönetmen Nicolas Roeg ve Oscar ödüllü İtalyan yönetmen Bernardo Bertolucci üç gün arayla hayatlarını kaybettiler.
Emrah Kolukısaİtalyan sinemasının dünya çapında en çok tanınan isimlerinden biri olan ve “Son İmparator”, “Paris’te Son Tango” gibi unutulmaz filmlerin yönetmeni Bernardo Bertolucci 77 yaşında kansere yenik düştü. Ondan üç gün önce ise İngiliz sinemasının usta ismi Nicolas Roeg’un ölüm haberi gelmişti.
İtalyan sinemasının ustası
1941 yılında Parma’da dünyaya gelen Bernardo Bertolucci’nin sinemadaki ilk işi ünlü yönetmen Pier Paolo Pasolini’nin “Accatone” adlı filminde yönetmen asistanlığıydı. Babası gibi şair olmak istese de ve yazdığı ilk kitabıyla önemli ödüllere layık bulunduysa da Bernardo Bertolucci’nin geleceği sinemadaydı ve Pasolini’nin bir öyküsünden uyarladığı ilk filmini de 1962 yılında çekecekti: “La Commare Secca”.
Bertolucci’nin adını asıl duyurduğu yapım ise iki yıl sonra tamamladığı ikinci filmi “Prima della rivoluzione” (Devrimden Önce) oldu. Bu yıllarda Fellini, Antonioni ve Pasolini ile birlikte İtalyan yeni dalga akımının önemli figürlerinden biri haline gelen Bertolucci 1970 yılında yine radikal sol bir dünya görüşünün yoğun biçimde hissedildiği “Il Conformista” (Konformist) ve hemen ardından da “Strategia del ragno” (Örümceğin Stratejisi) adlı filmlere imza attı.
9 Oscarlı film
1972 yılında başrollerini Marlon Brando ve Maria Schneider’in paylaştığı ve o ünlü seks sahnesiyle yıllarca sürecek tartışmalara sebep olan “Last Tango in Paris” (Paris’te Son Tango) geldi. 1976’da çektiği ve Robert De Niro, Gerard Depardieu, Stefania Sandrelli, Donald Sutherland, Burt Lancaster gibi yıldız isimlerle dolu kalabalık kadrosuyla dikkat çeken ve sinemalarda iki bölüm halinde gösterilen “1900” ve hemen ardından bu kez işlediği ensest teması yüzünden tartışmalara yol açan filmi “La Luna” (Ay) ile ününe ün kattı. Nihayet 1987 yılında, tamamlanması üç yıl süren bir başka epik filmle, “Son İmparator” ile hem En İyi Yönetmen hem de En İyi Senaryo dallarında Oscar kazandı. Film toplamda 9 Oscar kazanarak tarihte en çok Oscar alan beşinci film oldu.
90’lı yıllardan itibaren kariyeri eski parlaklığını yitirmeye başlayan Bertolucci, “Sheltering Sky” (Çölde Çay), “Little Buddha” (Küçük Buddha), “Stealing Beauty” (Çalınmış Güzellik), “The Dreamers” (Düşler, Tutkular ve Suçlar), “Me and You” (Ben ve Sen) gibi filmlere imza attı. 2007’de tüm kariyeri için Venedik Film Festivali’nde bir Altın Aslan; 2011’de de Cannes Film Festivali’nde özel bir Altın Palmiye ödülü aldı.
Nicolas Roeg’un ardından
Sinemanın en önemli ustalarından, “Performance”, “Don’t Look Now” (Karanlığın Gölgesi), “Walkabout” (Sonsuz Çöl), “The Man Whol Fell To Earth” (Dünyaya Düşen Adam), “Bad Timing” (Kötü Zamanlama) gibi unutulmaz art house filmlerin yaratıcısı, İngiliz yönetmen Nicolas Roeg 90 yaşında hayata veda etti.
15 Ağustos 1928’de Londra’da doğan Nicolas Roeg sinema kariyerine kameraman olarak başladı. David Lean’in sinema tarihine geçmiş görkemli filmleri ‘Lawrence of Arabia’ (Arabistanlı Lawrence ve ‘Dr. Zhivago’ gibi filmlerde ikinci takım yönetmeni ve kameramanı olarak çalışan Roeg, Fransız Yeni Dalga akımının önde gelen isimlerinden François Truffaut’nun ‘Fahrenheit 451’ adlı filminde de görüntü yönetmenliği yaptı. Yönetmen olarak ilk filmini ise 1960’ların sonunda çekecekti: ‘Performance’. Bugün adını çok az kişinin hatırladığı Donald Cammell’ile birlikte yönettiği ve başrolünü Rolling Stones grubunun karizmatik solisti Mick Jagger’ın üstlendiği ‘Performance’ o denli tuhaftı ki Warner Bros. stüdyosu yetkilileri ne yapacaklarını bilemeyip filmin vizyonunu ertelediler ve ancak kendileri yeniden montajladıktan sonra 1970’de dağıtıma soktular. Henüz ilk filmiyle yapımcıları taca çıkaran Roeg böylelikle sıradışı, cüretkar ve zorlu bir kariyerin de ilk adımlarını atmış oluyordu.
Nicolas Roeg gelmiş geçmiş en tekinsiz kkorku filmlerinden biri olan “Don’t Look Now”ın ardından tıpkı Mick Jagger gibi büyük bir rock ikonu olan David Bowie ile çalıştı ve belki de en ünlü, en bilinen filmi “The Man Who Fell to Earth”ü çekti. Sinemadaki ilk önemli rolünü üstlenen David Bowie’nin kurak gezegeni için su arayan bir uzaylıyı oynadığı “The Man Who Fell to Earth”, “Star Wars” ve “Blade Runner” gibi dönemin popüler bilimkurgu filmlerinin hemen öncesinde izleyiciyle buluşmuş ve türün kültleri arasına girmekte hiç zorlanmamıştı.
Hiç ödül almadı
Yönetmenlik kariyeri 40 yıla yaklaşsa da asıl büyük filmlerini 1968 ile 1980 arasında kalan kısa dönemde çeken Nicolas Roeg’un son başyapıtı olarak kabul edilen film, bir süre sonra evlenerek hayatını birleştireceği Theresa Russell ve yine müzik dünyasından bir yıldız olan Art Garfunkel’ın üstlendiği ‘Bad Timing’ oldu. Üç kez Cannes Film Festivali’nde yarışan ama ilginç bir şekilde Yaşamboyu Başarı Ödülleri hariç hiç önemli bir ödül kazanmayan, Oscar’a ise aday bile gösterilmeyen Nicolas Roeg, sanat sinemasının büyük vizyonerlerinden biri olsa da ana akım sinemanın ve sektörün çoğunlukla görmezden gelmeyi tercih ettiği bir yönetmen oldu.
İKİ YÖNETMEN İKİ SAHNE Tereyağı sahnesi Bernardo Bertolucci’nin 1972 tarihli filmi “Paris’te Son Tango”da yer alan ve yıllarca geçmeyen bir lanet gibi peşinden sürüklediği sevişme sahnesi bugün bir cinsel suç olarak kabul ediliyor. Marlon Brando’nun boş bir apartman dairesinin parkeleri üzerinde, o sıralar henüz 19 yaşındaki deneyimsiz bir oyuncu olan Maria Schneider’a tecavüz ettiği sahne o yıllarda son derece gerçekçi olduğu gerekçesiyle övgülerle karşılanmıştı gerçi ama Schneider’ın bunalıma girip uyuşturucuya başlaması ve intihara teşebbüs etmesiyle algılar da değişti elbette. Senaryoda olmadığı halde Brando’nun sahneyi oynarken kayganlaştırıcı niyetine tereyağı kullanması ve Bertolucci ile konuşarak bu konuyu Schneider’a söylememeleri skandalın bir diğer karanlık yönüydü. Roeg’un paralel kurgusu Başrollerini Donald Sutherland ve Julie Christie’nin oynadığı, büyük bölümü Venedik’te geçen korku filmi ‘Don’t Look Now’, küçük kızlarını yitiren ve hayata küsen bir karıkocanın Venedik’te karşılaştıkları kör bir medyumdan ölen kızlarına dair haber almalarıyla değişen hayatlarını anlatıyordu. Medyumun onlara kızlarının cennette mutlu olduğunu söylemesinin ardından yeniden hayata dönen karıkocanın otel odasındaki sevişme sahnesi sinema tarihinin en erotik, en duygusal ve en gerçekçi seks sahnelerinden biri olarak kabul edilir. Bu cüretkâr sahneyi iki oyuncunun sevişme sonrası giyinme sahnesiyle paralel kurgulayan Roeg, teknik olarak da benzersiz bir işe imza atmıştı. |