"İki bin 250 yönetici kızağa çekildi"

CHP MYK'nin ardından açıklama yapan Parti Sözcüsü ve Genel Başkan Yardımcısı Birgül Ayman Güler'den KHK'lerle ilgili, örnekler eşliğinde 'bürokrasi darbesi' açıklaması geldi: Çıkardığı KHK'ler, kabul edilmiş Yetki Kanunu'nun sınırlarını da içeriğini de aşmıştır. Aceleyle çıkarılan KHK'ler, başka bir KHK ile ortadan kaldırılmaktadır. Bu düzenlemeler ile, 2250 üst ve orta kademe yönetici kızağa çekilmiştir.

cumhuriyet.com.tr

Güler, Kılıçdaroğlu başkanlığında yapılan ve yaklaşık 4 saat süren toplantının ardından gazetecilere açıklamalarda bulundu ve soruları yanıtladı.

Güler, bir gazetecinin Orgeneral Işık Koşaner'e ait olduğu iddia edilen ses kayıtlarının MYK'da gündeme gelip gelmediğinin sorulması üzerine, şunları söyledi:
''Bu olmamalı, olmaması gereken, özel konuşmalarınızın hiç bilmediğimiz yetkili ya da yetkisiz kişiler tarafından hukuka aykırı olarak dinlenmesi arşivlenmesi ve kendileri için uygun bir zaman geldiğinde servis edilerek bizim birey olarak anayasal haklarımızın ihlal edilmesi. Olmaması gereken kuşkusuz bu. Öte yandan Türkiye son derece sıkıntılı zamanlar yaşıyor kuşkusuz, Kuzey Afrika ülkerine bakın, Irak, terör sorunu, Suriye'de yaşananlar. Bir taraftan ülkenin güvenliği için ordudan çok yüksek beklentileriniz var ama öte taraftan ordunun durmadan yıpratılması yönünde adeta sistemli bir resmi çalışma yürütüyorsunuz. Mutlaka bu süreçle ilgili olsa gerek.''

Güler, bir soru üzerine konuşmanın içeriğine yönelik bir değerlendirme yapmadıklarını söyledi.

Suriye'ye bir heyet gönderilip gönderilmeyeceğinin sorulması üzerine ise Güler, konunun geçtiğimiz hafta yapılan MYK'da gündeme geldiğini bugün de görüşüldüğünü belirtti.
Güler, Suriye'ye CHP'li bir heyetin gideceğini ve oradaki durumu yerinde inceleyerek, MYK ve Parti Meclisi'ne rapor sunacağını bildirdi.

Heyette kimlerin olacağının tam olarak netleşmediğini anlatan Güler, Genel Başkan Kılıçdaroğlu'nun da heyette yer almasının düşünüldüğünü, böyle bir ihtimalin söz konusu olduğunu kaydetti.

Güler, Suriye gezisi ile ilgili zamanın da henüz netleşmediğini bildirdi.

Ankara İl Başkanı'nın istifasının MYK'da görüşülüp görüşülmediğinin sorulması üzerine ise Güler, konunun gündeme geldiğini ancak İl Başkanlığına henüz atama yapılmadığını kaydetti.

Güler, ''Biliyorsunuz, arkadaşımızın bazı iddiaları oldu, Doç. Dr. Tarık Şengül çok önemli bir akademisyendir. Atama işlemleri devam edecek, ileri sürdüğü iddialar bakımından da biz durum nedir diye onun üzerinde araştırmalarımızı yapacağız'' dedi.

Güler, bir soru üzerine iddiaların komisyon tarafından değil, MYK'daki bazı üyeler tarafından gerçekleştirileceğini bildirdi.

İddialar içerisinde bir Genel Başkan Yardımcısının da adının geçtiğinin hatırlatılarak, ''İl Başkanı açıklama yaparken, tenzili rütbe alan bir yönetici diyerek sayın Gürsel Tekin'i işaret etti. Bu konuyla ilgili sayın MYK'da Tekin açıklamada bulundu mu?'' yönündeki soru üzerine Güler, ''Öyle bir değerlendirme olmadı'' yanıtını verdi.

''Kürt raporunun güncellendiği yönünde bazı açıklamaların'' olduğunun hatırlatılarak, böyle bir çalışmanın olup olmadığının sorulması üzerine ise Güler, ''Bazı görüşmeler yapıldı bu Kürt raporunun güncellenmesi üzerine değil, günümüzde terörün ulaştığı boyut ve bununla mücadele etmede beceriksiz olan hükümet gerçeği nedeniyle güncel koşullar neler, bunun üzerinde daha dikkatli durma gereği vurgulandı'' dedi.

Güler, başka bir soru üzerine de ''Kürt Raporu''nun yenilenmesi için herhangi bir komisyon kurulmadığını, raporun yenilenmesine yönelik de bir karar alınmadığını bildirdi.
Güler, bir soruyu yanıtlarken de İstanbul İl Başkanlığı'na yeni bir atama yapılmasının gündemlerinde olmadığını ifade etti.

Bayramlaşmaya ilişkin programın belli olup olmadığının ve BDP ile bayramlaşma yapılıp yapılmayacağının sorulması üzerine de Güler, ''Bayramlaşma programımız belli, BDP bir yazılı mesaj göndererek bayram programını iptal ettiğini bildirdi, onların bu bildirimi üzerine bizim programımızda dolayısıyla BDP ile bayramlaşma zorunlu olarak yer alamayacak. Bayram barış günü, biz bayramlaşmak için herkesi bekliyoruz'' diye konuştu.


''Hükümet'in teröre karşı mücadelede politika yoksunluğunu, Türkiye için büyük bir sorun olarak görmektedir. 61. Hükümet'in programında, terörle mücadele konusunda tek bir cümlenin yer almaması, bu ağır durumun en açık göstergesidir'' diyen Güler, şehit ve gazilerle yitirilen her türlü maddi ve manevi değerin tüm sorumluluğunun hükümete ait olduğunu söyledi.

Hükümeti, bu sorumluluğu üstlenmeye çağıran Güler sözlerini şöyle sürdürdü:
''Hükümet, sorumluluğunun gereklerini nasıl yerine getireceğini açıklamalıdır. Hükümet, bu sorumluluğunun gereğini yerine getirmeli, başarısızlığının yükünü ordunun omuzlarına bırakmaktan vazgeçerek terörle mücadele çalışmalarındaki sonuçları doğrudan kendisi, Hükümet'in sorumlusu Milli Savunma Bakanı açıklamalıdır.
Öte yandan, Hükümet üyelerinin konuşmalarını banda almış olabilecekleri kuşkusuyla, gazete ve yayın bürolarını basan Hükümet'in, doğrudan kendisinin kullandığı dinlemeler için duyarsız kalması dikkat çekicidir.
Türkiye, yine en üst devlet yöneticilerinin özel telefon görüşmelerinin izlendiği gerçeğini seyretmektedir. Üzerinde konuşmamız gereken şey, izinsiz ve yasa dışı dinlenen telefon konuşmalarının konusu, içeriği, üslubu değildir. Üzerinde konuşulması gereken, bireyin temel anayasal haklarının pervazsızca ihlal edilmesi ve Hükümet'in bu ihlal ile ilgili olarak inceleme, soruşturma ve sorumluları ortaya çıkarma görevinin kendisine ait olduğunu aklına bile getirmemesidir.
Tüm siyasal ve yönetsel kişiler ve yalnızca onlar da değil, tüm vatandaşlar dinlenebiliyor, dinlemeler arşivleniyor, bunlar arzu edildiği zaman ortalığa saçılabiliyor. Böyle bir mekanizma, Türkiye'de nasıl güvensiz ve nasıl anti-demokratik bir ortamda nefes almaya çalıştığımızı yeterince açık biçimde gösteriyor. Hükümet'i, Işık Koşaner Paşa'nın konuşmalarını dinleyip kaydedenleri ve ortalığa saçanları araştırıp bulmaya ve ifşa etmeye çağırıyoruz.''

Birgül Ayman Güler, Deniz Feneri Davası'nı yakından izlemeyi sürdürdüklerini de ifade ederek, ''Bu davanın savcısının görevden alınması, Hükümet'in yargı organlarını siyasallaştırma politikasının yeni bir uygulamasıdır. Bu uygulama hukukun üstünlüğü kuralına, soruşturmanın gizliliği kuralına, yani temel yargı ilkelerine uygun davranan yargıç ve savcıların, bundan böyle Hükümet'in görevden alma tehdidi altında bırakılacaklarının göstergesidir. Hükümet'i, yargının bağımsızlığı ve yargı adamlarının mesleki güvenceleri konusunda evrensel ilkelere uygun davranmaya çağırıyoruz'' ifadelerini kullandı.


''Çıkardığı KHK'ler, kabul edilmiş Yetki Kanunu'nun sınırlarını da içeriğini de aşmıştır"

Güler, Hükümet'in, 28 Mart 2011 günlü Yetki Kanunu ile, TBMM'nin yasama yetkisine adeta el koyduğunu öne sürdü.

Güler, sözlerini şöyle sürdürdü:
''Çıkardığı KHK'ler, kabul edilmiş Yetki Kanunu'nun sınırlarını da içeriğini de aşmıştır. Aceleyle çıkarılan KHK'ler, başka bir KHK ile ortadan kaldırılmaktadır. Bu düzenlemeler ile, 2250 üst ve orta kademe yönetici kızağa çekilmiştir. Partizan kadrolaşmanın tarihte görülen en kapsamlı örneklerinden biriyle karşı karşıyayız. Bu düzenlemelerle belediyelerin imar planlama ve uygulama yetkileri, en yüksek rant alanları bakımından merkezi yönetimin tekeline çekilmektedir. Şehircilik, hem hemşehrilerin karar alanından çıkarılmakta, hem de en değerli kentsel topraklar Hükümet yetkililerinin ellerine teslim edilmektedir. Devlet Planlama Teşkilatı kaldırılmış, kalkınma planlaması devri kapatılmıştır. TBMM bundan habersizdir. Tüm devlet sistemini değiştiren bu talanı önlemek, Anayasa Mahkemesinin elindedir. CHP olarak Yetki Kanununu Anayasa Mahkemesine götürmüş ve yalnızca iptal değil aynı zamanda yürürlüğü durdurma kararı da istemiştik.
Anayasa Mahkemesi hala sessizdir. Bu tutumu nedeniyle Hükümet'in bu yanlışlarını paylaşma konumuna düşmüştür. Anayasa Mahkemesinin bir an önce karar vererek, kendisini bu talihsiz durumdan kurtarmasını diliyoruz. Bürokrasi darbesini engellemek için KHK'leri de Anayasa Mahkemesine götürdük. Kamuoyunu ve basınımızı bu önemli süreçle yakından izlemeye çağırıyoruz.''

MYK'da Libya'daki durumun da ayrıntılı bir şekilde değerlendirildiğine vurgu yapan Güler, tarihte barış döneminin açacağı umulan küreselleşmenin, mazlum ülkelere uygulanan baskı ve saldırılarla dünyaya ne yazık ki savaş çağını geri getirdiğini savundu.

Kardeş Libya'da yaşananların, tüm Türkiye'yi derinden yaraladığını belirten Güler, ''Dünyada, bağımsızlığını ulusal kurtuluş savaşıyla kazanmış ve bağımsızlık ilkesini her türlü ilkenin üstünde tutmaya hep çaba göstermiş bir ülkenin yurttaşları olarak, Libya'ya demokrasi götürmek adına nasıl acımasız bir kaynak paylaşma seferberliği olduğunu görüyoruz. Türkiye, Libya'da kaynak paylaşmanın tarafı olarak değil, Libya halkının kendini özgürce yönetme iradesinin tarafı ve güvencesi olmalıdır. Türkiye, kardeş Libya halkını hayal kırıklığına uğratmamalıdır'' ifadelerini kullandı.