İhsan Oktay Anar'dan "Galîz Kahraman"
İhsan Oktay Anar'ın yeni romanı "Galîz Kahraman" okuyucu karşısında. Roman, "on tört ayar insan, on sekiz ayar hırsız, yigirmi tört ayar namussuz ruhuna sahip, som bir süprüntü" ve "Kasımpaşalılığın ta kendisi" İdris Âmil Efendi'nin çocukluğundan gençliğine uzanan zaman diliminde başından geçen olaylar silsilesini anlatıyor.
Eray Ak/Cumhuriyet Kitap Ekiİhsan Oktay Anar, kendine her kesimden okuyucu bulmuş bir yazar. Bunu birçok duruma bağlamak mümkün. Kimi Anar'ın romanlarında kurduğu o büyülü dünyaya, kimi daha önce görülmemiş kahramanlarına, kimi hikâye anlatmadaki kudretine, kimi ise o hikâyelerde kullandığı dile meftun. Daha ilk romanı Puslu Kıtalar Atlası'ndan sonra ciddi bir edebiyat okuyucusunun yanında, "genel okuyucu" olarak da tanımlayabileceğimiz, okuduklarında çok fazla edebiyat aramayanların da takibine girdi. Sonrasında ise her romanı merakla beklenen bir yazar haline dönüştü. Bu beklentiyi de karşılısız bırakmadı. Çok uzun sayılmayacak aralıklarla romanlarını okuyucu karşısına çıkardı. Sadece Efrâsiyâb'ın Hikâyeleri'nden sonra, 2005'te yayımlanan Amat için yedi yıl beklemek gerekti. Anar'ın yayımlanan son romanı ise Yedinci Gün'dü. Şimdi de yaklaşık iki yıllık bir aranın ardından Galîz Kahraman okuyucu karşısına çıktı. Anar bu romanında da o kendine has hayalgücü dünyasından bir kesit izletiyor bize.
Galîz Kahraman, romanın adının hakkını veren kahramanı İdris Âmil Efendi'nin çocukluğundan gençliğine uzanan zaman diliminde başından geçen olaylar silsilesinden meydana geliyor. Ama bu olaylar her roman kahramanının başına gel(e)mez ya da bir roman kahramanı, başkalarına bunca çile çektir(e)mez. Bu bağlamda, "galîz" kelimesinin sözlük anlamını tam anlamıyla karşılayan bir karakter olarak çizilmiş İdris Âmil Efendi ve "antikahraman" denen kişi her kimse İdris Âmil Efendi'den öğreneceği çok şey var. İdris Âmil, değme "antikahraman"a taş çıkartacak -adı üstünde- türlü galîzlikle donatılmış yaratıcısı İhsan Oktay Anar tarafından.
"YİGİRMİ TÖRT AYAR NAMUSSUZ"
Kasımpaşa'da, daha doğduğunda sünnetli olarak dünyaya gelen buna mukabil çocuk yaşta da "kutub" mertebesine erişen İdris Âmil Efendi'nin, "olmak" ve "elde etmek" istedikleri uğrunda çabalarının romanı Galîz Kahraman. Olmak istediklerinin arasında birçok şey vardır. Bunun içinde köftecilikten sinema artistliğine, yayıncılıktan yazarlığa, kabadayılıktan garsonluğa kadar uzanan kısa bir liste çıkarabiliriz. Ancak en önemlisi elde etmek için türlü düzen çevirdiği, gönlünü kaptırdığı Muallâ... Muallâ romanda çok fazla yer kaplamasa da İdris Âmil'in neler yapabileceğini anlamamız adına önemli bir yerde duruyor.
Kahramanı İdris Âmil Efendi'nin çevresine, bir hâle gibi başka kahramanlar yerleştirmiş Anar. Muallâ'yı da onlardan biri gibi görebiliriz. Bunun dışında; Efgan Bakara, Remiz ve Remziye, puta tapan kabadayı İskender, Dayı, Hacı Baba, Dilâra, Muhtar... Hepsinin, yazarın anlatmak istediği hikâyeden bağımsız kendi hikâyeleri de var ancak bir şekilde roman çatısı altında buluşuyor bu hikâyeler. Hatta bunlar öyle hikâyeler ki biri ya da birkaçı metinden çıkarılsa romanın gidişatı aksamaz bile ama diğer romanlarında da gördüğümüz bir durum bu Anar'ın. Bunlar kendi başlarında ayakta kalabilecek hikâyeler de olsa Anar'ın hikâye anlatmadaki ustalığını gözler önüne sermesi bakımından, roman evrenine yadsınamaz bir katkı sunuyor.
"Kasımpaşalılığın ta kendisi!" olarak anlatılıyor romanda İdris Âmil. Her keyiflendiğinde vurduğu "Hüüüüüüüüüüüüüüüp!Jjjjjjjjjjjjjjjt! Nah-ha!" narası, kendi kendini düşürdüğü en karmaşık durumlarda bile işin içinden bir türlü çıkmayı becerdiği kıvrak zekası ve yaşama karşı takındığı gamsız tavrıyla gerçekten de Kasımpaşa'nın o renkli dünyasından çıktığını belli ediyor zaten. Ama şöyle bir durum da var ki İdris Âmil'in "galîz" sıfatını sonuna kadar hak ederek, böyle bir romanın kahramanı haline nasıl geldiği Muhtar'ın şu sözlerinden anlaşılabilir: İdris Âmil Efendi "on tört ayar insan, on sekiz ayar hırsız, yigirmi tört ayar namussuz ruhuna sahip, som bir süprüntü".
Sözün özü "yigirmi tört" ayar özgün bir karakterle karşı karşıyayız romanda...
İdris Âmil gibi karakterlerin dışında Anar dünyasının kendine has unsurlarından biri de yazarın romanlarını kurgularken kullandığı dili. Öyle ki Anar'ın romanlarında yarattığı dünyanın özgünlüğünü bir kenara bırakıp sadece diline okdalandığımızda dahi, metnin üstünde adını görmesek bile rahatlıkla "Anar romanı!" diyebileceğimiz özgünlükte bir dil burada söz konusu olan. Bununla birlikte İhsan Oktay Anar romanları hakkında şu da hep söylenmiştir: "Kullandığı bazı kelimeleri anlamasak da bir şekilde hikâyenin gidişine kendimizi kaptırıyoruz; okuyoruz". Evet, öyle. Osmanlıca kelimelerden yaratılmış bir deryada yüzer gibiyiz Anar romanlarında. Bazılarını anlayamıyoruz, arada bir sözlük karıştırmak zorunda kalıyoruz. Başka bir romanda olsa böyle bir durum, okuyucu belki sıkılıp romanı bir kenara bırakcak. Hatta, daha kitap okuyucuya ulaşmadan editörler tarafından, dilinin "ağır" olduğu uyarısı alacak yazar. Romanları elimize ulaştığına göre Anar, editörlerinden böyle bir uyarı almıyor. Ötesi, değişik kesimlerden okuyucuların elinde Anar romanlarını görmek pekâlâ mümkün. Nedir peki başka romanlarda ya da yazarlarda külfet sayılabilecek bu diline "rağmen" Anar'ı bu kadar okunur kılan?
İHSAN OKTAY ANAR DÜŞÜ
Yanıtı 2010'da, İhsan Oktay Anar, Erdal Öz Edebiyat Ödülü'ne değer görüldüğünde, törene katılanlara dağıtılan kitapçıkta yatıyor. Asuman Kafaoğlu-Büke yazmıştı o kitapçığı ve İhsan Oktay Anar'ın roman evrenini çok güzel özetliyordu. Anar'ın roman dili için de şöyle küçük bir paragraf açmıştı: "Yazarın hayalgücü sadece olağan üstü haller yaratmakla kalmaz, çok daha önemli olarak olağan üstü bir dil yaratır. Bu dil antikiteden, Osmanlıcadan, felsefe ve bilimden beslendiği kadar, aynı zamanda hayal ürünüdür. Böyle bir dilin tarihin bir döneminde, bir kültür tarafından kullanılmış olma olasılığı düşüktür. Bu dil sadece bu romanlarda anlatılan öykülerin dilidir." Dahası, Anar'ın romanlarını kurguladığı dili, yapıtın en özel yanını oluşturmakla birlikte bir kahraman gibi metnin içine de sızar. Hikâyenin içinde Anar'ın renkli kahramanlarıyla birlikte o dilin kendisi de dolaşır adeta. Nasıl ki okuyucular, bir roman kahramanını her şeyiyle kabul etmese de sevebiliyorsa, Anar'ın romanlarında kullandığı dili tam anlamıyla kavrayamayıp yine de müptelası olanlar, çok da anlamadan sevdiği bir kahramanın peşine takılır gibi Anar'ın roman dilinin peşine takılıp gidiyor.
Galîz Kahraman için de bundan farklı bir durumdan bahsetmek mümkün değil. Anar'ın bilindik dilinde, farklı bir romanını okuyoruz.
Ancak romanı yazarın diğer romanlarından ayıran önemli bir fark var: Galîz Kahraman, İhsan Oktay Anar'ın bugüne en yakın romanı. Daha önceki romanlarında -özellikle Efrasiyâb'ın Hikâyeleri'nde- göndermelerle de olsa bugünlerin sathına ayak basmıştı yazar. Gâliz Kahraman ise gerek dünyası gerekse kahramanları açısından bugünden çok uzak olmayan ama yine Anar'ın zihninde canlanmış bir coğrafyada geçiyor. Hatta, satıraralarında küçük "eleştiriler" bile göze çarpıyor. Bu bağlamda daha önceki romanlarından farklı bir dünya bekliyor bizi bu hikâyede. Bu coğrafya bilindik bir yer aslında: Kasımpaşa. Yani yazar yine bir "Konstantiniyye düşü" anlatıyor bize ama şunu unutmamak gerek: İhsan Oktay Anar'ın düşündeyiz roman boyunca ve adı bilindikse de haritası sadece Anar'ın zihninde saklı bir dünya burası.
e.erayak@gmail.com
Galîz Kahraman/ İhsan Oktay Anar/ İletişim Yayınları/ 182 s.