İfade Özgürlüğü’nün Hassas Köşeleri

Paty’yi öldürenin 18 yaşında Moskova doğumlu Çeçen bir mülteci olduğu ortaya çıktı. Saldırgan Abdullakh Anzarov polis tarafından öldürüldü ancak bağlantıda olduğu bir kişinin İdlib’de yaşadığı belirtildi.

Özge Mumcu Aybars/ Statik Enerji

2015 yılında Fransız karikatür dergisi Charlie Hebdo basıldı ve karikatüristler taranarak öldürüldü. Saldırıdan sonra “Je Suis Charlie” (Ben Charlie’yim) sözü, ifade özgürlüğü ön plana çıkaran bir cümle olarak kullanılmaya başlandı. Dünya üzerinde bir kampanyaya dönen bu ifadenin ardından cenaze törenine neredeyse dünyanın tüm liderleri katıldı. Dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun liderlerin oluşturduğu sıranın önüne geçme çabaları dün gibi aklımda. 

Bu saldırıdan 5 yıl sonra, Fransız bir öğretmen Samuel Paty, Paris yakınlarında bir banliyöde, öğrencilerine Hz. Muhammed karikatürleri üzerinden ifade özgürlüğünü anlattığı dersin ardından, 12 Ekim’de hedef gösterilip, 16 Ekim’de başı kesilerek öldürüldü. Fransız Hükümeti, bu saldırıyı “Fransa Cumhuriyeti’ne düzenlenmiş bir saldırı” olarak tanımladı ve Paty’ye gıyaben “Légion d’honneur” yani Fransa’nın en yüksek şeref nişanı verildi. 

Paty’yi öldürenin 18 yaşında Moskova doğumlu Çeçen bir mülteci olduğu ortaya çıktı. Saldırgan Abdullakh Anzarov polis tarafından öldürüldü ancak bağlantıda olduğu bir kişinin İdlib’de yaşadığı belirtildi. Anzorov’un, Paty’yi teşhis edebilmek için iki çocuğa 300 Euro ödediği de ifade edildi. Bu cinayetten önce, öğretmene bir öğrencinin velisi tarafından (kendisi Brahim C. Olarak tanımlanıyor) fetva emri verdiği ve facebook üzerinden bir kampanya yürüttüğü belirtiliyor. Brahim C.’nin üvey kız kardeşi ise 2016’da IŞİD’e katılmak için iki çocuğuyla birlikte gittiği Suriye’de. Cinayet failinin Brahim C.’ye destek mesajları gönderdiği de haberlerde yer alıyor. 

Saldırının ardından ise radikal islamla bağlantılı olduğu düşünülen kişilerin evlerine baskın düzenlendiği, 200’den fazla kişinin ülkeden sınır dışı edileceği ve 50’den fazla derken ve kuruluşun da inceleme alındığı belirtildi. Soruşturma bir süre daha devam edecek, ancak Avrupa’da yer alan islami kuruluşlar ne düzeyde bu soruşturmanın içinde yer alacak, açık bir merak konusu.

“Blasphemy” yani “dini değerlere hakaret” ise sözlükte şöyle tanımlanıyor: “bir tanrıya, kutsal nesnelere veya dokunulmaz kabul edilen bir şeye hakaret etme, küçümseme veya saygısızlık gösterme eylemidir.”  Yani, tüm çatışma, tam da bu terimle özetlenen noktadan çıkıyor.

Peki, boykot krizi nasıl çıktı? Fransız Cumhurbaşkanı Macron, islami radikalizmle mücadele adı altında bir ulusa sesleniş konuşmasında “İslam, bugün dünyanın her yerinde krizde” dedi. Ardından, Fransa’ya, Türkiye, Kuveyt, Katar, Suriye, Yemen, Lübnan, Ürdün, Suudi Arabistan, Libya, Cezayir, Fas ve Tunus boykot çağrısı yaptı. Olayların hafta başındaki kısa özeti böyle.

Uluslararası kamuoyunun tepkileri ve boykot çağrıları bir yerden sonra durulabilir. Zira ekonomik ağların birbirine girdiği bir sistemde, kimin şirketini kime boykot uygulatıyorsunuz? 

Ancak, bu cinayetin arka planındaki ilişki ağlarının tümü çözülür mü? Yoksa ifade özgürlüğü, çizgilerinin öldürücü saldırılarla belirlendiği bir garip girdap mıdır artık?

Bunlar hep soru. Ve bu konuyu ele almak, yazmak ülkemizde neredeyse sakıncalı.

Öyle.