İçten ve yalın bir ressam

Bedri Rahmi'nin ilk öğrencilerindendi. Fikret Otyam, Turan Erol, Orhan Peker ve Şeref Bigalı'nın sınıf arkadaşıydı. Hep Ereğli'nin resmini yaptı. Resmi de kendi gibi içten ve yalındı.

cumhuriyet.com.tr

Karadeniz Ereğlili değerli ressam Osman Oral geçen yıl 3 Mayıs günü Ankara’da yaşamını yitirmiş ve 4 Mayıs’ta da çok sevdiği Ereğli’sinde sonsuzluğa uğurlanmıştı. Anadolu’nun bir köşesinde çalışan, üreten ve ne yazık ki kimselerin tanımadığı, değerinin ayrımında olmadığı bir sanat insanıydı Osman Oral. Ölümünden bir yıl önce tedavi için Ankara’ya götürüldüğü güne, yani 86 yaşına kadar resim yapmayı, öğrenci yetiştirmeyi sürdüren bir resim ustası.

Oral 1925’de Karadeniz Ereğli’de doğdu. O yıllarda küçük ve şirin bir kıyı kasabası olan Ereğli’de ortaokulu bitirdikten sonra, o zaman lise düzeyinde öğrenci alan Güzel Sanatlar Akademisi’ne girdi. Bedri Rahmi’nin ilk öğrencilerinden oldu. Fikret Otyam, Turan Erol, Orhan Peker ve Şeref Bigalı sınıf arkadaşlarıydı.

Akademi’yi bitirdikten sonra 10’lar Topluluğu’nun içinde yer aldı ve bütün sergilerine katıldı. Bolu’da kız ve erkek öğretmen okullarında resim öğretmenliği yaptı. Bolu’da ve Ankara’da yönettiği Devlet Resim Galerilerini birer okula dönüştürüp pek çok öğrenci yetiştirdi.

Hep resmi, sanatı sevdirmek için uğraş verdi, ama resim yapmayı da sürdürdü. Ve hep Ereğli’nin resmini yaptı. Ereğli’nin denizinin, kayıklarının, evlerinin, ağaçlarının, insanlarının, horozlarının resmini…

2010’daki 85. yaş sergisi için hazırlanan kataloğun başında yer alan, Prof. Fikri Cantürk’ün yazısının Oral’ın sanatını anlatan bölümünü, tümüne katıldığım için, tek sözcüğünü değiştirmeden aktarıyorum:

“Oral, özellikle Karadeniz Ereğli’den yaptığı doğa görünümleriyle haklı bir ün kazanmıştır. Kimi eleştirmenlere göre Oral’ın sanatı; ‘geçmişi günümüze bağlayan, Rönesans öncesi sanata uygun düşen primitif konstrüksiyondan oluşur’. Bu yargıya katılıyoruz. Ancak hangi geçmişi? O geçmiş Oral’ın hattat babası, nakkaş ağabeyi ve onlardan devraldığı kültür mirasıdır. Ondan ötesi, Oral’ın hem yapısına, hem yaşam biçimine, hem de dünya görüşüne yabancıdır. Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun atölyesinde öğrenim görmesine rağmen, onun sanatından hemen hemen hiç etkilenmemesi bunun bir başka kanıtıdır. Doğayı çok duygulu bir biçimde algılayan Oral’ın eserlerinde görülen titiz ve güçlü bir tekniğin yanı sıra, zarif çizgileri, ara renkleri ve aydınlık gölgeleriyle oluşturduğu resimlerinde yeni ve çağdaş bir yorum vardır. Bu nedenle onun resimleri, izleyicilere şaşırtıcı bir ferahlık duygusu aşılar. Yaşam biçimindeki içtenlik ve sadelik adeta resimlerini de sarar.”

 

Ressamın iki isteği

Osman Oral’ın iki isteği vardı: Birincisi, baba evinin müzeye dönüştürülmesi; ikinci isteği ise İstanbul’da sergisinin açılmasıydı. Ama ömrü bu isteklerinin gerçekleştiğini görmeye yetmedi. Evinin müzeye dönüştürülmesi konusunda görev şimdi Ereğli Belediyesi’ne düşüyor. Başkan Halil Posbıyık’ın, Oral’ın dostları ve öğrencilerinin de desteğiyle, bunu gerçekleştireceğine inanıyorum.

İstanbul’da sergisinin açılması isteğinin gerçekleşmesi ise resimleri özel koleksiyonların dışında, İstanbul Resim ve Heykel Müzesi’nde, Milli Kütüphane ve Güzel Sanatlar Müdürlüğü koleksiyonlarında olduğu için, oldukça zor görünüyor. Kanımca, bu görev bankalar gibi büyük kurumların galerilerine ya da Kültür Bakanlığı’na düşüyor.