İçi Boş ve Konseptsiz 'Kürt Açılımı'

cumhuriyet.com.tr

Demokratik Özerklik Çalıştayıtarafından dillendirilen istemler, Öcalan tutuklandıktan bir süre sonra yayımlanan iki ciltlik kitabında yer alıyordu. Demokratik Özerk Kürdistan Toplum Kongresi hedeflerinin Demokratik özerk (bağımsız) Kürdistanın inşasıolduğu, kendisini temsil eden özgün bayrak ve sembolleresahip olacağı, Türkiye ve Kürdistanı ortak vatan olarakgördükleri, Kürtlerin öz savunmayoluyla işgalci ve istilacı güçlerin saldırısından korunacağı, Özerk Kürdistanda resmi dilin Kürtçe ve Türkçeolacağı ve Kürtçenin anaokulundan üniversiteye kadar eğitim ve öğretim dili olmasının sağlanacağı, Bölgedeki ekonomik kaynakların (madenler, barajlar, fabrikalar vs.) kullanım ve tüketim hakkının, kurulacak Kürdistan özerk yönetimi tarafından kontrol edileceğibelirtilmektedir.

Artık her şey tam anlamıyla açıklık kazanmıştır. Hedef ilk aşamada Türkiye sınırları içerisinde bağımsız bir Kürt devletinin kurulmasıdır. Aynı kongrede Dünyada 40 milyon Kürtün varlığına dikkat çekilerek, daha sonraki hedefin Irak, İran ve Suriyede yaşamakta olan Kürtlerin ortak bir devlet çatısı altında, bir araya gelme amacı da belirtilmektedir.

PKK, bağımsız bir Kürt devleti kurmayı gerçekleştirmek üzere ortaya çıkarak bu amacına 26 yıldır terör yoluyla ulaşmayı sürdürmektedir. PKK bu hedefinden günümüze değin asla vazgeçmemiştir. Ancak koşullar elvermediğinden, bu ana hedefe varma sürecinde, bir süre için ve ilk önemli adım olarakDemokratik özerklikambalajıyla, Türkiyenin gündeminde kalmayı yeğlemektedir. Bunu yaparken de hem terörü baskı ve tehdit aracı olarak kullanmakta hem de Barış ve Demokrası Partisini amacına ilişkin olarak geliştirdiği stratejinin bir aracı olarak kullanmaktadır.

Türkiye, son derece ciddiye alınması gereken bir Türk-Kürt ayrışması ile karşı karşıya getirilmiştir. PKK, kuruluşundan günümüze yaptığı kanlı terör eylemleriyle, Türk ve Kürt halkını karşı karşıya getirmeyi amaçlamış, on binlerce insanımızın ölmesine rağmen, iki halkın sağduyusu buna olanak tanımamıştır. Bugün gelinen durum bu tehlikeyi belirgin olarak arttırmaktadır.

Tahmin edilmesi bile güç olan ağır koşulları doğurabilecek ve yüzyıllardır aynı vatanda bir arada yaşayan, milyonlarca ortak evlilikle -etle kemik misali- kaynaşmış bulunan Türk halkının ve hatta Kürt halkının çok büyük bir çoğunluğunun, ülke bölünmesini kabul etmeyeceği çok açıktır.

Sorumlu AKP’dir

Bugünkü durumdan, öncelikle içi boşaçılım politikasının mimarı AKP sorumludur.

9. Cumhurbaşkanı Demirel, Devlet zaafa uğramıştır. Güçlü devlet kanunların hâkimiyetini sağlayan devlettir. Şimdi iki hukuklu bir devlet doğuyor gibi bir manzara varsözleriyle hükümeti uyarıyor.

Başbakan Erdoğan, son derece ciddi olan bu durum karşısındaki suskunluğunu hayretle gözlenen bir gecikmeden sonra nihayet bütçe görüşmelerinde bıraktı. Ancak Başbakan tarafından, içi tamamen boş olan ve önce Kürtsonra demokrasidenen açılımıyla başlatılan tartışmayı, bugün gelinen noktada, Öcalan ve taraftarları doldurmuştur. Hatırlanacağı gibi, uzunca bir süre Öcalandan gelecek bir yol haritasıbile beklenmiştir.

Ülkenin içine sokulduğuiki hukuklu devletve Türk-Kürt ayrışmasını beraberinde getiren bu tehlike karşısında, tüm siyasi partilerin, ivedi olarak açık ve net tavır sergilemeleri vazgeçilemez bir görevdir. Çünkü konu, hükümet-muhalefet, seçim ve benzeri hesapların ötesinde çok ciddi bir devlet sorunudur. Türkiye siyasi partileri ivedi olarak bir araya gelerek, birlik ve beraberlik içerisinde ortak bir tavır sergileyerek, anayasanın değişmesi bile teklif edilemez olan ilk üç maddesine dokunulamayacağını (benzer değişmez anayasa hükümleri birçok demokratik ülke anayasalarında da bulunmaktadır!) tüm kararlılıkla kamuoyuna açıklamalıdırlar. Bu maddeler Türkiye Cumhuriyetinin kırmızı çizgileri olarak ortak tavırla deklare edilmelidir.

Parlamentoda temsil edilen partilerin, Kürt sorununa ilişkin olarak, ortak bir çözüm üzerinde anlaşmaları artık ertelenmemelidir. Kanımca Kürt halkının kültürel hakları yasal güvenceye bağlanmalı, resmi dilimiz olan eğitim ve öğretim dili Türkçenin yanı sıra, Kürtçenin okullarda da öğrenilebileceği (Kürtçenin anadil olarak öğrenilmesi, anadilde eğitim değildir!), üniversitelerde Kürt dili ve edebiyatına ilişkin enstitülerin kurulabileceği, yerel yönetimlere daha fazla karar yetkisi sağlanacağı, ekonomik olarak geri kalmış bölge kalkınmasına kararlılıkla ve ivedi olarak öncelik verileceği, PKKnin silahları ve terör eylemlerini tamamen bırakması koşuluyla, bir af yasası çıkarılabileceği karara bağlanmalıdır.

Sonuç

Iraktan beslenen terörün önlenmesi içinse, ABD, Irak ve Irakın kuzeyindeki Kürt yönetimiyle yapılacak görüşmelerde, Türkiyenin daha fazla oyalanmaya tahammülü olmadığı ve Iraktan Türkiyeye yapılacak terör saldırılarına karşı Türkiyenin uluslararası hukuktan doğan halkını koruma hakkını kullanacağı, devletin ve siyasi partilerin ortak kararı olarak net ve açık olarak vurgulanmalıdır.

Kanımca ülke bütünlüğü ve barışı bakımından vazgeçilemez önemi olan bu konunun, parlamento seçimleri sonrasına ertelenmesi son derece yanlış olacaktır. Siyasi partilerin bu ortak politikayı -acilen ve yurtsever bir sorumlulukla- ele almaları kaçınılmaz olmuştur. Atatürkün, Söz konusu vatansa, gerisi teferruattırsözü tam da bugün için geçerlidir.

Prof. Dr. Hakkı KESKİN 2005-2009 Federal Almanya Parlamentosu Milletvekili ve Avrupa Konseyi PM Üyesi