'İç huzur hepimizin en büyük ihtiyacı'
Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, ''Tüm Türkiye'nin sorunu olan ama özellikle Güneydoğu'daki ekonomik gelişmenin önünü tıkayan Kürt sorununu çözmek zorundayız'' dedi.
cumhuriyet.com.trTürk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Başkanı Ümit Boyner, Gaziantep'te ilki gerçekleştirilen ''Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyasının Rolü'' konulu toplantının açılışında, Türkiye'de en önemli sorunlardan biri olan bölgesel kalkınmışlık farklarını yoğun bir şekilde bu bölgenin içinde bile görebilmenin mümkün olduğunu söyledi.
Bu hafta kendisini en çok düşündürenin bu farklılıkların nasıl azaltılabileceği, hangi boyutlarla ele alınması gerektiği olduğunu ifade eden Boyner, şöyle konuştu: ''Konuyu salt ekonomik kalkınma perspektifi ile ele almak yeterli değil. Türkiye'nin çözmesi gereken daha derin siyasi ve sosyal sorunlar da ekonomik gelişmenin önünde ciddi engeller yaratıyor. Tüm Türkiye'nin sorunu olan ama özellikle Güneydoğu'daki ekonomik gelişmenin önünü tıkayan Kürt sorununu çözmek zorundayız. Kaldı ki Kürt sorununa da bölgesel bir sorun olarak yaklaşmak son derece yanlış olur. Kürt sorunu Türkiye'nin demokratikleşme sorununun bir yansımasıdır. Türkiye ancak demokrasi açığını kapattıkça bu soruna çözüm bulmaya yaklaşacaktır. Artık Güneydoğu'yu feodal yapının neden olduğu sorunlar ile, Kürt sorunu ile, terör, şiddet, töre cinayetleri ile anmak istemiyoruz. Onun yerine Mezopotamya'nın bereketli toprakları, kültürel ve etnik zenginliğinin yarattığı potansiyeli ve fırsatları değerlendirmiş bir Güneydoğu hayal ediyoruz. Biliyoruz ki bütünlüklü bir demokratikleşme anlayışı çözüm için gerekli. Türkiye temsil adaleti yüksek, çoğulcu bir parlamenter sisteme geçmedikçe gerginlikler, çatışmalar devam edecek. Oysa iç huzur hepimizin en büyük ihtiyacı.''
'CHP'nin kurultayında siyasi atmosferde heyecan yaratan bir gelişme oldu'
Boyner, geçtiğimiz hafta sonunda ana muhalefet partisi CHP'nin kurultayında siyasi atmosferde önemli bir dalga ve heyecan yaratan bir gelişme olduğunu, siyasi partiler için kurultayların, kongrelerin, bir yenilenme, yeni bir heyecan yaratma ve birkaç adım geri atıp ileriye daha sağlıklı bakabilmenin fırsatlarını yarattığını belirtti. Son CHP kurultayının da bu örneklerden birini oluşturduğunu, Kemal Kılıçdaroğlu'nun neredeyse delegelerin tümünün desteğini alarak CHP'nin yeni Genel Başkanı seçildiğini ifade eden Boyner, şunları anlattı: ''Öncelikle TÜSİAD Yönetim Kurulu olarak, Sayın Kılıçdaroğlu'nu kutluyor ve başarılar diliyoruz. TÜSİAD açısından çok önemsediğimiz bazı konular; seçim barajının indirilmesi, siyasi partilerin demokratikleştirilmesi, kuvvetler ayrılığı ilkesinin güçlendirilmesi, kamu harcamalarına yönelik hesap verme adabı gibi başlıklar, Sayın Kılıçdaroğlu'nun konuşmasında vaatler arasında yer aldı. Ancak odaklanmayı arzu ettiğim konu bunların ötesinde.''
Boyner, önümüzdeki dönemde bir Anayasa referandumu ve daha sonra girilecek bir genel seçim süreci yaşanacağını, bunların hepsinin kabaca 1 yıl içinde gerçekleşeceğini ifade etti.
Bu sürenin, hem iktidar hem de muhalefet partilerinin önünde programlarını açıklayabilecekleri hareketli ve yeterince uzun bir süre olduğunu düşündüklerini ifade eden Boyner, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bizlerin de bu programları iyi inceleyip değerlendirme şansımız olacak. Ancak, bu seçimleri, halen, siyasi partiler yasasını geliştirerek ve seçim barajını indirerek gerçekleştirmek mümkün. Keza bu seçimlere girmeden, Türk Ticaret Kanunu, Borçlar Kanunu gibi, AB uyum yasaları gibi partiler üstü düzenlemelerin uzlaşıyla gerçekleştirilmesi mümkün. TBMM'den ve liderlerden bu anlayışı bekliyoruz. Seçim havasının ister istemez oluşacağı önümüzdeki 1 yılda, siyasi partilerden beklentimiz, bir yandan parti programlarının topluma iyi anlatılabilmesi için çaba göstermeleri, bir yandan da partiler üstü nitelikteki düzenlemeleri işbirliği içinde çıkartarak seçmene karşı olan sorumluluklarını yerine getirmeleridir. Her iki konuda da sürece destek olmak üzere görev almaya hazır olduğumuz belirtmek isterim.''
Katılımcı demokrasi
Ümit Boyner, demokrasi dışı alternatiflerin refah yaratmasının ve bu refahın sürdürülebilmesi mümkün olmadığını, daha da ileri gitmek, demokrasinin standardının da belirli bir eşiğe ulaşması gerektiğini, bu eşiğin en önemli unsuru demokrasinin katılımcılık unsuru olduğunu vurguladı. Katılımcı demokrasinin şartları bulunduğunu, bunların toplumun temsil gücünün sağlanmasının esas olması, bu temsil gücünü kullanan siyasi partilerin kendi içlerindeki demokrasi standardını yükseltmeleri ve bu sürecin tümünü yönlendirecek ve denetleyebilecek güçlü bir sivil toplum yapısı olduğunu dile getiren Boyner, şunları anlattı: ''Seçimlerde yüzde 10 barajı ile temsil kabiliyetinin çok uzağındayız, ne doğumuzda ne batımızda böyle bir örnek yok. Kendisinin karar süreçlerinde temsil edilmediğini düşünen önemli büyüklükte bir kesim varken istikrar için istikrar acaba ne kadar sürdürülebilir bir tercihtir. Birkaç ay içinde bu konuda bir düzenleme yapılmazsa Türkiye bu iptidai seçim sistemi ile en az 2015 yılına kadar devam edecek. Siyasi partiler yasası, yine katılımcı demokrasinin diğer vazgeçilmez unsuru; partinizin karar sürecine katılamıyor, parti kararlarını tartışamıyor, başkanı eleştiremiyorsanız, katılımcılıktan nasıl bahsedeceğiz? Bugünkü siyasi partiler düzenlemeleri maalesef siyasi liderleri bir güç zehirlenmesine sürüklüyor, güç liderde konsantre oldukça yapının değişmesi için de alternatif güç doğamıyor.''
Boyner, son önemli katılımcı demokrasi unsurunun, yıllardır mücadele verdikleri sivil toplum yapısı olduğunu, işçi, işveren, genç, kadın, bölge, her nitelikte sivil toplum örgütünün katılımcı demokrasinin temel şartı olduğunu vurguladı. Burada, sivil toplumun, gönüllü olmasını ve idari ve mali yönden bağımsız olmasını, siyasi partilere eşit uzaklıkta durabilmesini aramak gerektiğini, ancak bu yapıdaki bir sivil toplum örgütünün gerçek bir temsil niteliği taşıyabileceğini, katılımcı demokrasi açısından etkili olabileceğini ve o ölçüde de özel amaç ve hedeflerine ulaşılabileceğini bildiren Boyner, şöyle devam etti: ''İşte TÜSİAD'ın da TÜRKONFED ile işbirliğinin temelinde yatan da bu ortak anlayıştır. Bu çerçevede, TÜRKONFED'in, iş dünyasının karar alma süreçlerine katılımı açısından, Türkiye'nin tüm bölgelerinde işbirliklerini güçlendirmesi 'İş Dünyası temsili' açısından çok önem verdiğimiz bir konudur. Katılımcı demokrasinin önemli bir boyutu da, yerelin karar ve yönetim mekanizmalarına etkisidir. Yerel sorunlara küresel çözüm üretebilen bir yerel yönetim, yerel yapılanmadan bahsediyoruz.''
Kalkınma ajansları
Boyner, bölgelere salt merkeziyetçi bir anlayışla yaklaşmak yerine, ekonomik ve sosyal açıdan ortak niteliklere sahip bölgelerin yerel kararlarını alabilmelerini en yüksek düzeyde sağlamanın demokratikleşme adına gerekli olduğunu ifade etti. Bu anlayıştan yola çıkarak, AB ülkelerinde de uzun yıllardır benimsenmiş ve başarılı sonuçlar doğurmuş bir model olarak ortaya çıkmış ve Türkiye'de de süratle uygulamaya geçen 'Kalkınma Ajansları' olgusunu çok önemsediklerini ifade eden Boyner, şöyle devam etti: ''Ancak, Türkiye'de, kalkınma ajanslarının kamu ağırlıklı mevcut yapısı, bürokratikliği ortada. Biraz önce altını çizdim, eğer yerel örgütler kamu kurumlarından oluşursa veya evrensel değerlerde kabul görmüş sivil toplum kuruluşları bu yerel yapılar içinde olmadığı sürece bu ajansların arzu ettiğimiz dinamizme kavuşmaları mümkün değil. Bazı önemli ve olumlu gelişmeler var elbette, daha da gelişeceğine yönelik umutlarımızı da koruyoruz. Ancak, madalyonun öbür tarafına da bakalım, yerel yapılarımızda sivil toplum kuruluşları arzu ettiğimiz ölçütlere ulaştı mı? Yerel potansiyeli ortaya çıkaracak, devlet ile birlikte çalışacak, şeffaf, hesap verebilir sivil toplum kuruluşlarımız var mı? Yeterli mi?
İşte bu noktada, TÜRKONFED'in bu alanda idari kapasitesini geliştirme ve bu süreçte yerel iş dünyası örgütlerinin oluşturulması ve geliştirilmesi yönündeki çalışmasını çok önemsiyoruz, destekliyoruz. TÜRKONFED, katılımcı, katkı sağlayabilen, yerel dinamikler ve bölgesel kalkınma ajansları ile tutarlı bir yeniden yapılanma amaçlamaktadır. Bu yapı, konuşmamın başından beri dile getirdiğim katılımcılık ilkesinin yerelde en etkin şekilde hayata geçmesi açısından da olumlu katkı sağlayacaktır.''
Bölgesel kalkınma
Boyner, büyümenin önünde yapısal engel oluşturan ve TÜSİAD'ın 2010-2011 çalışma programına aldığı iki yatay konuya değinmek istediğini bunların bölgesel kalkınma KOBİ'ler olduğunu, her iki konunun da tüm Anadolu ziyaretlerinde ele alarak altını çizmek istedikleri konular olduğunu vurguladı. Bölgesel kalkınmışlık farkı makul bir düzeye indirilemediği sürece büyümenin kalkınma sürecine dönüşmesinin mümkün olmadığını, göreve geldikleri gün tespit ettikleri gibi ilerlenecek ve refah artacaksa bunun hep birlikte olacağını olması gerektiğini bildiren Boyner, şunları kaydetti: ''Bölgesel gelişmişlik farklılıklarının en temel nedenlerinden biri, güçlü yerel aktörlerin olmaması ve karar alma süreçlerine katılmamalarıdır. Bölgenin potansiyellerinin büyümeye katkı sağlayacak şekilde ortaya çıkarılmasında esas güç olan yerel dinamiklerin de bu çerçevede olgunlaşması gerekiyor. Bu sebeple, konuşmamda bahsettiğim, katılımcılık, yerellik, kalkınma ajansları ve ajanslara paralel olarak iş dünyası temsil örgütlerinin yapısının geliştirilmesi, büyümenin önünde artık yapısal bir engel oluşturan bölgesel gelişmişlik farklarının azaltılması yönünde de katkı sağlayacaktır. İkinci yatay konu ise KOBİ'ler. Bölgesel Gelişmişlik farklılıklarının izdüşümü niteliğinde, istihdamın önemli bir bölümü sağlayan KOBİ'ler, üretimin çok az bir bölümünü gerçekleştiriyorlar. Üstelik Cumhuriyetin her döneminde, sosyal yardım amaçlı olarak, kamu kaynaklarının önemli bir bölümü KOBİ'lere destek olarak aktarılmış ve bu tutum bu transferi bir sosyal yardım yapısına taşımıştır. Peki bugün, 30-40 yıl öncesine göre KOBİ'ler üretime daha mı fazla katkı sağlayabiliyor? Hayır. KOBİ'ler daha fazla mı AR-GE harcaması yapıyor? Hayır. Demek ki burada bir model seçimi yanlışı var.''
Ümit Boyner, iktisadi etkileşimde önemli rolü olan KOBİ'lerin büyümeden kalkınmaya geçişte çok önemli rolü olacağını, bu rolün en etkili şekilde oynanabilmesi için TÜSİAD'ın, yine TÜRKONFED ile birlikte bir dizi çalışma içinde bulunacağını ifade etti. KOBİ'lerin bir an önce değer üreten, verimlilik tabanlı bir modele dönüşmemesi halinde, bunun büyümenin önünde bir engel olarak kalmaya devam edeceğini, büyüme sürecinde hep birlikte ileri gidilemeyen bir ortamda ise gerçek bir toplumsal refahtan ve kalkınmadan söz etmenin mümkün olmadığını vurgulayan Boyner, Türkiye'nin herkesin özlediği, birinci ligdeki ülke olabilmesi için birlikte el ele çalışabilme dileğini ifade etti.
Boyner, Zonguldak'taki faciada hayatını kaybeden işçilere Allah'tan rahmet, ailelerine ve yakınlarına baş sağlığı ve sabır diledi, sadece acı duymanın yeterli olmadığını söyledi. Bir daha bu acıyı duymamak için yapılması gerekenlerin somut olarak hemen vatandaşın önüne konulması ve hesap verilmesi gerektiğini vurgulayan Boyner, ''Neredeyse sistematik bir yapı kazanmış bu tip iş kazalarının tekrarlanmaması için gerekli önlemlerin alınması sorumluluğunu idrak etmek zorundayız'' dedi.
TÜSİAD Başkanı Boyner, Gaziantep'in yakında 5'e ulaşacak organize sanayi bölgesiyle aslında tüm Türkiye'ye bölgesel gelişim anlamında örnek bir şehir olduğunu belirterek, ''Bizim nice Gazianteplere ihtiyacımız var. O yüzden Gaziantep'in gelişim dinamiklerini iyi anlamamız gerekli diye düşünüyorum'' diye konuştu.
'Geçen sene hepimiz tarihi şiddette bir krizle sarsıldık'
Türk Girişim ve İş Dünyası Konfederasyonu (TÜRKONFED) Yönetim Kurulu Başkanı Celal Beysel, bundan bir süre önce TÜRKONFED'in 2010 yılındaki ilk Başkanlar Konseyi'nin Bandırma'da gerçekleştirdiklerini, o toplantıda TÜSİAD ile Anadolu'nun çeşitli kentlerinde düzenleyecekleri ''Bölgesel Kalkınma ve İş Dünyası'nın Rolü'' toplantılarını Gaziantep'te başlatacaklarını ve yıl içinde daha birçok kenti de ziyaret edeceklerini belirttiklerini ifade etti.
Amaçlarının bir taraftan ülke sathına yayılmış olan TÜRKONFED derneklerini ve federasyonlarını daha da güçlendirmek diğer taraftan küresel krizin yaralarını sarma döneminde bölgesel farklılıkların ortadan kaldırılmasında önemli rol oynayacağına inandıkları kalkınma ajanslarını çalışmalarına TÜRKONFED olarak nasıl katkıda bulunabileceklerini irdelemek ve bu konuda farkındalık yaratmak olduğunu belirten Beysel, şöyle konuştu: ''Geçen sene hepimiz tarihi şiddette bir krizle sarsıldık. Geçmişe bakınca bu tür krizlerin ardından ekonomik, hatta siyasal sistemlerin altüst olduğunu ve büyük değişimler yaşandığını görüyoruz. 1929 büyük bunalımının getirdiği sıkıntıları ve bundan kısa süre sonra ortaya çıkan 2. Dünya Savaşı'nı bunun getirdiği değişimleri düşünün. Küresel boyutta alınan önlemler, krizin 1929 boyutlarına gelmesini engelledi. Yine de küresel ekonominin çok boyutlu değişimlere uğrayacağını söylemek kehanet sayılmamalı. Bugün Avrupa'daki bazı ülkelerin halini görüyorsunuz. AB üyesi olmak, hatta avro bölgesi ülkesi olmak bile krizi kolay atlatmaya yetmedi. Buna karşılık bir bakıyoruz ki kriz Çin ve Hindistan gibi bazı ülkeleri teğet geçmiş. Eski zengin ülkelerinin dünya ekonomisinden aldıkları pay bu krizle birlikte biraz daha küçüldü. IMF verilerine göre 2000'li yılların başında gelişmiş ülkelerin dünya ekonomisindeki payı yüzde 50'ydi. Bazı ekonomistler bu payın önümüzdeki 10 yıl içinde yüzde 30'a gerileyeceğini öne sürüyor. Bu sadece dünya ekonomisinde değil dünya siyasetinde de dengelerin değişeceği anlamına geliyor. Dünyadaki bu yeni dengeler Türkiye'yi de etkileyecek.''
Bankacılık sektörünün sağlamlığı
Beysel, bu dönüşümün etkilerini artık somut olarak gözlemlemeye başladıklarını, son birkaç hafta içinde Türkiye'nin dış politika adımlarının bu değişimin ipuçlarını verdiğini belirtti. Geçen hafta içinde bir TÜRKONFED heyeti olarak ''ellerini kollarını sallayarak'' vizesiz girdikleri Suriye'de, Türkiye'nin dış politikadaki adımlarının bu ülkede yarattığı olumlu izlenimleri ve karşılarına çıkan fırsatı iyi değerlendirmek gerektiğini kendilerine bir kez daha gösterdiğini belirten Beysel, şunları anlattı: ''Peki ekonomik yapımız küresel bir aktör olmak için yeterli mi? Yoksa güçlendirilmesi gereken hususlar var mı? Bu sorunun yanıtı tabii ki evet. Türkiye 2001 yılından bu yana ekonomisini güçlendirmek doğrultusunda çok önemli kazanımlar elde etti. Küresel kriz karşısındaki performansımız bunu ortaya koyuyor. Özellikle bankacılık sektörümüzün sağlamlığı küresel krizdeki başlıca avantajımız oldu. Ama her sektörümüz yeterince güçlü değil. Maalesef ülkemizdeki bazı sektörlerimizin ve bazı bölgelerimizin ortalamanın bir hayli altında kaldığını ve özellikle KOBİ'lerimizin krizden ziyadesiyle etkilendiklerini biliyoruz. Yeni dönemde küresel dinamikler, tüketim, üretim ve yatırımlar için yeni sektörlere ve yeni yerlere işaret edecek. Üretimde, tüketimde ve finansman mekanizmalarında meydana gelecek bu değişimler, şirketlerimiz de değişmeye zorlayacak. Yeni oluşan şartlar finansal mimariyle beraber girişimciliğin ve tedarikçi ana firma ilişkilerinin de değişmesini, KOBİ'lerin yeniden yapılanmasını gerektirecek. Bu değişime ayak uydurmak, son dönemde komşularımızla artan işbirliğinin somut sonuçlarının alınabilmesi için de şart.''
Bölgesel kalkınma politikaları
Beysel, geçen sene krizin etkisi altında toplam ihracatın yüzde 23 azaldığını, bunu karşılık çoğunluğu komşu olan bazı ülkelerde ihracatın azalmak bir yana arttığını gördüklerini belirtti.
Bu ihracat artışının çoğu kez kalkınmışlık seviyesi ortalamanın altında kalan sınır illerinden geldiğini, bunun doğru bölgesel kalkınma politikaları uygulanması halinde bundan sadece o kentlerin değil tüm ülkenin avantajlı çıkacağını bildiren Beysel, şunları kaydetti: ''Elimizde bu amaçla kullanabileceğimiz önemli bir aracımız var, kalkınma ajansları. Biz de TÜRKONFED olarak yıllardır çalışmalarımızın önemli bir bölümünü bu konuya ayırdık. Çünkü kalkınma ajanslarının devlet ve özel sektör arasındaki dinamik bir işbirliği sağlanması, bölgesel potansiyelin harekete geçirilmesi, yatırımların bölgeye çekilmesi ve yerel aktörlerin etkinleştirilmesi gibi temel konularda önemli bir araç olacağına inanıyoruz. Ayrıca ajansların kamu, özel sektör sivil toplum kuruluşları ve üniversiteleri bir araya getirmesi sayesinde yerel paydaşların ortak çalışmasına ve kalkınma politikalarının oluşmasına zemin hazırlayacaklarını düşünüyoruz. Bu inançla konuyla ilgili çeşitli raporlar hazırladık, sempozyumlar düzenledik, devletin ve hükümetin farklı birimlerindeki yetkilileriyle defalarca bu konuyu görüştük. Bu ajansların yapısında çok ciddi bir sorun var. Yerel dinamikleri harekete geçirmesi planlanan sivil toplum kuruluşları ve özel sektörün kendi bölgelerinde söz sahibi olmalarını sağlayacak olan kalkınma ajanslarında devlet kurumlarının dengesiz temsili söz konusu. Biz TÜRKONFED olarak bu durumun, klasik merkeziyetçi yaklaşımın bir bir devamı olduğunu, devletin bu denli dengesiz temsil edildiği ve örgütlenme tipinde yerel dinamiklerin verimli çalışmasının mümkün olamayacağını düşünüyoruz.''
Beysel, kalkınma ajanslarındaki merkeziyetçi tavır yanlışının zaman içinde nasıl giderileceğini düşündüklerini ve ajansları bugünkü durumuyla dahi tüm güçleriyle desteklediklerini belirtti. Kuruluşlarından bu yana TÜRKONFED üyeleri olarak kalkınma ajanslarında görev alarak enerjilerini bu örgütlere aktarmayı önemli bir sorumluluk olarak gördüklerini, bugün çeşitli bölgelerdeki 38 derneklerinin 15 ajansın kalkınma kurulunda yer aldığını söyledi. Toplantıda konuşmaların ardından ''Dünyada ve Türkiye'de Değişim, Bölgesel Çözümler'' paneli gerçekleştirildi. Panelde DPT Bölgesel Gelişme ve Yapısal Uyum Genel Müdürü Nahit Bingöl, Sabancı Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Alpay Filiztekin ve İpekyolu Kalkınma Ajansı Genel Sekreteri Dr. Bülent Özkan birer sunum yaptı.