İbadet
İbadet
Tayfun Atay / Cumhuriyetİnsanın yaşamı “güzel ahlâk” sahibi olma yolunda nefs ile ruhun mücadele alanı... Ve “İslâm dairesi” içindeki insan, yaşamı boyunca nefsi üzerinde ruhunun üstünlük kurmasına çabalamak zorunda. Bu nasıl mümkün olacaktır? En net cevap belli: “İbadet”le...
“Allah’a kulluk etmek” demek olan ibadet, Orta Asya’da Nakşibendiliğin kuruluş döneminin önemli isimlerinden Şeyh Ubeydullah Ahrar’ın ifadesiyle “kalbin her zaman Allah’tan gâfil (habersiz) olmaması” şeklinde de tanımlanır. Bu ifade, dün değinilen “ruh” kavramına dair söylenenlerle ilişkilendirildiğinde şöyle bir sonuç çıkar: İnsanda Allah’tan bir “nur” olan ruhun mekânı kalp, ancak ibadetle işlevselleşir. Bu nedenle, bir “kötü enerji nakil hattı” gibi çalışan nefsi devre dışı bırakmak için yapılması gereken, ibadettir. İbadet, nefsi bastırır, ruhu kanatlandırıp uçurur.
İslami telakki budur.
Demek ki “iyi”ye ve iyiliğe götüren yol, insanda “ben”lik sorunsalını yaratan nefsin, ibadetle denetime alınmasından geçiyor. Burada bir parantez açalım ve nefsi Freud’ün psikanaliz kuramına temel oluşturan “id-ego-süperego” üçlemesinde “id”e eşdeğer saydığımızı hatırlayalım. Aynı perspektiften ve nefsi bastırmanın ibadetle mümkün olduğu kaydı doğrultusunda ibadeti de Freudyen “süperego” kategorisi ile eşleştirebiliriz.
Kulluğa, yani tâbiyet ve itaate, “had” yani sınır-nizam bilmeye ve denetime işlerlik kazandıran ibadet, Freud’ün “süperego”dan muradı neyse onu sağlamaya yönelik bir edimdir denilebilir.
İbadette insan, sürekli olarak Allah’a kul olduğunu ve onun gücü karşısında bir “hiç” olduğunu hisseder ve akıleder. İbadet, insanı bir ilahi güç karşısında “hiç” olduğunun ayırdına vardırdığı noktada kişiliğin kontrolü nefsten ruha geçmiş demektir. Buradan da “iyi-sağlıklıgüzel” insana varılacak yola çıkılır.
Sürecin tamamlanması, bizi sûfilerin “İnsan-ı Kâmil” (olgun insan) dediği varlığın ortaya çıkmasına götürecektir.
Yarın: SÛFİ