Hüseyin Aygün: Bu yalan ancak 2015'te AKP binasında yazılır

CHP Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün, Yeni Şafak gazetesinin Atatürk’ün, idam edilmeden saatler önce Seyit Rıza ile görüştüğüne dair yayınladığı belgeyi yalanladı.

cumhuriyet.com.tr

Hüseyin Aygün, Yeni Şafak’ın haberine ilişkin, “2 yıl evvel 78 milyonun gözünün içine bakarak açıktan Kabataş yalanını söyleyenlerin 78 yıl evvel gerçekleşen bir siyasi idamla ilgili olarak iftira kapasitesini gözler önüne sermiştir” dedi.

“İdamların gerçekleştiği 1937 yılında MAH imzalı ve bu kadar düzgün bir Türkçe ile bir belge ancak AKP binasında ve 2015 yılında yazılır. Belgedeki tüm kelimeler bugünün Türkçesine aittir. Cümleler düzgün ve tutarlıdır. Hiçbir yanlışlık yoktur” diyen Aygün, Yeni Şafak’ın savaşa katılmadıklarını söylediği Dersimliler için de Genelkurmay belgesini gündeme getirdi. Belge, Genelkurmay Başkanlığı’nın Dersimlilerin Osmanlı ordusu yanında, Rus Savaşı’nda iki cephede birden savaştıklarını anlatıyor.

“İdamların gerçekleştiği 1937 yılında MAH (Milli Amele Hizmetleri Teşkilatı) imzalı ve bu kadar düzgün bir Türkçe ile bir belge ancak AKP binasında ve 2015 yılında yazılır. Belgedeki tüm kelimeler bugünün Türkçesine aittir. Cümleler düzgün ve tutarlıdır. Hiçbir yanlışlık yoktur” diyen Aygün, Yeni Şafak’ın savaşa katılmadıklarını söylediği Dersimliler için de Genelkurmay belgesini gündeme getirdi. Belge, Genelkurmay Başkanlığı’nın Dersimlilerin Osmanlı ordusu yanında, Rus Savaşı’nda iki cephede birden savaştıklarını anlatıyor.

Hüseyin Aygün’ün açıklaması şöyle:

“TARİH İMALATÇISI SAHTEKÂRLARIN ‘YENİ KABATAŞI’: SEYİT RIZA”

“AKP’nin adeta yayın organı gibi çalışan bir gazete, dün, Seyit Rıza’nın 1937’de idam edildiği günlerde Milli Amele Hizmetleri Teşkilatı (MAH) tarafından hazırlandığını iddia ettiği bir ‘vesika’ yayınladı.

Bu haber ve vesika, 2 yıl evvel 78 milyonun gözünün içine bakarak açıktan ‘Kabataş yalanı’nı söyleyenlerin 78 yıl evvel gerçekleşen bir siyasi idamla ilgili olarak iftira kapasitesini gözler önüne sermiştir.

Gazetede çıkan, MAH Başkanlığına yazılan ‘şifreli’ (gizli) rapora göre, İhsan Sabri Çağlayangil Elazığ’a hareket ederken MAH üyesi kişilere bir talimat verilmiş, Elazığ’daki mahkemenin idam kararı vermesinden sonra Mustafa Kemal Atatürk ile Seyit Rıza ‘çok gizli’ görüşecekmiş, MAH bünyesinde ‘Zazaca bilen’ biri hazırlanmalıymış, mahkeme ‘birkaç görüşme sonra’ idam kararlarını imzalatmış, gerekli malzemeler ve ‘küçük bir Çingene çocuk’ temin edilmiş, idam kararı okunurken, ‘idam çino’ sesleri duyulmuş, Seyit Rıza ve diğer yetkililerle beyaz trene gelinmiş, Atatürk, Seyit Rıza’ya oturmasını söylemiş, Seyit Rıza oturmayı reddetmiş, Atatürk, ‘eğer pişman olduğunu söyleyip, af dilerse idamların olmayacağını’ söylemiş, Seyit Rıza ‘pişman olacak bir şey yapmadığını, canlarını, mallarını ve yurtlarını savunduklarını’ söylemiş, Atatürk’ten müsaade isteyen Seyit Rıza ‘asıl gerçekleri anlatmak istediğini’ söylemiş, devamla, ‘Osmanlı’ya asker vermediklerini, Cumhuriyet’e destek olduklarını, Erzincan’a görüşmek için gittiğini, Erkan-ı Harp Dairesi’nden bir subayın kendisiyle görüştüğünü, amacının sulh olduğunu, kendi ayağıyla gelmesine rağmen kendisini idam edeceklerini, daha nasıl güveneceğini’ söylemiş, Atatürk’ün pişmanlık ve af isteğine karşı tekrar güvensizliğini belirtmiş ve af istemeyi reddetmiş, sonra Atatürk’ün yüzüne dönerek, ‘ben sizin hilelerinizle baş edemedim, bu bana dert oldu..’ sözlerini söylemiş, idam sırasında Çingen çocuğu uzaklaştırmış, 15 Kasım günü pazartesi tüm gün cesetler halka teşhir edilmiş, 16 Kasım ise tüm cesetler Elazığ içinde dolaştırılarak halka teşhir edilmiş.

Gazetenin yayınladığı belge gerek biçim, gerek içerik açısından tarih dışı, hayal ürünü ve sahteliği lime lime dökülen bir kâğıttır. Bunu muhtemelen MAH’ın bugünkü uzantıları, sipariş üzerine hazırlamışlardır. İşte gerekçelerimiz:

1-İdamların gerçekleştiği 1937 yılında MAH imzalı ve bu kadar düzgün bir Türkçe ile bir belge ancak AKP binasında ve 2015 yılında yazılır. Belgedeki tüm kelimeler bugünün Türkçesine aittir. Cümleler düzgün ve tutarlıdır. Hiçbir yanlışlık yoktur. O tarihte Dersim konulu yazışmalarda geçen ve bugün çoğumuzun hiç anlayamayacağı bazı deyim ve kelimelerden (Tunçeli, sürmekden, takarrür etmek, terfih edmek, leffen takdim etmek, mıntaka, aşiret dışlıları, müsaraat etmek, mütecasirler, tebellür etmek, arza cesaretyap olmak, teeyyüt etmek, tesanüdü bozmak, merbut bulundurmak, ifrağ etmek vb.) bir teki yoktur.

2-Sahte belge hazırlanırken başta İhsan Sabri Çağlayangil’in anıları olmak üzere bazı eserler ve gerçekliği bilinen olaylardan yararlanılmıştır. 2006 yılında biz Seyit Rıza’nın mezar yerinin bulunması için açtığımız davada, muhtemel mezar yerlerinden birinin Yolçatı mevkii olduğunu söyledik. Bu yıllardır tahmin ediliyor.

3-Belgeye göre, Atatürk-Seyit Rıza görüşmesinde tercümanlık yapacak bir MAH üyesi Ankara’dan birlikte götürülmüş. O dönemin pek az resmi yazışmasında ‘Zazaca’ adı geçer. Bu durum da belgeyi deşifre etmektedir. Belgenin bugünün ‘literatürü’ ile yazıldığı yine ortaya çıkıyor.

4-Belgeye göre mahkeme ‘birkaç görüşme ile’ kararını vermiştir. Oysa Çağlayangil’in anılarında 15 Kasım gecesi ‘sahurdan sonra açılan’ mahkemede, ‘tek oturum’ ile karar verildiği yazılıdır. (Çağlayangil’in Anıları, Bilgi Yayınevi, 3. Basım, s. 71)

5-Belgeye göre, en az 27 kişinin idamlarında görevli bir ‘Çingen çocuk’ hazırlanmış. ‘Cellatlık’ görevini bir ‘çocuğun’ yaptığı herhalde tarihte ilk defa görülüyor. Bugün IŞİD üyelerinin bazı idamları 10 yaşında çocuklara yaptırdığı bilinmektedir. AKP propaganda bürosu IŞİD idamlarından esinlenmiş görünüyor.

6-Belge, cellatlık yapacak ‘Çingen Çocuğun’ MAH üyelerince tedarik edildiğini yazıyor. Oysa idamlarda en etkili kişi olan ve anılarını 1987’de, -biraz da dürüstlük ve vicdan azabıyla- yazan Çağlayangil, ‘Elazığ Valisi Çingene cellat buldu’ demiştir. Hatta Çağlayangil, cellada ‘adam başına 10 lira verdiklerini’ bile söylemiştir.

7-İdam kararı okunurken, Dersimliler ‘idam çino’ diye bağırmış. Sahte belgeye Zazaca’yı yazanlar, idamlar sırasında Zazaca tepki verilmesi gerektiğini de elbette ihmal etmemişler. Oysa Çağlayangil, idam kararları okunduğunda, ‘idam tunne diye bir vaveyla koptuğunu’ anlatmıştır.

8-Belgeye göre, Beyaz Tren’de Atatürk-Seyit Rıza arasında gerçekleştiği belirtilen görüşmede de hayatın akışına, Dersim kültürüne, tarihine ve geleneklerine aykırı bazı hususlar göze çarpmaktadır. Atatürk’ün oturmasını istediği Seyit Rıza ‘oturmayı reddediyor’, ama bir süre sonra ‘müsaade isteyerek’ Atatürk’e ‘asıl gerçekleri anlatmak istediğini’ söylüyor. Belge sahtekârları bu tür hayatın akışına uymayan ‘ayrıntıları’ gözden kaçırmışlar.

9-Seyit Rıza, Atatürk’e, ‘Dersim olarak Osmanlı’ya asker vermediklerini’ söylüyor. Oysa Seyit Rıza bizzat kendisi Ruslarla savaşa Osmanlı ordusu yanında ‘Milis Kuvveti Komutanı’ (Batı Dersim Aşiretleri Milis Komutanı) olarak katılmıştır. Ekte Genelkurmay’ın, Dersimlilerin iki ayrı cephede Rus Savaşına ‘Milis Kuvvetleri’ olarak katılımları ile ilgili, 14 Ocak 2010 tarihli ‘belge’sini sunuyorum. Kabataş yalancıları ‘belgelere’ geçen ve çok iyi bilinen tarihsel gerçekleri de çarpıtmış.

10-Seyit Rıza’nın ‘Erkan- Harp dairesinden bir subayla görüşerek’ Erzincan’a görüşmeye gittiği de bir yalandır. Erzincan’a gitmesinde dönemin valisi ile samimi olan Cansa adlı ahret kardeşi rol almıştır. 1937’de, ailesinden 30 kişiyi kaybeden Seyit Rıza’nın, her yerde aranırken Erkan-ı Harp dairesi ile bir görüşmesinin fiziken olamayacağı açıktır

11-Belgeye göre, Atatürk’ün ‘pişman olduğunu belirtmesi halinde’ affedileceğine dair 2-3 ayrı yerde geçen sözler de kuşkuludur. Seyit Rıza ve 7 kişinin (oğlu Hüseyin dahil) affını öneren Mustafa Kemal’e karşı hemen teklifi reddetmesi de ilginçtir. Zira Seyit Rıza hem Osmanlı, hem Cumhuriyet döneminde çıkarılan birden fazla ‘aftan’ yararlanmıştır. Elbette Seyit Rıza kişilikli, cesur ve onurlu bir insandır. Canını pazarlık yapacak bir yapıda değildir. Nitekim idamdaki tavrını, İhsan Sabri Çağlayangil de ‘takdir’ etmiştir. Ancak başkalarının da yaşamasını sağlayacak bir öneriyi, onlara sormadan reddetmesi de Seyit Rıza’nın göstereceği bir tavır değildir. Seyit Rıza, ‘Cemaat Kültürü’nü en iyi bilen kişilerdendir. Böyle davranması hayatın olağan akışına aykırıdır. Sahte belgeciler, Dersim’i, Dersimlilerin önemli kararları nerde ve nasıl aldığını bilmediğinden burada bir kere daha deşifre olmuştur.

12-İdamlardan bir gün sonra, 16 Kasım’da cesetlerin ‘sokaklarda dolaştırılarak’ halka teşhiri de çelişkili bir iddiadır. ‘Gizli’ ve hukuk ‘hileleri’ ile gerçekleştirilen, Çağlayangil’in çektiği fotoğrafların dahi Atatürk tarafından ‘halk galeyana gelir’ endişesiyle ‘beyaz tren’de yakıldığı bir siyasal idamın kurbanlarının cenazeleri ‘Elazığ sokaklarında dolaştırılarak’ halka teşhir ediliyor? Sahte belgeciler bir kez daha teşhir oluyorlar. (Çağlayangil, s. 74)

Özetle, ‘Kabataş Yalancıları’ bir kere daha suçüstü yakalanmıştır. Amaçları ne Dersim, ne Alevilerin tarihsel acıları, ne mezar yeri 78 yıldır belli olmayan Seyit Rıza ve diğer kurbanlar, ne de ‘geçmişle yüzleşmek’tir. Sadece AKP lehine bir tarih inşa etmeye, AKP’nin ‘Alevi düşmanı’ karakterini gizlemeye, CHP ve Mustafa Kemal Atatürk’ü yıpratmaya çalışmaktadırlar. Bu sırada tüm çapsızlıkları ortaya çıkmakta, sahtekâr yüzleri teşhir olmaktadır.”