Hükümetin kader seçimi

Yargı, bugün Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) yeni üyelerini belirlemek için sandık başına gitti. 14 bin hakim ve savcı, yeni 10 üyeyi seçmek için sandık başında. Oy verme işlemi saat 17.00'de sona erecek.

Alican Uludağ / Cumhuriyet

Yasama, yürütme ile birlikte anayasal üç erkten biri olan “yargı” bugün, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) üye seçmek için sandık başına gidecek. “Yargıda vesayetin ortadan kaldırılacağı” iddiasıyla oluşturulan mevcut HSYK, 4 yıl boyunca yaptığı işlemlerle yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı ilkesinden uzak bir görüntü verdi. 17 Aralık operasyonu sonrası cemaat ile hükümetin ayrışmaya girdiği bir dönemde yapılan bu seçim, yargının yeniden  vesayet altına girip girmeyeceğini belirleyecek.

HSYK’nin geçmiş dört yıllık süreci, yargının bir anlamda “siyasallaştırılması” ve “silah” olarak kullanılması şeklinde özetlenebilir. Oysa şu an Adalet  Bakanı olan dönemin AKP Grup Başkanvekili Bekir Bozdağ, 28 Nisan 2010’da Meclis’te HSYK’nin yapısını değiştiren madde görüşülürken, “HSYK’nin  yapılan bu düzenlemeyle bir yandan demokratik meşruiyeti temin edilmekte, diğer yandan da demokratik temsile uygun bir biçimde oluşması  sağlanmaktadır.

HSYK’nin yapısı yargı bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına uygun olarak dizayn edilmektedir. Bu düzenlemenin, Cumhuriyetimizin temel   niteliklerinden olan hukuk devletini güçlendirecek, yargı bağımsızlığını takviye edecek, hâkimlerimizi ve savcılarımızı daha büyük bir teminat altında görev yapmalarına imkân verecek bir düzenleme olduğunu ifade ediyor” sözlerini kullanmıştı.

Dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan da “yargıyı vesayetten” ve “dedelerden” kurtaracaklarını iddia etmişti. Ancak aynı Bozdağ, bu açıklamasından yaklaşık 4 yıl sonra 9 Eylül 2014’te yaptığı açıklamada kendi getirdikleri sistemin yargıyı siyasallaştırdığından yakındı. Bozdağ, bu açıklamasında “Hukuk ve anayasamızı paralel yapıdan korumak için çalışma yapacağız. Şu anki HSYK seçim sistemi yargının siyasallaşmasına zemin oluşturuyor.  Daha önce siyasi partilere anayasayı değiştirmeyi teklif ettik. Mutabakat sağlanamadı. Siyasi partiler hukuk eksenli hareket etmediler. HSYK bu seçim sistemiyle devam ederse siyasallaşmaktan kurtulamaz. Yargıdaki kötü gidişatı herkesin görmesi gerekir” dedi.

İŞTE 4 YIL: GÖREVDEN ALMA, SÜRGÜN, HUKUK SKANDALLARI...

Heki, bu 4 yıllık süreçte yargı nasıl siyasallaştırıldı?

Her şey 12 Eylül 2010’da yapılan anayasa değişikliği referandumunun kabul edilmesiyle başladı. Yapısı değiştirilen HSYK’ye yapılan üye seçimi  hükümet-cemaat ittifakının zaferiyle sonuçlandı. Hatta AKP’nin üst düzey yöneticileri, cemaate bu kadar fazla kontenjan verilmesine yönelik itirazları
“alnı secdeye değenlerden zarar gelmez” ifadesiyle geri çevirmişti.

Kurulun bu 4 yıllık görev süresinin üç yılında yargı, hükümet-cemaat ortaklığıyla hallaç pamuğu gibi altüst edildi, tüm kritik savcılıklar ve mahkemeler değiştirildi. Çıkarılan kararnamelerle binlerce hâkim ve savcının yeri değiştirildi, sürgüne gönderildi. Bu süreçte Ergenekon soruşturmaları da zirveye çıktı. Gazeteciler Ahmet Şık ve Nedim Şener bu dönemde tutuklandı. Balyoz soruşturmasında her gün yeni bir asker cezaevine atıldı. HSYK ise bu  soruşturmalarda yaşanan hukuk skandallarına kulak tıkamış, Beşiktaş Adliyesi’nin özel yetkili hâkim ve savcılarını korumakla meşguldü.

Bu dönemde yargı eliyle özellikle Türk Silahlı Kuvvetleri’nde birçok general tasfiye edildi. KCK operasyonları da yine bu dönemin ürünüydü. Belediye başkanları, akademisyenler, öğrenciler, doktorlar özel yetkili savcılar eliyle içeri tıkılıyordu.

Bugün yargıda “paralel yapı var” diyenler, bu cadı avına engel olmak bir yana destek çıkıyordu. Emniyet ve yargıda konuşlanan cemaat, işin mutfağında çalışıyor, hükümet ise onay makamında bulunuyordu.

Ancak bu yapı, bumerang gibi sonunda hükümeti de hedef almaya başlayınca işler değişti. Yargıda hükümet ile cemaat arasındaki ilk kırılma, 7 Şubat 2012’deki MİT krizi oldu. Oslo görüşmelerine katılan MİT Müsteşarı Hakan Fidan şüpheli olarak ifadeye çağrılınca yasa çıkaran Erdoğan, “alacaksanız
beni alın” diyerek meydan okudu. Bu krizden sonra özel yetkili mahkemeler kaldırıldı, terörle mücadele mahkemeleri kuruldu.

İktidar, bu yolla yargıyı denetim altında tutacağını düşünüyordu. İttifak 17 Aralık’ta tamamen bitti Ancak 17 Aralık operasyonu, hükümet ile cemaatin yargıdaki ittifakını tam anlamıyla kopardı. İlk şoku atlatan ve operasyonları yapan polisleri görevden alan Erdoğan, ikinci hamle olarak HSYK 1.  Dairesi’nde üye değişikliğine gitti ve cemaati azınlıkta bıraktı.

Bu aşamadan sonra HSYK, cemaatin güçlü olduğu İstanbul kadrosunu tamamen dağıttı, il dışına sürdü. Peşi sıra yapılan atamalarla kilit noktalara  hükümete yakın isimler atandı, son olarak sulh ceza hakimlikleri ile hükümetin yargıdaki operasyonel gücü artırıldı. Ancak tüm 4 yıllık süreç, yargı  bağımsızlığı ve tarafsızlığı açısından hep tartışmalı oldu. Bugünkü seçim bir anlamda hükümet ile cemaatin güç savaşı olacak. Hükümete yakın Yargıda Birlik Platformu’nun adayları ile cemaate yakın grubun adayları, seçimi alıp yargıdaki hakimiyetlerini korumak istiyor. Ancak seçimde üçüncü  yol olarak “ne hükümet, ne cemaat; bağımsız yargı” diyen YARSAV ve Yargıçlar Sendikası var.

61 ADAY VAR

HSYK’nin 10 asıl 6 yedek üyesini belirlemek üzere 12 bin 520’si adli, bin 474’ü idari yargıdan olmak üzere 13 bin 994 hakim ve savcı bugün sandık başına gidiyor. HSYK üyeliği için yarışacak 61 adayın isimlerinin yer aldığı oy pusulası YSK tarafından tanıtıldı. Seçimde kullanılacak oy pusulaları, 45’i adli yargı, 16’sı idari yargı olmak üzere seçimde yarışacak 61 adayın soyadı esas alınarak alfabetik sıraya göre sıralanıp liste halinde düzenlendi. Adayların isimlerinin karşısında oy kullanma tercihini belirtecek boş kutucuk bulunan birleşik oy pusulalarının bastırıldığı kâğıtların üzerinde Türkiye Cumhuriyeti Yüksek Seçim Kurulu filigranı bulunuyor. Seçimde, her il bir seçim çevresi olacak. Adli ve idari yargı hâkim ve savcıları, görev yaptıkları yerin bağlı olduğu il seçim kurulunca belirlenen sandıkta oylarını kullanacak.