Hukukçuların görüşü: Yargıdan sonra TBMM'ye talimat

Hukukçular, Erdoğan’ın bir kez daha “anayasa suçu” işlediği görüşünü dile getirdiler. Erdoğan’ın, yargıya talimatı sonrasında Can Dündar ve Erdem Gül’ün tutuklandığını anımsatan CHP’li Sezgin Tanrıkulu, şimdi de TBMM’ye müdahaleci bir tutum sergilediğine dikkat çekti.

Ayşe Sayın

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın Suudi Arabistan gezisi dönüşünde, başta eşbaşkanlar Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ olmak üzere HDP milletvekillerinin özerklik açıklamaları nedeniyle “dokunulmazlıklarının kaldırılması” talimatı, dokunulmazlık tartışmasını bir kez daha siyasi gündeme taşırken, Erdoğan’ın “yargıdan sonra yasamaya” da talimat vermesine hukukçulardan tepki geldi. Hukukçular, HDP’lileri “anayasa suçu” işlemekle suçlayan Erdoğan’ın, “Yargıdan sonra, yasama organı olan TBMM’ye talimat” vererek, bir kez daha “anayasa suçu” işlediği görüşünü dile getirdiler.

Erdoğan kanunları

Erdoğan’ın hedef gösterdiği HDP’nin hukuk işlerinden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Meral Danış Beştaş, Erdoğan’ın açıklamaları ile “kuvvetler ayrılığı” ilkesinin tamamen ayaklar altına alındığına dikkat çekti. Erdoğan’ın “başkanlık” sistemindeki yetkilerin çok üzerinde “tek adam” yetkisi kullandığını belirten Beştaş, en büyük anayasa ihlalini şu anda Erdoğan’ın yaptığına işaret etti. Beştaş, “Yeminine sadık kalmayan, hukuku her an kendisi çiğneyen, hukuksuzluğun liderliğini yapan şahsiyet olarak bu tavırları hukuk çerçevesinde izah etmek mümkün değil. Hukuk olsaydı, kendisinin hedef göstermesinin ardından gazetenizin Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar ve Ankara temsilciniz Erdem Gül tutuklanmazdı” dedi.

Erdoğan’ın HDP’yi hedef almasının yeni olmadığını, bu talimatın 7 Haziran seçimleri öncesinde başlayan “baskı, şiddet, özgürlüklerin askıya alınması” konseptinin uzantısı olduğu görüşünü dile getiren Beştaş, yaklaşık 2 yıl önce de dönemin BDP Eşbaşkanı ve milletvekilleri hakkında benzer talimatı Erdoğan’ın verdiğini anımsattı. Erdoğan’ın açıklamalarının “halkı karşı karşıya getirmek” için bir algı oluşturma amacı taşıdığına dikkat çeken Yüksekdağ, dokunulmazlıkların kaldırılmasının yüzde 70’i HDP’ye oy vermiş “bölge halkını cezalandırma” amacı taşıdığı gibi fiilen de “kapatma” anlamına geleceğine dikakt çekti. Beştaş, eşbaşkanları, MYK üyeleri, milletvekilleri hakkında soruşturma başlatılmış bir partinin fiilen çalışmasının mümkün olamayacağı görüşünü dile getirdi.

 

‘Çözüm TBMM dışına itilir’

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yargının ardından yasama organına da “talimat” vermesine CHP’den de tepki geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Erdoğan’ın tarafsız bir cumhurbaşkanı kimliği taşımadığını belirtirken, tüm kurumları da doğrudan “kendisine bağlı” görüp, emir yağdırdığına dikkat çekti. Erdoğan’ın, yargıya talimatı sonrasında Dündar ve Gül’ün tutuklandığını anımsatan Tanrıkulu, şimdi de yasama organı olan TBMM’nin görev alanına giren dokunulmazlıklar konusunda müdahaleci bir tutum sergilediğine dikkat çekti. Tanrıkulu, HDP’lilerin dokunulmazlıklarının kaldırılmasının, onları parlamento zemini dışına itmek, dolayısıyla Kürt sorununun TBMM zemininde çözüm arayışını engelleme anlamına geleceğine işaret ederek, “Böyle bir şeyin dillendirilmesi bile çok yanlıştır. Türkiye, geçmişte bunun bedelini çok ağır ödedi. Ancak eğer yeniden dokunulmazlıklar kaldırılırsa, geldiğimiz noktada, bunun bedelleri geçmişten çok daha ağır olacaktır” diye konuştu.

 

MHP: Kapatılmalı

MHP, HDP’lilerin özerklik açıklamaları, milletvekili dokunulmazlığı kapsamına girmeyen “terör suçu” olarak değerlendiriyor. Bu nedenle de HDP’lilerin dosyalarının “dokunulmazlık” kapsamında değerlendirilemeyeceğini, terör suçu kapsamında yargılanmaları gerektiği görüşünü savunuyor. MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural, terörü öven ve destek verenlerin “dokunulmazlık zırhı” altına alınmasını yanlışlığını savunurken, ayrıca bu kişilerin içinde yer aldığı siyasi oluşumun da “siyasi parti” sayılmayacağını ve kapatılmaları gerektiği görüşünü dile getirdi. Sadece HDP’lilerin değil, “geçmişte HDP’lilere yol arkadaşlığı” eden herkesin soruşturulması gerektiğini belirten Vural, Erdoğan’ın bir yandan dokunulmazlık kaldırılsın derken, parti kapatmaya karşı çıkmasını da “ikircikli tavır” olarak nitelendirdi.

 

'Anayasaya da yetkilerine de aykırı'

Prof. Dr. İbrahim Kaboğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Erdoğan’ın hem yargıya, hem de yasama organına talimat vermesinin açık anayasa ihlali olduğuna dikkat çekerken, bunun sadece yargı bağımsızlığını düzenleyen 138. maddeye değil, aynı zamanda cumhurbaşkanının yetkilerini düzenleyen hükümlere ve “güçler ayrılığı”, kişi güvenliğini, düşünceyi ifade özgürlüğne ilişkin hükümlerine de aykırılık oluşturduğuna işaret ediyor. Cumhurbaşkanının anayasayı ihlal anlamına gelen eylem ve söylemlerinin “cumhurbaşkanı sorumsuzluğu” kapsamında değerlendirilemeyeceğini ifade eden Kaboğlu, şu görüşü dile getiriyor: “Sürekli anayasayı ihlal eden Cumhurbaşkanı ve AKP kurmaylarının, HDP’yi anayasa ihlal etti diye köşeye sıkıştırmaları daironik bir durum. Özerklik söylemleri, Anayasa’ya göre şiddeti övmediği ve şiddete başvurmadığı sürece düşünce özgürlüğü kapsamında değerlendirilir. Ancak Cumhurbaşkanı, gerek yargının, gerekse yasamanın yetki alanına müdahale ederek, anayasadaki yetkilerini çiğniyor. Aslında kendisi anayasa suçu işlemiş konuma düşüyor.” Prof. Dr. Necmi Yüzbaşıoğlu da dokunulmazlık konusunun Türkiye’nin “dramı” olduğunu vurgularken, tarafsız olması gereken cumhurbaşkanının bu konuda talimat vermesinin doğru olmadığını ifade ediyor. Yüzbaşıoğlu, “Eğer dokunulmazlık kaldırılacaksa, sınırlanacaksa, bu konuda objektif olunmalı. Yani sadece belli partiden ya da belli suç isnatlarından değil, milletvekillerine dönük tüm suç isnatlarından kaldırılmalı” görüşünü dile getiriyor. Cumhurbaşkanın bir siyasi partiyi hedef alarak, dokunulmazlık konusunu gündeme getirmesinin demokrasi açısından sıkıntılı olduğuna işaret eden Yüzbaşıoğlu, “Dokunulmazlık konusunda tüm suç isnatları konusunda adil ve eşit uygulama olmadığı taktirde, bu muhalefet üzerinde bir baskı aracı haline gelir” diyor.