Hukukçular: Basına tehdit ve gözdağı
Hukukçular, bugün 3. duruşması görülecek Cumhuriyet davasını, “açık şekilde basın özgürlüğünün yok sayıldığı ve gazetecilerin cezalandırıldığı” bir dava olarak nitelendirdi.
Alican UludağHukukçular, bugün 3. duruşması görülecek Cumhuriyet davasını, “açık şekilde basın özgürlüğünün yok sayıldığı ve gazetecilerin cezalandırıldığı” bir dava olarak nitelendirdi. 330. gününe giren tutuklamanın bir cezalandırma olduğunu vurgulayan hukukçular, “Bu dışaradaki gazetecilere baskı ve tehdittir” dedi. Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Temir Demirbaş, yayın politikasının suç olamayacağını belirterek, “Gazete, istediği yayın politikasını izler. Özü itibarıyla gazete haber verme görevini yapmıştır. Haber vermek de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında düşünce özgürlüğüdür” diye konuştu.
SİYASİ BİR DAVA OLDUĞU BELLİ
Yaşar Üniversitesi Hukuk Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Timur Demirbaş: Siyasi bir dava olduğu belli. Neyini tartışacağız ki? Hukuki yönden değerlendirmek zor. Sözcü için olsun, Cumhuriyet için olsun aynı şeyi söylemek lazım. MİT TIR’ları ile ilgili dava, gazetecilik faaliyetleri olarak görülebilir. Başka gazetelerde yayımlanmış haber. Yayın politikası suç olur mu? Sana ne? Suçta ve cezada kanunilik ilkesi var. Gazete, istediği yayın politikasını izler. Özü itabiriyle gazete haber verme görevini yapmıştır. Haber vermek de Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında düşünce özgürlüğüdür. Olayın siyasi olarak değerlendirmesini herkes biliyor.
DIŞARIDAKİLERE TEHDİT
İHD Başkanı, Avukat Öztürk Türkdoğan: Bu bir ifade özgürlüğü davası. Bu, çok açık şekilde basın özgürlüğünün yok sayıldığı ve gazetecilerin cezalandırıldığı bir dava. Buradan hemen şuraya gelmek istiyorum. İktidar, bu davalar için kendini şöyle savunuyor. Birincisi, Türkiye’de yargı vardır, biz karışamayız. İkinci olarak bunlar zaten terörist, gazetecilikten değil terör faaliyetlerinden yargılanıyorlar diyorlar. Türkiye’de yargı bağımsız ve tarafsız değil. Özellikle OHAL sürecinde yargı mensuplarının üçte birinin meslekten atılması ve çoğunun kaçak ve tutuklu bulunması, meslekten atılmayanlar açısından bir tehdit olarak algılanıyor. Görevini yapmaya çalışanlar aynı şekilde meslekten de atılabilir. OHAL ortamında HSK’nin kararlarına baktığımızda yargının hükümetin baskısı altında olduğu çok açık şekilde görülüyor. İkincisi Türkiye’de hem Terörle Mücadele Kanunu hem de Ceza Kanunu’na baktığımızda herkes terörist olarak suçlanabilir. Sayın Cumhurbaşkanı da, daha önceki siyasi hayatında TMK’den yargılanmıştı. Bu TMK ve Ceza Kanunu değiştirilmediği sürece herkes terörist olarak yargılanabilir. Cumhuriyet davasına baktığımız zaman gazeteciler hiçbir zaman şiddet eylemleri nedeniyle suçlanmıyor. Tamamen gazetecilik faaliyetleri kapsamında bir suçlamaya maruz kalıyorlar. Gazetecilerin serbest bırakılması lazım ve bu davanın beraatle sonuçlanması lazım. Bu davayı dünya da çok yakından izliyor. Burada hukukun bütün temel ilkeleri ihlal edilmiş durumda. Böylesi basit suçlamalar ile insanların tutuklu yargılanması, yargının iktidarın isteği doğrultusunda çalıştığını gösteriyor. Tutuklama dışarıdaki gazetecilere de baskıdır, tehdittir. Dışarıdaki gazeteciler, bu dava nedeniyle kendilerini sınırlayacaktır.
HABER HAKKI YARGILANIYOR
Adana Barosu Başkanı Veli Küçük: Bu davayı, basın özgürlüğü, halkın haber alma özgürlüğünün yargılandığı bir dava olarak görüyorum. Yapılan haberlerin, atılan başlıkların artık suç delili olarak görülen günümüzde basın özgürlüğünden bahsedilmesi mümkün değil. Cumhuriyet, Türkiye’nin çok ciddi bir basın kuruluşu ve önemli bir kazanımı. Kurulduğu günden beri çizgisi belli olan gazetedir. Muhalif duruşu nedeniyle hedef alındığını düşünüyorum. Son dönemde Sözcüye yapılanlar ortada. Barış akademisyelerinin hedef alınması, insan hakları savuncularının hedef alınması bir bütün olarak değerlendirilmeli. Somut delil yokken evrensel hukukun kabul ettiği değerler bir yana bırakılarak kişilerin kurumların hedef alınması doğru değil. 330 günlük tutukluluk cezalandırmadır. Çağdaş medeniyetlerde görmediğimiz uzun süreler. Bu yargının üzerinde de baskı yaratacaktır. Bu kadar uzun tutukluluktan sonra beraat veya daha düşük bakış açısına uygun ceza değerlendirmeleri noktasında baskı yaratacaktır.
TAHLİYE KARARININ ÖTESİNDE
Türk Hukuk Kurumu Başkanı Yaşar Çatak: Halkın haberalma hakkını kullanmalarını sağlamaya çalışan Cumhuriyet gazetesi yazarlarından kimilerinin tutukluluk süresi bir yıla yaklaşmışdır. Tutuklama infaza dönüşmüştür. Çok gecikmiş de olsa 25 Eylül’de verilecek tahliye kararı, “tahliye kararı” olmanın ötesinde, hukukun üstünlüğü anlayışı ile ilgili tüm umutların yitirilmediğinin göstergesi olabilecektir.