Hukukçular, açıklanan İnsan Hakları Eylem Planı’na değerlendirmede bulundu

Cumhurbaşkanı'nın açıkladığı İnsan Hakları Eylem Planı'nı İstanbul ile Ankara Baro Başkanları ve CHP ile İYİ Parti'nin hukukçu vekilleri değerlendirdi.

İpek Özbey

TAMAMEN BİR MAKYAJ

Muharrem Erkek (CHP Hukuk ve Seçim İşlerinden Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı)

İnsan hakları anayasada güvence altına alınır. Anayasa mahkemesinin görevi anayasada yazılı hak ve özgürlükleri korumaktır. Siz Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımıyorsunuz. Siz AİHM kararlarını tanımıyorsunuz. İşinize gelirse uyuyorsunuz, işinize gelmezse yargıya talimat veriyorsunuz. Mahkemelerin dahi uymasını engelliyorsunuz. Bu zihniyet reform yapabilir mi, zihniyetin değişmesi lazım. Sorun zihniyette ve uygulamada. En mükemmel anayasayı yapalım, en mükemmel yasaları Meclis’ten çıkaralım ama iktidardaki zihniyetin bunlara saygısı yoksa samimi değilse, ne yapabilirsiniz, haklarınız ve özgürlüğünüz tehdit altındadır.

“Tutuklulukla ilgili düzenleme” deniyor. Zaten mevcutta da tutuklama bir tedbirdir ama bu dönemde bir cezalandırma yöntemine dönüştü. Bizim yasalarımızda tutuksuz yargılamayı engelleyen bir düzenleme mi var? Bizim yasalarımız sabaha karşı beşte insanların evlerine girmek için kapısını kırıp, içeriye girip, çocuklarının gözü önünde ters kelepçeye yatırıp gözaltına alın mı” diyor. Osman Kavala üç yıldır tutuklu, hakkında kesinleşmiş bir mahkumiyet kararı var mı? Nasıl 3.5 yıl cezaevinde tutabiliyorsunuz, bu kadar büyük bir insan hakkı ihlali yaratan yasalar mı, iktidardaki zihniyet mi?

“Uzun yargılama zararları karşılanacak” diyor. Mevcut yasal düzenlemelere göre de önlenebilir. Gösteri ve yürüyüş hakkı zaten var. Öyle bir iktidarla karşı karşıyayız ki bütün iktidarları süresince aldatma ve aldatılma üzerine kurulmuş her şeyleri. Şimdi de yine milleti aldatmaya çalışıyorlar. Güya, “Bizim yönümüz Avrupa” diyerek vatandaşlarını aldatmaya çalışıyor. Tamamen bir makyaj. “Siyasi Partiler ve seçim mevzuatında değişiklik yapılacak bir çalışma içinde olduklarını söyledi, bu da tamamen “Nasıl iktidarda kalabiliriz, Meclis’teki çoğunluğumuzu nasıl kaybetmeyiz çalışması”.

KADININ ADI HÂLÂ YOK

Uğur Poyraz (İYİ Parti Genel Sekreteri)

Sayın Cumhurbaşkanının açıklamasında da belirttiği gibi Avrupa Birliği’ne vizesiz seyahate ilişkin bir takım kuralların Türk hukukuna derç edilmesiyle ilgili bir konu. Örnek veriyorum burada İstanbul Sözleşmesi’yle ilgili bir konu yok. Biz sayın genel başkanımız eliyle kadına yönelik şiddet, hakaret, öldürme, yaralama gibi alanlarda da bir ağırlaştırıcı madde konulmasını talep etmiştik. Eşe karşı değil, kadına karşı ibaresinin konmasını istemiştik. Burada ‘eş’ yanına ‘boşanılan eşi’ eklemişler. Hâlâ kadının adı yok. Bu metinde “Otel odasında gece yarısı gözaltına almaya son veriyoruz” diyor. Adam otelde kalıyorsa, firar değil, kaçak değil. Bir anlamı yok zaten. Şu anda hakim, savcı ya da kolluk görevlisinin açıklanan hususları yerine getirmesi için elini kolunu bağlayan hiçbir mevcut madde yok ki. “Sabaha karşı 4’te otelden alacaksın” diye bir madde yok ki “alamazsın” diye kural koyuyorsun. “Yetersiz ve hatalı raporları alışkanlık haline getiren bilirkişileri derhal sicilden çıkarıyoruz” diye bir madde var. Bilirkişilerle ilgili böyle bir sorununuz varsa ihtisas mahkemeleri neden kurmuyorsunuz? Basit bir örnek vereyim: Selahattin Demirtaş’ın terör örgütü propagandası yapıp yapmadığını bir hakim anlayamaz mı? Şimdi hakim bunun kararını veremiyor, bilirkişiye gönderiyor. Söylenenler uygulanırsa, hassasiyet gösterilirse sevindiricidir. Ama bunlar Türk yargısına güveni tekrar tesis etmek için yeterli değildir. Daha yapısal, yargıçları daha özgürleştirici kurallar gereklidir.

BİR TEMENNİLER BİLDİRİSİ

Mehmet Durakoğlu (İSTANBUL BARO BAŞKANI)

2014’te de bir eylem planı hazırlanmıştı, ancak bir türlü yürürlüğe girmedi. Dolayısıyla şimdikinin yürürlüğe girebileceğine ilişkin hangi gerekçelerden hareket edeceğiz, bu kadar iyi niyetli olacak mıyız, çok emin değilim. Üç kez hazırlanmış yargı reformu strateji taslağı, iki kez hazırlanmış insan hakları eylem planı var. Bunlara ne ölçüde, nasıl inanacağımız sorunu bizim için temel bir sorun. Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan cümlelerin hiçbirine karşı olmak mümkün değil ama bizim sıkıntımız o ki, bunların hiçbiri uygulamaya yansımıyor. Uygulamaya yansıyabilecek alanlar konusunda hiçbir güvence verilmiş değil. Bugün Cumhurbaşkanı bütün hakimlere, savcılara çok açıkça “benden gelen ve benim adıma verilen talimatların hiçbirine uymayacaksınız” diyebilseydi ya da yargıçlar, savcılar için bir coğrafi güvence getirilmiş olmasaydı umut verebilirdi. Bu haliyle baktığımda benim için temenniler bildirisi olmaktan öteye geçmiyor. İlgimi çeken de nihayi hedef olarak tüm bunların anayasaya bağlı olması. Evet anayasa yapmak gibi bir sorunumuz var ama geldiğimiz nokta itibariyle bu anayasanın Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin varlığını sürdürecek şekilde yapılması halinde de burada söylenenlerin tamamı gerçekten temenni olarak kalacaktır. Ayrıca önümüzdeki hafta içinde bir ekonomik reform paketi ilan edilecekmiş. Sanki bugün ilan edilen şeylerin ekonomik reform paketiyle yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum. Çünkü başlıklardan biri mülkiyet hakkı. Özellikle OHAL döneminde KHK’lerle sınırlandırılan mülkiyet hakkına ilişkin bazı düzenlemeler getiriyor. Mesela ‘acele kamulaştırma’yla ilgili zaten çok ciddi sorunlarımız vardı. Bu sorunlar KHK’yle getirilmişti. Dolayısıyla bunlardan vazgeçilirken görebildiğim kadarıyla bir yönüyle yabancı sermayeye güvence vermeye çalışılıyor. Yoksa bizim avukatlar açısından örneğin savunma hakkına getirilen en küçük bir değişiklik söz konusu değil.

HİSSETMEK İSTİYORUZ

Erinç Sağkan (ANKARA BARO BAŞKANI)

30 Mayıs 2019’da Yargı Reformu Strateji belgesi hazırlanmıştı. Yine 9 amaç, 63 hedef, 256 faaliyet içeriyordu. Bu belge içinde de yeni bir eylem planı hazırlanacağı ifade edilmişti. Yargı reformu strateji belgesi açıklandığında bunun ana amacının güven veren erişebilir bir adalet sistemi olduğu ifade edilmişti. Tabii ki burada amacım bir niyet okuyuculuğu yapmak değil, bugüne kadar Türkiye’de çok sayıda reform paketi hazırlandığını, eylem planları hazırlandığını, hatta bunlara ilişkin yasal düzenlemeler yapıldığını da gördük. Ancak bunların uygulamada maalesef ki gerek hukuki güvenlik, gerekse anayadan kaynaklanan temel hak ve güvencelerimizin teminat altına alınması konusunda somut anlamda yaşantımızda ve bir hukukçu olarak da meslek yaşantımda görmüyorum. Sayın Cumhurbaşkanı bugünkü eylem planını açıklarken de bunun bir dilek ve temenni belgesi olmadığını ifade ediyor. Ancak bugüne kadarki örneklere baktığımızda çok sayıda reform belgesine ve eylem planına rağmen biz anayadaki tanımlanan hukuk devleti olmaktan son derece uzak kaldığımız gibi, başta adil yargılanma ilkesi ve ifade hürriyeti olmak üzere en temel hak ve özgürlüklerimizin de daha ağır şekilde kısıtlandığı bir süreci yaşıyoruz. Bakın 30 Mayıs 2019’da yargı reformu strateji belgesi hazırlandığında Türkiye 2019 hukukun üstünlüğü endeksinde 126 ülke arasında 109. sıradaydı. Oysa bu reform belgesi ve üzerinden üç tane yargı paketi Meclis’ten geçtiği halde 2020 yılında 128 ülke arasında 107. sıradaydık. Daha somut örnekler verecek olursam, örneğin yargı reformu strateji belgesinden sonra getirilen düzenlemelerden birinde terörle mücadele kanununun 7. maddesine “haber verme sınırlarını aşmayan veya eleştiri amacıyla yapılan düşünce açıklamaları suç oluşturmaz” hükmü eklenmişti. Kaldı ki ifade hürriyeti olarak bahsedebileceğiniz bu hüküm anayasamızda da güvence altına alınmış temel hak ve özgürlüğümüz olduğu halde bu düzenlemenin somut olarak kanun metnine girmesinden sonra da çok sayıda ihlal örneğini yaşıyoruz. Sorun tamamen uygulamada. 30 Mayıs 2019’da hakim ve savcılara coğrafi güvenceden bahsedilmişti, bugün yine bahsedildi. Haliyle bizler belge değil, günlük yaşantımızda bunu görüp hissetmek istiyoruz. Bugün ortaya konan belgenin hemen hemen tamamının altına bu ülkede yaşayan herkes gönül rahatlığıyla imza atabilir. Ancak sayın Adalet Bakanımızın bundan birkaç hafta önce ifade ettiği üzere “Yargı konjonktüre bakmaz, tavsiye, telkin almaz” demişti. Bizim asıl sorunumuz uygulamadan kaynaklanıyor. Bakın bu belge içinde masumiyet karinesinden, lekelenmeme hakkından bahsediliyor. Oysa ki bunlar zaten modern hukuk sistemine sahip dünyadaki tüm ülkeler tarafından kabul edilmiş evrensel hukuk kurallarıdır.