Hukuk skandalı (16.06.2018)
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın avukatı Ahmet Mandacı önce gözaltına alındı sonra serbest kaldı, itiraz üzerine yeniden tutuklandı. Mandacı’yı serbest bırakan hâkim, dosyaya hiçbir aleyhte ya da lehte delil girmemesine karşın iki ay sonra tutukluluğun devamına karar verdi. Savcılıkça düzenlenen iddianameyi kabul eden mahkeme, bu kez de tutuklu olan Mandacı hakkındaki adli kontrol şartını kaldırdı.
CANAN COŞKUNAvukat Ahmet Mandacı, KHK ile ihraç edildikleri görevlerine geri dönmek için 324 gün açlık grevi yapan eğitimciler Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın avukatlarından olduğu için 12 Eylül 2017’de gözaltına alındı.
20 Eylül’de sevk edildiği İstanbul 11. Sulh Ceza Hâkimliği, Mandacı’yı adli kontrol şartıyla serbest bıraktı. Ancak savcılığın itirazı üzerine 30 Eylül 2017’de yeniden gözaltına alınarak tutuklandı. Mandacı, gazetemize mektup yollayarak hakkındaki dosyanın akıl almazlıklarını anlattı. Kendisini serbest bırakan Sulh Ceza Hâkiminin tesadüfen 2 ay sonra tutukluluk durumuyla ilgili aylık inceleme yaptığını belirten Mandacı, dosyaya aleyhe ya da lehe hiçbir delil girmemesine karşın bu defa tutuk halinin devamı yönünde karar verdiğini söyledi. Mandacı, mahkemenin iddianameyi kabul kararıyla hakkındaki imza atma şartını kaldırdığını söyledi ve “İmza atmasına dahi gerek duymadığınız bir kişiyi nasıl tutuklu yargılarsınız” diye sordu. Mahkemenin kendisine ne iddianameyi ne de dosyayı yolladığını ifade eden Mandacı, “İddia ediyorum ki mahkeme şu an benim tutuklu olduğumun farkında değil” dedi. Mandacı’nın mektubundan satır başları şöyle:
İmza atmama gerek yoksa niye tutukluyum?
“...Tutuklandıktan 7 ay sonra İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi tarafından tensip düzenlendi. Tensip tutanağının 1 No’lu kararında diğer tutuklu sanıklarla beraber tutuk halinini devamına, 9 No’lu kararında hakkımdaki yurtdışı çıkış yasağı suretiyle verilen adli kontrol kararının aynen devamına, 10 No’lu kararda ise haftada iki gün imza atma suretiyle verilen adli kontrol kararının kaldırılmasına karar verildi. Tutuklu olan sanık hakkında adli kontrole dair bir işlem veya değerlendirme yapılamaz. Hem imza atmasına dahi gerek duymadığınız bir kişiyi nasıl tutuklu yargılarsınız? Bunun da hukuki bir izahı yoktur. Tensipteki bu karara itiraz etmiştim. İtirazım reddedildi. Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru yaptım. Ancak daha vahim olanı diğer tüm tutuklu avukatlara iddianame gönderilmesine rağmen bana gönderilmedi. İddianameyi de tahliye talebiyle birlikte o dilekçede talep etmiştim. Bu talebim de reddedilmiş oldu. Şimdi de tüm dosya tutuklu sanıklara DVD olarak gönderildi. Bana gönderilmedi. İddia ediyorum ki mahkeme şu an benim tutuklu olduğumun farkında değil.”
Bir yıl tutuklu
“...İstanbul 37. Ağır Ceza Mahkemesi duruşmayı 10-15 Eylül 2018 tarihlerine verdi. Yani 1 yıl tutuklu kaldıktan sonra ilk defa hâkim karşısına çıkacağım. Daha doğrusu ben öyle zannediyordum. Mahkeme duruşmalara tutuklu sanıkların Ses ve Görüntü Bilişim Sistemi (SEGBİS) aracılığıyla katılmasına karar vermiş. Yani 1 sene tutuklu kaldıktan sonra ilk defa mahkeme heyetini, duruşma salonuna 350 km uzakta, Edirne F Tipi Cezaevi’nin SEGBİS odasında yarım metrekarelik camekândan göreceğim. Bu nasıl usul? Nasıl adalet? Nerede yüz yüzelik? Nerede adil yargılanma hakkı? Tüm umursamazlıklarını, kinlerini, zalimliklerini bir kenara koyuyorum ancak 1 sene tutuklu kaldıktan sonra SEGBİS ile ifade almaya karar vermek ahlaksızlık değilse nedir?”
Pardon diyecekler ama...
“...Duruşma gününe kadar bir tanığın beyanıyla 1 yıl tutuklu kalmış olacağım. Üstelik bu tanık ‘2013’ten itibaren örgüt avukatlığı yaptığımı’ beyan etmiş. Ben 2013’te daha öğrenciydim. Avukat dahi değildim. 2016 yılının aralık ayı başında avukat oldum. Tutuklandığımda 9.5 aylık avukattım, 1.5 aylık evliydim. Neyin intikamını alıyorlar söyleyeyim: Soma davasında, Berkin Elvan davasında, Dilek Doğan davasında, Hasan Ferit Gedik davasında, Diyarbakır- Sur dosyasında ve en son Nuriye-Semih davasında avukatlık yapıyor oluşumuzun. Biliyorum ki 5-10 sene sonra bu günler için ‘pardon’ diyecekler. Şimdiden ilan ediyorum. Asla affetmeyeceğim. Demokrasi ve hukuk mücadelesini sonuna kadar sürdüreceğim. Hâkimler şunu çok iyi bilmeliler; bugünler geçer ancak verdikleri kararlar nedeniyle ömürlerinin sonuna kadar bu kara lekeyi taşırlar. Neden böyle diye sorduğumuzda siyasi baskıdan, sürgünden ve çocuklarının geleceğinden korktuklarını söylüyorlar. Çözüm tüm hâkimleri kısırlaştırmak olamayacağına göre çare herhalde biraz cesaret. Hem çocuklarına bırakabilecekleri miras, aldıkları maaş gözönünde bulundurulduğunda onurlu bir yaşam ve adil kararlar olabilir. Kendi dosyasına hakim olamayan, çocuğunun geleceğine hakim olabilir mi?”