Hortum artık bize de geldi (22.08.2014)

Bir hortum öyküsü anlatan ‘Fırtınanın İçinde’ heyecanlı, ama tekdüze bir felaket filmi

Sungu Çapan/Cumhuriyet

Hava ve iklim koşullarının gitgide değişmesiyle bu yaz artık bizim topraklara da uğrayan fırtına, kasırga ve hortum gibi her an tepemizdeki doğal afetlerden sıkı sık nasibimizi almaya başladığımız son dönemde bugün gösterime giren, ABD büyük stüdyo yapımı (WB) “Into the Storm-Fırtınanın İçinde”, seyirciyi 1.5 saatliğine önüne çıkan her şeyi silip süpüren, uçuran, parçalayan, karşı konulmaz bir korkunç hortum sarmalının içine çeken, patırtılı gürültülü, şamatalı, basma kalıp bir modern felaket filmi.

Biri 17 yaşının ilk aşk sancılarını çeken, öteki her an kamerayla çekim yapma derdindeki 14’lük iki yeniyetme oğluyla kimi sorunları olan bir baba ve lisenin mezuniyet günü törenini düzenleyen okul müdürü yardımcısı olan (Richard Armitage) ile küçük kızından ayrı düşmüş bir metereoloji uzmanıyla (Sarah Wayne Callies) sadece felaketi kameralarla an be an saptamayı amaçlayan ekip şefinin (Matt Walsh) sürekli birbirleriyle çekiştiği, kasırgaların olabildiğince yakınından (hatta tam içinden) filmini çeken, 4 kişilik, tam donanımlı bir belgesel sinemacı grubu elemanlarının kahramanları olduğu “Fırtınanın İçinde”yi, 2011’de ilk filmi “Final Destination-Son Durak”la adını duyurmuş yönetmen Steven Quale çekip imzalamış.

John Swetnam’ın yazdığı senaryonun türün tüm klişelerini barındırdığı film, Oklahoma’daki Silverton kasabasının bulunduğu bütün bölgeyi dur durak tanımaksızın, peş peşe yerle bir eden hortumu olanca dehşeti ve zifiri karanlığıyla perdeye yansıtıp hissettiriyor, baştan sona gittikçe yükselen bir aksiyon ve heyecan fırtınası sahneleri eşliğinde.

Hortum olayını kaydetmek isteyen iki sarhoş tipin de komik unsur olarak kullanıldığı film, aksiyon tutkunlarına göre tezgâhlanmış, yazlık bir gişe filmi.

1970’lerin sonunda patlama yapan o felaket filmleri furyasının geçerli formüllerini günümüze göre ayarlayıp uygulayan yönetmen Quayle bu ikinci yönetmenlik denemesinde, golf topu büyüklüğünde yağan dolu ve saatte bilmem kaç km hızla esen yel eşliğinde, tüm binaları yolları köprüleri yıkan, insanları kuş gibi havalarda uçurup büyük bir faciaya yol açan (hatta yerdeki uçakları bile havalandırıp kara bulutlarla kaplı gökyüzüne salan) o hortum felaketini, belgeselimsi görüntülerle anlatıyor.

Dozu gitgide artan bir aksiyon temposuyla perdeye taşımanın üstesinden gelmiş ama koltuğunda kaykılmış seyirciyi “fırtınanın gözü”nün içine sokan, yer yer gerçekçi bir TV filminin sürükleyiciliğine sahip, yer yer de klişe karakterlerle beylik durumlardan medet uman bu “Fırtınanın İçinde”, duygu ve ruhtan yoksun, alabildiğine mekanik, tekdüze bir felaket filminden başka bir şey değil sonuçta.