Hollywood ve sansür

Hollywood’da 1934-1968 yılları arasında 5000 film sansürlendi. Amerikan sineması Hays kodunun acımasız sansürüne uğradı, beyaz perde de öpüşme sahneleri 30 saniyeden fazla sürmüyordu.

Aslı Selçuk

1934’den 1968’e dek Hollywood’da 5000 film Hays sansür kurulunun gazabına uğradı. Bu yıllar arasında Amerikan sinemasının üzerine sansür korkusu sinmişti. Bir film Hays kurulunun onayını almaksızın dağıtılamıyor, sinema salonlarında gösterime giremiyordu.

1930’ların başında devlet erkinin karışmaması için stüdyolar ve yapımcılar Hays komitesini kurdular. Tüzüğünü Cizvit papaz Daniel Lord yazdı, kurulun amacı sosyal ve etik başarı, sosyal yaşamı yükseltme, düşünce doğruluğu idi.

Kurumun başkanı William Harrison Hays, avukat, başkan adayı Harding’in seçim kampanyasının yöneticisi (Amerikan tarihinin en yozlaşmış kampanyalarından biri olarak bilinir), eski posta bakanıydı. Saf ve sert Protestan denetimi altında kurul Hollywood’da kara listeler yarattı, Oyuncuların sözleşmelerine ahlaki maddeler koydurdu, beyaz perdede zinayı, tecavüzü, kürtajı, tutkuyu, uzun öpüşmeleri, cinselliği, fahişeliği, intiharı, cinayeti, şiddeti, adam kaçırmayı, ötenaziyi, sapkınlıkları, edepsiz dansları yasakladı. Diyaloglar kesildi, sahneler çıkarıldı, yatak odaları (aynı odada ayrı yataklara izin verildi) sansüre uğradı, fahişeler dansçılara dönüştürüldü.

Double Indemnity’nin (Çifte Tazminat/ 1944) finalindeki elektirikli sandalye sahnesi çıkarıldı. Gone with the Wind’daki (Rüzgar Gibi Geçti/ 1939) doğum sahnesi gölgelerle gösterildi, Dead End’de (1937) oyuncu Claire Trevor’un frengi hastalığı tüberküloza çevrildi. From Here to Eternity’de (İnsanlar Yaşadıkça/ 1953) Burt Lancaster ile Deborah Kerr’in kumsaldaki öpüşme sahnesi olay yarattı. 1952’de sansür komitesi senaryoyu okuduktan sonra oyuncuların giyinik olmaları gerektiğini vurguladı. Ayrıca 57 sayfadaki bardaki kızların askerlerle içmek ve dans etmek için ücret aldıklarının belirtilmesini ekledi. James Jones’un romanında fahişe olan bu kadınların filmde farklı algılanmalarını istedi. 109 sayfadaki –Evli gibi; -Hayır, daha da iyi- diyalogları çıkarıldı.

18 Haziran 1942’de Hays sansür kurulu Casablanca’nın senaryosundan endişe ettiğini açıkladı. Senaryoda Ingrid Bergman’la Humphrey Bogart’ın Paris’teki bir genelevde tanıştıkları yazılıydı, bu bölüm sansürlendi. Yüzbaşı Renault (Claude Rains) bazı servisler karşılığında bayanlara Fransız vizesi veriyordu, bu da senaryodan çıkarıldı. Dağınık yatak görüntüsü kesildi. Senaryoda evli olan Ingrid Bergman zina kaygısı yüzünden filmde dula çevrildi.

The Treasure of Sierra Madre’deki (1948) yalın ayaklı Meksikalılara ayakkabı giydirildi. African Queen’deki (Afrika Kraliçesi/ 1951) aç karınlardan gelen mide gurultuları silindi, rahibe Katherine Hepburn ile maceraperest Humphrey Bogart arasındaki tutkulu ilişki sansürlendi. Komite, Pal Joey (1957) filminin çekimine engel oldu. John O’Hara’nın iki kadınla (Kim Novak, Rita Hayworth) yatan çapkının (Frank Sinatra) öyküsü 16 yıl sonra gösterime girebildi. The Postman Always Rings Twice’ın (Postacı Kapıyı İki Kere Çalar/ 1946) öyküsü çok tehlikeliydi, Aykırı cinsellik, şiddet, ayrıntılı cinayet, zina, sahtekar avukatlar vardı.

Milyarder Howard Hughes, Hays sansür kurulundan nefret ediyordu. Yapımcısı olduğu The Outlaw (1943) ile The French Line (1953) filmlerini sansürden kurtarmak için çok uğraştı. Seksi Jane Russell’ın köpük banyolarını, bikinili sahnelerini kesti, açık saçık diyalogları çıkardı. İçki düşmanı olan sansürcüler Never Give a Sucker an Even Break’te (1941) neşe içinde cin ve bira içen W.C.Fields’in 60 adet sahnesinin yeniden çekilmesini istedi. The Maltese Falcon’daki (Malta Şahini/1941) içkili sahneler sansürlendi. Wuthering Heights (Uğultulu Tepeler/ 1939) filminde hayvana şiddet uygulama olasılığı içerdiği için Heathclift’in köpeği dövme sahnesi kurulun dikkatinden kaçmadı.

Böylelikle iki kuşak Amerikalı, boşanmanın günah sayıldığı, katillerin hep cezalandırıldığı, Amerikalı askerlerin ölümsüz olduğu, kadınların göbeksiz olduğu bir zamanda yetişti. Sansürü ilk delen The Man with the Golden Arm (Altın Kollu Adam/ 1955) oldu. Uyuşturucuyla ilgili filmde “Tanrı adına” diyalogunun kullanılmasına izin verildi. Ardından ateşli Cumhuriyetçi, sendika karşıtı çılgın adayı yönetmen Cecil B.De Mille, The Ten Commandments’te (On Emir/ 1956) sansür komitesinin diktasını çıplak göğüsler, şehvetli danslar, korkunç günahlar, bayağı yozlaşmalar içeren sahnelerle aştı, üstelik telif te ödemedi.