Hışt hışt sesi gelmezse fena!

Bu Covid-19’un gitmediği yer yok; kar, buz, fırtına dinlemiyor! Kanada’nın Kuzey Kutbu civarındaki, haritada arasanız kolayca bulunmaz, ortalama sıcaklığın eksi 40 derecelerde dolaştığı Arviat isimli bir küçük kasabaya da ulaşmış bulunuyor.

Mahmut Şenol - Kanada (Alberta)

 Bizde Eskimo adıyla anılan, yerli İnuit halkının yaşadığı Nunavut Özerk Bölgesi’nin 2 bin 300 kişilik bu yerleşim yerinde salgın bugüne kadar 500 kişiyi yatağa yatırdı; 9 can kaybı oldu. Kanada hükümeti buradaki sağlık hizmetlerini artırdı, desteğini aşıyla sürdürdü, zaten ekonomik yetersizlik içinde olan bölgeye para aktardı. Ancak yine de her gün yeni Covid-19 vaka sayıları aktarılıyor. 

Bu iklim kuşağında kutba yakın olunduğundan gece, saat 10’da başlar; o yüzden kasabaya 22.00-08.00 arasında sokağa çıkma yasağı konuldu, ek önlemler getirildi. Arviat, bizim Marmara’dan 108 defa büyük Hudson Körfezi’nin kıyıcığında, tabii Hudson yılın 8 ayı buz kaplı; üstünde kutup ayıları cirit atıyor. Yerliler de Husky köpeklerin çektiği kızak üstünde Hudson’da balığa çıkıyor. Sandal kürek, yaz olunca...

Radyoyla moral

Gri gökyüzü, buzlu bir dünya, üstüne Covid! Sosyal nedenleri uzun açıklama gerektiren yerli halkın alkolizme, ruhsal sorunlar ve intihara yatkınlığı yüzünden salgının bu yönüyle ciddiye alınması gerekiyordu. Belediye Başkanı Joe Savikaataq bu dönemde, çoğu bakımsız, şehrin temel gereksinimlerine dahi ulaşmakta eksik kalmış evlerde insanları kapalı tutmanın oyalayıcı çaresini, Arviat’ın FM 96.5 kanalından yayın yapan tek radyo istasyonunda program kalitesini yükselterek bulmuş. Belediye evvela evinde radyo olmayan varsa kapılara birer tane radyo dağıtıyor, ardından Kanada’nın, bizde bir zamanlar kıymetli neşriyat yapan TRT’si gibi CBC radyosundan destek alarak yerel yayına geçiliyor. Sabaha kadar eğlence programları, yılbaşı gecelerini aratmayan tombala çekilişleri, morali yüksek tutmak için ne lazımsa radyoyla kasabada evlerin içine kadar ulaşılıyor. Radyo bütün gün bu evlerde şimdi açıktır, sevilen bir arkadaş olmuştur, denilebilir ki Arviat’ı moral açısından kurtaran sese dönüşmüştür.

Ben gibi radyomanisi olanların haklı çıktığını gösteren bir toplu kanıttır bu. Evvela uzun dalganın, ardından orta dalga yayıncılığın gereksiz görünüp ortadan kaldırıldığı, kentlerde sadece 40 km. çapta fm yayınına razı edilmiş radyoculuğun böylece önemi bir kez daha ortaya çıkıyor.

Biz; Nâzım Hikmet’in Memleketimden İnsan Manzaraları’ndaki bir Akdeniz kasabasında 2. Dünya Savaşı’nı radyosundan takip eden Cevdet Bey’ler, haklı çıktık. Orta dalga yayıncılığını iptal etmeyin, en acil durumda topluma lazım olur diyenlere, tekno karşıtı diye gülüp geçmişlerdi. Neyse ki Arviat’ın fm kanalı işe yaradı, fakat yetersizdir; şimdi bölgede uzak mesafelerde küçük yerleşim alanlarına ulaşmak üzere tekrar orta dalga yayıncılığına başlama kararı alındı.

İnternet radyoculuğu ve buna bağlı podcast yayıncılık ayrı bir mecra, başlı başına bir mesele! Kanada gibi büyük coğrafyanın her noktasına internet ulaştırmak kolay değil, olsa bile sorunlu. Gelgelelim internetin sınır tanımayan dünyasında şimdi herkes radyocu, podcast’ci, hatta YouTube’cu, Zoom’cu oldu. Ciddiye alınan bu yayınlara dair istatistikler de var: 2015’te yıllık 106 milyon dolar kazanç elde etmiş olan internet radyoculuğu, geçen yıl 865 milyon dolar getiriye ulaşıyor. Elbette bunda salgının, kapalı kalmanın payı da var. 2021 sonuna kadar yıllık kazancın 1.45 milyon dolara ulaşacağı da tahmin edilmekte.

Sesli kitaba ilgi

Kanada’nın 10 eyaletinde en çok podcast-YouTube izleyeni İngiliz Kolumbiyası-BC’dir; toplam izlencenin yüzde 40’ına burası kulak veriyor. Bu dağılım yüksek öğrenim görmüşlerde ve gelir düzeyine göre artıyor. Sevindirici sayısal veri, sesli kitap dinlemeye daha çok vakit ayrıldığı yönünde. Böyle olunca amatör radyo-podcast üretimi de artış gösterdi. Mahallemizin evlerinden birinde, içerisi görünsün ister gibi penceresini açık tutmakta olan bir genç var, kaldırımdan geçerken göz misafiri oluyorum. Bilgisayar ekranı açık, önünde bir mikrofon, arkasında bu! Benim mahalleye göz kulak olan komşum, İngiliz Liverpool göçmeni Mr. Harold’a sordum, podcast yapıyormuş, bir kere dinlemiş, ı-ııh beğenmemiş. Beğensin beğenmesin, bu tür yayıncılık rağbette. Tevekkeli değil, şimdi ne vakit elektronik eşya satan bir mağazaya gitsem, tezgâhta yüksek kaliteli mikrofonlar görüyorum; ucuzu 150 dolardan başlıyor, podcast yapmaya müsait olanı 300’den fazla eder. 

YouTube-zoom gibi ekranda canlı yayın da rağbette. Gün geçmiyor ki bilhassa Türkiye’den bir tanıdığım “YouTube’da falanca mevzuda konuşacağız” diye mesaj göndermesin. Çokseslilik güzeldir ama bu kadarı da fazla; kakafoniye yol açıyor. İzlemezsen, bir de üstüne güceniyorlar; izlesen, en az 1 saat ekran başında fuzuli lakırdı dinleyeceksin. Zor durumdayız! Zaten küsmeye meraklılar, dostunu kaybetmesi de söz konusu; çaresiz ekranda yakalandım mı, dinliyorum. Sonra bir de tebrik etmek lazım! Neyse ki podcast öyle değil, mp3 çalar bir alete yahut cep telefonuna indir, ne vakit dilersen dinle, küsen falan da olmuyor... 

Bu podcast deyişini ilk kez ortaya atan Amerikalı müzik DJ’si ünlü yapımcı Adam Curry’dir, mikrofon arkadaşı J.C.Dvorak’la birlikte 10 küsur yıldır No Agenda adlı bir program yapar; haftada iki kez, ikişer saat. Bir parça cahildir ama mikrofonda cambaz! Ben her seferinde bu cehalete kulak vermeyeyim derim, fakat alışkanlık oldu, dinlemeden duramam. Tabii 10 yılda siyasal konulara, sosyal teorilere değinmek zorunda kaldıkça o da biraz yontuldu, fakat doktorası olan Mr. Dvorak lafı toplamasa yine ipe sapa gelmez laf edecek görünüyor. 

Varsın olsun, yine de katlanır, birisi “hışt” diyorsa dinleriz. Sait Faik’in “Hışt Hışt” isimli o güzelim hikâyesinde dediği gibi “Nereden gelirse gelsin, dağlardan kuşlardan, denizden insandan, ottan böcekten, çiçekten. Gelsin de nereden gelirse gelsin. Bir HIŞT sesi gelmedi mi, fena...”

senolasenola@gmail.com