Hikâyeler sokağı ve tarihin kafesi
Mısırlı yazar Necib Mahfuz'un, 1959'da yayımlandığında Arap dünyasında fırtınalar koparan ve birçok Arap ülkesinde yasaklanan romanı Cebelavi Sokağının Çocukları, insanlık tarihine; dine, siyasete ve insan ruhuna ilişkin masalsı ve çarpıcı bir anlatı. Karnak Kafe'deyse Mahfuz, ülkesinin yakın geçmişinde yaşanmış, büyük önem taşıyan iki siyasi olayın ardından gelen baskıcı ve çalkantılı dönemi konu ediyor. 1952 Devrimi'yle 1967'deki Arap-İsrail Savaşı'nı izleyen yıllarda yazılmış olan roman, devrim ve savaşın insanların yaşamlarını ve değerlerini altüst edişini Kahire'de bir kafede tesadüfen buluşan kişilerin öyküleri üzerinden anlatıyor. Mahfuz'un en eleştirel ve sert romanlarından biri sayılan yapıt, ilk kez Türkçede.
cumhuriyet.com.trNecib Mahfuz'un Karnak Kafe ve Cebelavi Sokağının Çocukları romanları, Turkuvaz Yayınları tarafından yayımlandı. Mahfuz'un 'birbirinin takipçisi hikâyeler' şeklinde akan romanları üslup sever edebiyat okurları için tatmin edici olacaktır. Çünkü kahraman isimlerini başlık yaparak ayırdığı hikâyeleri, faklı bir okuma imkânı sunmaktadır. Bu iki romanın ilk anda göze çarpan ortaklığı, mekânın ve coğrafyanın içerisinde ilmik atarak anlatıya başlamasıdır. Romanı dokumak üzere atılan bu ilmikler, yavaş yavaş örülerek mekânın dışına çıkmaya başlar ve yazar elindeki bu yumakla, metnin felsefi zeminini de örtecek örnekler/modeller yaratır. Karnak Kafe'de yazarın anlattığı dört isim: Kurunfula, İsmail El-Şeyh, Zeynep Diyab ve Halit Safvan, el-Mahdi Sokağı'ndaki Karnak Kafe'nin ahalisidir. Kafenin tarihi ve yüzleri, 1952'deki devrimin yüzlerine ve tarihine dönüşür. Karnak Kafe'de mekânın tarihi bir devrin tarihini aktarırken Cebelavi Sokağının Çocukları'nda ise sokağın tarihi; bir sülalenin, soyun, halkın tarihini yaz(gılaştır)maktadır. Yazar, toplumsal hafızayı kurarken bir yandan da hafızanın kaydını tutmaktadır. Her iki anlatıda, hikâyelerin parçalanmış olması ve özellikle Cebelavi Sokağının Çocukları'nda iç içe ve nesilden nesile geçmesi, geleneğin sözlü aktarımını sağlar. Mahfuz'un roman kahramanları, geçmişi ve anı dilde yaşatmaktadırlar ve yaşananı yaşatmak için belleğin, tarihin notu Karnak Kafe'ye/Karnak Kafe'de düşülmektedir. Anlatıcının aktardıkları, bu durumun ispatı olarak okunabilir: 'Kafeyle ilgili bir sır daha vardı, o da çok ilginç, hatta kışkırtıcı bakış açılarına sahip insanlar için bir buluşma yeri olmasıydı, hâlâ da öyledir; bağırsalar da, alçak bir sesle de konuşsalar, bu insanlar yaşayan tarihin gerçeklerini dile getirirler.' Cebelavi Sokağının Çocukları'nda ise bu durum, roman boyunca karşımıza çıkar. Roman isim isim bölünmüş olsa da Edhem'in hikâyesi, Cebel'inkisine, Cebel ve Edhem'inki Rıfat'inkine, kısacası her bir ismin hikâyesi kendinden sonrakine karışmıştır; çünkü Cebelavi'nin çocuklarının ve torunlarının hikâyeleri kuşaktan kuşağa, diğer kahramanlar ya da şairler tarafından rebap eşliğinde anlatılır/aktarılır. Cebelavi'nin büyük ismi ise her bir hikâyenin içinde, yazarın elindeki yumakta bir düğüm olarak durmaktadır.
Çölün masalsı havası
Cebelavi Sokağının Çocukları, çölün masalsı havasına uygun biçimde okuru bir gizemin, sırlı bir anlatının ve rüyanın içine sokar. Öfke, kibir, arzu, utanç, korku, sevgi; Cebelavi'nin çocuklarının isimlerinde dirilir. Habil'in Kabil'i katlini takip eden kardeş cinayetleri, kavgalar, zayıfla güçlü arasındaki ilişkiler, intikam, ihtiras, iyilikle kötülüğün başa baş devam eden yarışı; romanın temel meseleleridir. Cebelavi'nin vakfın sorumluluğunu, oğulları arasından Edhem'e devretmesi, bu görevin kendisine verileceğini zanneden büyük oğlu İdris'i ihanete uğramışcasına kinlendirir. İdris, bir kölenin oğlu olması nedeniyle aşağıladığı ve bu nedenle de sorumluluk almasını hazmedemediği Edhem'i, babaları Cebelavi'ye karşı ihanete teşvik ederek ve Mukattam çölü üzerinde bulunan Cebelavi Sokağı'nda rezil bir hayat sürüp babasını utandırarak onlardan intikam alır. Edhem, acımanın üstünlüğünden güç bulup kardeşi İdris'i kıramadığı ve onun haline üzüldüğü için bu ihanet planına uymuş gibi yaparken, aslında kendisinin ve karısının heveslerine yenik düşmüştür. İdris'in ricası ve kışkırtmasıyla, babasının bahçede dolandığı saatlerde, onun odasına girip vasiyetinin bulunduğu gizli deftere ulaşmak istemiştir. Ancak elbette yakalanacaktır ve bundan sonrasında yaşananlar, olay örgüsünün belirleyenleri olur. Kuşaktan kuşağa aktarılan her bir kahraman adı ve bu kahramanların hikâyeleri, birer halka olarak İdris'in öfkesinin ve Edhem'in itaatsizliğinin yanına, bir zinciri oluşturmak üzere, teker teker dizilirler. Cebealvi ailesinin çocuklarının ve torunlarının adlarıyla başlıklandırılan her bir hikâyede ayrı bir duygunun temellenişi okunabilir. Edhem'in hikâyesinde öfke ve ihanet, Cebel'inkinde adalet, Rıfat'ınkinde sevgi ve merhamet, Arif'inkinde ise ümitsizlik ve umut; insanlığın karşısında yüz/isim bulur. Zayıflık, güç, cesaret ve korku ise her bir hikayenin içinde farklı motiflerle dağılmıştır. İdris, kardeşi Edhem'i babasına karşı ihanete teşvik edip onun kovulmasına neden olduktan sonra romanın kötü adamı olarak Edhem'in karşısına geçip 'tiz bir kahkaha' eşliğinde şunları söyler: 'Sen de zayıflığından dolayı kovuldun, o konakta güçlü olana da, zayıf olana da yer yok! Baban nasıl bir diktatörmüş gördün mü? Kendisi dışında hiç kimsenin güçlü veya zayıf olmasına izin vermiyor. O kadar güçlü ki kendisine en yakın olanları mahvediyor, öte yandan o kadar zayıf ki senin annen gibi bir kadınla evleniyor!' Bu cümleler birer tezat olarak iyilik ve kötülüğün, nasıl yan yana gelebildiğini göstermektedir. İdris'e göre, 'Güçlü olan insan ne isterse elde eder.'Güç (mevzusu), Cebelavi'nin torunu Cebel'in hikâyesinin de kontrolünü ele geçirmiştir. İstemeden birini öldüren ve bundan ötürü üzüntüyle karışık pişmanlık duyan Cebel'e; 'Sen güçlüsün, Cebel' diyecektir cinayete tanıklık eden Dabis ve onu iktidara davet edecektir: 'Onlardan korkacak bir şeyin yok, istersen bizim koruyucumuz olabilirsin.' Korkunun kol gezdiği sokağın sahibi olabilecek güçte görülen Cebel, bunu bir anlık kuvvetine borçludur. İnsanlara haklarını aratarak sokağa adalet sağlamaya çalışan en azından adalet anlayışını getiren Cebel'in adı Rıfat'ın hikâyesinde yine güçle/gücüyle birlikte anılacaktır. Rıfat'a Cebel'den bahsederken, 'Güç olmasa, adalet olmazdı' diyen adama: 'İşin doğrusu şu ki sokağımızın merhamete ihtiyacı var' diyerek karşılık verir Rıfat. Merhameti arayan Rıfat, aynı zamanda, kuşaklar boyunca anlatılan hikâyeleri şairlerden dinlemeye en meraklı olan kahramandır. Çalgılar eşliğinde sözlü olarak aktarılan hikâyeler onu kendinden geçirir: 'Şair buydu işte, bunlar da hikâyeleriydi. Annesi kaç defa, 'Sokağımız, hikâyeler sokağıdır,' demişti. Bu hikâyeler gerçekten sevgisini hak ediyordu.'
Zorbalığın ölümü
Sokak ve sokağın insanları, bu hikâyelere bazen gevşekçe bazense sıkıca tutunurken kahramanların isimleri de bir kayanın adında, bir kahve sohbetinde ya da bir şairin anlatısında gelenekleşir. Adalet, merhamet ve ümit defalarca kez gömülüp tekrar diriltilirken romanın kahramanları yani bu sokağın halkı; ırk, soy sop, kan bağı, aileyle geçen miras gibi kavramları da sorgulamaktadır. Bu sorgulamanın en canlı tanıklığı ise Cebelavi vakfında ve konağında hüküm sürmekte olan Efendi ile Cebel arasındaki sohbette bulunur: ' 'O sokakta soy diye bir şey yok!' diye tiz bir sesle haykırdı Efendi. 'Bizler Edhem'in çocuklarıyız,' dedi Cebel ciddiyetle, 've büyükbabamız hâlâ yaşıyor, Allah ona uzun ömürler versin!' 'Kim babasının oğlu olduğunu kanıtlayabilir ki?' diye sordu Efendi. 'İnsanlar böyle şeyleri istedikleri kadar söyleyebilirler, ama başkalarına ait olan malları çalmak için kullanmamalılar.' ' Her şeye rağmen adaletin sağlanamadığı ve ölümün kol gezdiği sokağın ve sokağın çocuklarının hikâyesi, Arif'in adıyla son bulurken ümitsizlik umuda dönmüştür: 'Gecenin ardından gün nasıl doğuyorsa adaletsizlik de bir gün son bulacaktır. Zorbalığın ölümü de göreceğiz, ışığın ve mucizelerin doğuşunu da.' Cebelavi Sokağının Çocukları/ Necib Mahfuz/ Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı/ Turkuvaz Kitap/464 s.Karnak Kafe / Necib Mahfuz/ Çeviren: Leyla Tonguç Basmacı/ Turkuvaz Kitap/88 s.