Hiç de ıssız değilmiş...

Yetkin Dikinciler'in dublörüyken keşfetti Çağan Irmak onu. Sonra 'Issız Adam', şimdi de 'Romantik Komedi'... Ancak Cemal Hünal ne 'Romantik Komedi'de canlandırdığı kreatif direktör gibi başarı odaklı, ne de 'Issız Adam'daki Alper gibi yalnız. Tersine son derece sosyal ve çok yetenekli.

cumhuriyet.com.tr

Cemal Hünal, cuma günü vizyona giren Romantik Komedi'yle tekrar beyazperdede. Issız Adam'daki Alper karakteriyle tanınan oyuncu aslında sakin bir yaşam hayalleri kuran evcimen biri. Aile olmayı sevdiğini vurgulayan Hünal; aşçılıktan, yakın dövüş sporlarına ve müziğe kadar pek çok farklı alanla ilgileniyor. Yani o hiç de ıssız değil.

Cemal Hünal’ı Türkiye Issız Adam’la tanıdı. Oysa bu onun ilk oyunculuk denemesi değildi. Yurtdışında oyunculuk eğitimi almış ve pek çok projede rol almıştı. Türkiye’ye döndüğünde ise yaşadığı diksiyon sorunu nedeniyle bir süre oyunculuktan uzak durmuştu. Ta ki, Yetkin Dikinciler’in dublörlüğünü yapmak için gittiği Ulak’ın çekimlerine kadar... Dikinciler sete gelemeyince, bir tür keşfedilme hikâyesi gibi Çağan Irmak ona “Yüzü görünmüyor zaten karekterin, bunun kalanını yapar mısın” diye sorunca beyazperde serüveni de başladı. Hünal şimdi Romantik Komedi filmiyle izleyici karşısında. Hünal’la konuşunca meğer ne çok mahareti varmış onu öğrendik. Aşçılık, at binmek, yakın dövüş sporları, şarkı söylemek, gitar çalmak ve senaryo yazmak... İlkçağ silahları koleksiyonunu ve doğa sevgisini de unutmamak gerek tabii.

- Romantik Komedi izleyiciye ne sunuyor sizce?

-Romantik komedi metropol yaşamı içinde tahtını değiştirmek isteyen bir kızın hikâyesi. Aslında film en temelde bu kızın metropol macerası ve hayat standartlarını değiştirme arayışıyla ilgili. Toplum içinde yaratılan sınıf farklılıklarını doğru şekilde analiz edip eleştiren bir film. Ama eğlenceli bir film, yani mesaj içerikli bir film değil.

- 2007’de biz sizi Ulak’ta görene kadar nerelerdeydiniz?

İstanbul’daydım aslında. Benim bütün oyunculuk eğitimim yurtdışındaydı ve buraya 2003 gibi döndüğümde ciddi diksiyon problemleri yaşıyordum. Kardeşimle bir tane çizgi film şirketi kurduk. Ben çizgi filmlere senaryo yazıyordum. İstikrarlı bir şekilde 7 senedir batırdığımız bir şirketimiz var yani. İlk defa bir projeyi bitirdik. Kayıp Armağan adında...

- Türkiye’de hiç oyunculuk yapmadınız mı Ulak’a kadar?

Ali Poyrazoğlu’yla beraber çalıştım bir süre Aile Bağları dizisinde. 4-5 bölüm kadar...

- Sonra Çağan Irmak’la tanışmanız nasıl oldu peki?

Ulak’ın teaser çekiminde oldu. Yetkin Dikinciler’in dublörlüğünü yapmaya gitmiştim. Çok iyi ve rahat anlaştık Çağan’la... Yetkin çekime gelemedi sonra. Çağan da bana gelip “Yüzü görünmüyor zaten karekterin, bunun kalanını yapar mısın” dedi. Ben de yaparım dedim.

- Peki ya Issız Adam?

Ulak’tan bir iki ay önce Zazie’yi açmıştım ben. Çekimlerden sonra onu Zazie’ye davet ettim. Oturduk ve hayattan, ilişkilerden sohbet ettik. Çağan bana ilk kez orada Issız Adam’ın senaryosundan bahsetti.

- Siz Alper karakteriyle kendiniz arasında ne gibi ortak noktalar gördünüz?

Genel olarak yemek yapmayı seviyorum, o benziyor. Ama onun dışında bilmiyorum. Mesela ben çok aileme yakın biriyim, çok evcimenim. Ayrıca sosyalim de, yani pozitif, olumlu ve yapıcı vakit geçirebileceğim arkadaşlarımla çok vakit geçiriyorum. Alper’in daha izole bir hayatı vardı.

- Issız Adam’dan sonra kızlar peşinizden koştu mu?

Evet, bayağı bir zorladılar. Bayağı sinirlerimi zorlayanlar oldu gerçekten.

- Yapmayın, hoşunuza da gitmiş olmalı...

Aslında ilk önce yüzüme bir tebessüm koydu tabii ama bir süre sonra rahatsız edici bir hal almaya başladı.

- Daha sakin bir yaşam seven birisiniz değil mi? Asi dizisinin çekimlerinde bir dağ başında kalıyordunuz...

Evet, dağ başında 2 at ve 2 köpekle yaşamayı seçtim. Ben doğa içinde, hayvanlarla, yaşamayı tercih ediyorum. Şu anki şartlar maalesef buna çok müsait değil. O yüzden şimdilik şehre mahkûm bir şekilde yaşıyorum.

 

Evlenmedim uyduruyorlar

-Birden evlendiğiniz yönünde haberler okuduk...

Biz evlenmedik, nişanlandık. Resmen uyduruyorlar.

- Evcimenim dediğinize göre aile olmayı seven birisiniz değil mi? Evlilik için belli bir tarih var mı?

Evet, hem de çok severim. Bu bahar evlenmeyi düşünüyoruz ama net bir plan yapmakta güçlük çekiyoruz. İkimizin de işlerimizin tam belli olmamasından ve önümüzü tam olarak görememizden dolayı...

- Nasıl tanıştınız nişanlınızla? Ben İstanbul’a yeni dönmüştüm, o da İstanbul’a yeni dönmüştü. Teoman’ın evinde bir partide tanıştık.

 

Hâlâ haylazım, şaka yaparım

- Şarkı söylemeyi de seviyorsunuz...

Profesyonel olarak söylemedim hiç. Evde bir gitarım var. Arkadaşlarım geldiğinde çalıp söylüyorum. Babam klasik gitarla flamenko çalar ve hepimizi cebinden çıkarır. Benimki tembelce... Yani evde gitar vardı ve ben çalmaya başladım kendi kendime. Çalınca söylemek de beraber geliyor zaten. Babam da biz çocukken gitar çalar ve söylerdi evde. O tam bir Rönesans adamı. Hem ressam, hem mimar, hem ekonomist, hem yelkenci... Biz de bakıyorduk, acaba biz ne yapacağız diye...

- Baskı oluşturdu mu bu kadar çok yönlü bir babanın oğlu olmak?

Hayır. Baskı beklentilerle alakalı bir şey. Babamın benden tek beklentisi dürüst olmam oldu.

- Beklentisini gerçekleştirdiniz mi sizce?

Şimdi çok daha dürüstüm tabii. Çocuklar bir şeyler saklamaya daha yatkın oluyor. Bir de böyle bir baba figürüne çok farklı gözle bakıyorsun küçükken, daha korkutucu olabiliyor yani. Anlamıyorsun çünkü... Ama babamın bizden tek beklentisi gerçekten oydu. Ben Saint Benoit’dan neredeyse atılıyordum. Yurtdışına yatılı okula yolladılar beni. Orada da üniversiteden atıldım. Çok feci haşarı bir çocuktum. Bunlara babam “Niye böyle yaptın” demedi.

- Küçükken çok haylazdım diyorsunuz. Şimdi?

Hiçbir şey değişmedi, hâlâ haylazım. Arkadaşlarımın altından sandalyelerini bile çekebilirim mesela... Çok el şakası yaparım.

- Anneniz de iç mimar. Herkesin güzel şeyler yaptığı bir evde büyümek sizi besledi mi?

Kesinlikle. Evdeki kütüphane başlı başına yeter zaten. İngilizceyi babamın kütüphanesinde kitap okuyarak öğrendim. 9 yaşlarımdayken babam bana Shakespeare’in sonelerini okuyordu. Bir süre sonra kitabı alıp kendim ezberlemeye başlamıştım.

 

At binmek bir tutku

- Değişik meraklarınız var. Mesela aşçılık...

Annemle babam her akşam beraber yemek yapardı. Gittikleri restoranda bir şeyi çok beğendikleri zaman mutfağa dalıp sorguya çekerlerdi. Evde beraberce yemek yapardık devamlı. Ben de soğanları keserdim, sofrayı hazırlardım. Liseye geldiğimde okul çıkışı arkadaşlarıma yemek yapar olmuştım.

- Profesyonel olarak yaptınız mı hiç?

Öğrencilik yıllarımda Amerika ve İngiltere’deyken birkaç yerde yaptım. Zazie’yi ilk açtığımda da bir süre yaptım.

- Bir de ateşli silahlar öncesi silahlara olan ilginiz var. O nasıl başladı?Neden insan oklara, yaylara meraklı olur gerçekten ben de bilmiyorum. Mümkün olduğunca çok farklı silah toplamaya da çalışıyorum çünkü silahın nasıl kullanıldığını ancak elinize alınca anlıyorsunuz?

- Silah kullanmayı niye öğrenmek istiyorsunuz ki?

Bilmiyorum. Çok temel bir hayatta kalma gerekliliği gibi geliyor bana içgüdüsel olarak.

- Toplamanın dışında kendiniz de bir şeyler yapıyor musunuz?

Antakya’dayken demirciye çok sık gidiyordum mesela. Mızrak uçları yapıyordum. Onun dışında kızılcıktan oyduğum, tokmak gibi daha ilkel silahlar var.

- Amerika’dayken çok değişik eğitimler de almışsınız. Endonezyalıların Kali dövüş tekniği, Japonların kılıç çekme sanatı gibi...

Los Angeles’ta çok fazla olanak ve okul var, çok iyi eğitmenler var. Yani orada çalışanlar gerçek birer kompetan, şakaları yok. Buradaki gibi “miş gibi” değil durum. Ben çok kaptırmıştım kendimi. Haftanın 5 günü Iaido’ya gidiyordum bir ara. Sigara içmiyordum, alkol hiçbir şekilde almıyordum. Fiziksel yakın dövüş sporları çok fazla farkındalık geliştiriyor.

- At tutkunuz var bir de...

Evet çok seviyorum atları. Son 7 senedir sık sık at biniyorum. Aslında her zaman çok istiyordum ama “kulüp” işi çok saçma geliyordu bana. İnsanlar ceketler, eldivenler, 1000 Avro’luk çizmelerle 30-60 metre bir şeyin içinde bütün gün atların canını okuyorlar. Hayatımda gördüğüm en aptalca şey bu. Oysa atla beraber doğaya açılmalı ve onun dünyasını paylaşmalısınız. İki karış kum zeminde aynı köşeyi tekrar ve tekrar dönerek olmaz. Hayatımda bu kadar aptalca bir şey görmedim ve bir de bunu çok sofistike bir şeymiş gibi büyütmeleri çok komik geliyor bana.