‘Hezarfen’ bilim yuvasında kanat açtı

Mehmet Aksoy, ‘Hezarfen’in bin başka versiyonunu da ODTÜ’ye armağan edecek. Soma için de bir heykel yapmayı tasarlayan Aksoy, Can Yücel’in Datça’da kırılan mezar taşını da onarıp yeniden yapacak. 'Başbakan kabadayı gibi davranıyor, bu da milletin hoşuna gidiyor, zaten başka türlü konuşamaz, adamın fıtratında yok. Bir kabileyi yönetebilir, ama Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek fıtratta değil’ diyor.

Ceren Çıplak/Cumhuriyet

 


Heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Hezarfen” adlı heykeli İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Mustafa İnan Kütüphanesi önüne yerleştirildi. Sessiz sedasız açılışı yapılan heykelin başka bir versiyonu da ODTÜ’ye yerleştirilecek.

Aksoy, şu sıralar Cumhuriyet Köyü’ndeki atölyesinde, baskılara karşı gösterdiği direniş nedeniyle ODTÜ’ye armağan edeceği “Hezarfen”  üzerinde çalışıyor.

Yaptığı heykellere iktidar tarafından tükürülen, “ucube” denilen Aksoy, röportaj için buluştuğumuzda da küçük bir hakarete uğruyor aslında. Çünkü, İTÜ’deki “Hezarfen” adlı heykelde, heykeltıraşı Aksoy’un adının bulunmaması, ancak sponsora teşekkür eden küçük bir plaketin yer alması dikkatimizi çekiyor.

Neden gecikti?

- İlk adımı 2006’da atılan heykelin açılışı neden bu kadar gecikti?

O dönem “İnsanlık Anıtı” için Kars’tan teklif geldi, yazları Kars’ta çalıştım, arada da bu Hezarfen'i yapıyordum. Hezarfen açıkçası biraz İnsanlık Anıtı’nın gölgesinde kaldı.
2008’de İnsanlık Anıtı’na karşı duruşlar başladı, sonra Başbakan “ucube” gibi yakışıksız benzetmelerde bulundu, ardından heykelin yıkım süreci başladı ve 2011’de heykel yıkıldı. Moralim bozuldu, epey bir süre çalışamadım, o yüzden yeni bitirebildim Hezarfen'i.

Uçma fikri…

- Heykelin yapım sürecinden söz eder misiniz?

Uçma fikri, insan, Galata Kulesi gibi fikirleri birleştiren bir kompozisyon oluştu kafamda. Bunu da 10x10 metrelik bir heykele dönüştürdüm. Heykelde, Hezarfen kendisini Boğaz’a doğru bırakıyor. Heykeldeki Galata Kulesi de yatık olarak 3 metre uzunluğunda. Heykeldeki Hezarfen’in kanatları da yansımalarla hareket ediyormuş gibi gözüküyor.

Hezarfen Ahmet Çelebi benim kahramanımdır. O, gerici kafaların kurban ettiği bir isim.

İnsan olma yolunda

- Neden kahramanınız?

Hayatlar riske edilerek insani değerler, toplumsal, bilimsel, kültürel değerler yüceltiliyor. “İnsan” olma yolunda küçük adımlar atabilmek için çalışıyorlar merakla, heyecanla, tutkuyla, inatla... Varlıklarını adayarak, varlıklarının sonuna kadar işlerini yapıyorlar. İşte bence tam da burada kahraman olunuyor.
Kahramanlık, kahraman olmak için yapılmaz. Öyle olduğun için, öyle olması gerektiğine tüm benliğinde, özünle inandığın için yapılır. Senin için bu çok normaldir. Yaptığın iş senin varlık nedenindir. Her ülkede, her coğrafyada, farklı zaman ve mekanlarda bu nedenler farklı olabilir.
Ama nerede ne zaman olursa olsun bu insanlar aynıdır. Yaptıkları iş onların olmazsa olmazıdır. İşte Galileo, işte Hallacı Mansur, işte Madam Curie, işte Florance Nightingale, işte Piri Reis, işte Evliya Çelebi ve işte benim kahramanım Hezarfen Ahmet Çelebi...

Karanlığa ışık tutanlar

- Sizin Hezarfen’ininiz kimler?

Karanlığa ışık tutan Hezarfen gibi insanlar benim kahramanlarımdır. Bugün onun gibi insanlar var. Doğru bildikleri uğruna kendilerini feda edenler var. Sanatçılar Girişimi var mesela. 300’e yakın sanatçı imza attı bu girişime. Buradaki sanatçılar baskıya vücutlarıyla karşı koyuyorlar.
Fazıl Say taviz vermiyor, inandığı müziği yapmaya devam ediyor, ben de heykelimi yapmaya devam ediyorum. Kimse de bunu engelleyemez.
Acımasız düşüncelere karşı çıkmak gerekiyor, yapılanlara karşı bir söz söylemek, sanatsal bir şey yapmak gerekiyor.

Baretlerden bir duvar

- Peki buna yönelik bir projeniz var mı?

Soma’da maden ocağının kapısı duvarla örülerek kapandı. İçeride kalan pek çok insanın üzerine duvar örüldü. Onlar, mezara kapatıldı. Somut deliller bulunmasın diye yaptılar bunu.  
Soma’da ölenlerin kasklarından bir duvar örmek istiyorum, hatta Soma’daki o duvarın önüne örmek istiyorum. Eskiden derebeyleri, zalim adamlar insanların kafatasından duvar örerdi. Bu yapılan da aslında aynısı, o duvar ölenlerin kafataslarından yapılmıştır benim için.

- “İnsanlık Anıtı” heykelinize “Ucube” diyen Başbakan en son da bazı sanatçılara “artist müsveddeleri” dedi...

Kabadayı gibi davranıyor, bu da milletin hoşuna gidiyor, zaten başka türlü konuşamaz, adamın fıtratında yok. Adamın nasibine kabalık, şeytani fikirler, fitne fesat düşmüş. İyilikten, sanatsal bir duygudan, güzelden hoşlanmak diye bir şey düşmemiş kısmetine. Zavallılık durumu.
Başbakan Tayyip Erdoğan, bir kabileyi yönetebilir, ama Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetecek fıtratta değil. Para, rant kıblesi olmuş, artık vazgeçip insan olma yolunda adım atmalı.

Başbakan olmasa çıkar ceketini gel diyeceğim, onlarca korumayla bir vatandaşa saldırıyor, öyle kabadayılık olmaz. Başbakanla bir yerde teke tek kavga etmek istiyorum.

 

Can Baba’nın mezar taşı

İnsanlık Anıtı yıkıldıktan sonra memleketin dört bir yanındaki yöneticiler Başbakan’a ne kadar koyun olduklarını göstermek için bazı heykelleri kaldırdılar, yıktılar...
Can Yücel’in mezarı normal mezar taşı değildi. Anlatımlı bir mezar taşı yapmıştım. Bunu da kırdılar. Mezar, Can Baba’nın içindeki ışıktan çocuğu, hayatın döngüsünü gösteriyordu. Belki de bu anlatım, mezara saldiranlarin canını sıktı.
Doğrucu davut, sözünü esirgemeyen Can Yücel’i mezarında bile rahat bırakmıyorlar. Can Yücel’in mezarı yıkılsa bile şiirleri dolaşıyor. O gün de demiştim, tekrar yapacağım diye. 15 Haziran’da Datça’ya gideceğim ve 1 ayda tamamlayacağım.”


‘Bin Fenli Adam’ için


“Tekerleğin bulunuşundan kemerlerdeki kilit taşına, oradan palangaya, dişliye, vidaya, buharın gücü; piston, elektrik, motor, derken füzeler, cep telefonları, bilgisayar... Geldik bugüne.

İnsanoğlu birbirine el vererekten, birbirinin onurunu taşıyaraktan sabır ve özveri ile yeni şeyler buldu. Dünya düz iken yuvarlak oldu, mesafeler kısaldı, gözümüz, kulağımız dünyayı görür, duyar oldu. Kolumuz kanatlandı uçar olduk; kimlerin sayesinde? Kimdi bunlar? Bir buluş uğruna hayatını riske atan insanlar.

Leonardo da Vinci uçma aletinin ilk çizimlerini yaptı ama ondan yüz yıl sonra İstanbul’da Hezarfen Çelebi yaptığı uçma aletiyle Galata Kulesi’nden atladı. Süzülerek Boğaz’ı geçti ve Kız Kulesi’nin üstünden Üsküdar Doğancılar’a indi.

İşte bilimin ışığında yükselen Hezarfen, Bin Fenli Adam için yapıldı bu heykel. İTÜ’ye, bu ilim irfam yuvasına layık olduğu yere onun onurunu diktik...”