Hesabı garsonlar ödüyor!

Pandemi dönemi onları işsiz ve parasız bıraktı. ‘1500 lira verseler ne olur?’ diyorlar: Manava yazdırmayla, bakkala yazdırmayla, aylık 1500 lirayla hayatın geçmeyeceğini herkes biliyor.

Barış Terkoğlu

“Hesabı getirir misin”, “şu çatalı değiştirir misin”, “bir kahve lütfen”…

Adlarını, ailelerini, memleketlerini bilmiyoruz.  Ama gittiğimiz restoranlarda, kafelerde hergün onlardan bir şeyler istiyoruz. Ya da “istiyorduk” diyeyim. Çünkü milyonlarca insanın ekmek yediği restoranlar ve kafeler, “önlem” denilince ilk akla gelen yerler oldu. Kongreler, mitingler tam gaz sürerken, pandemide onlar kapatıldı. Haliyle en büyük mağdur garsonlar oldu. Kimi sigortasızdı yardım bile alamadı. Kimi kısa çalışma ödeneği ile kıt kanaat geçindi. Şimdi restoranlar kapanırken, şanslı olup da alabilecek olanlar, aylık bin 500 lirayla nasıl yaşayacağını düşünüyor.

Geçen hafta 8 ayrı işyerinde çalışan 13 garsonla bir araya geldim. “Bir yılda ne yaşadınız, bugün nasıl hissediyorsunuz, geçen hafta ilan edilen bin 500 lira yardım hayatınızı nasıl etkileyecek, gelecekten ne bekliyorsunuz” diye sordum. Bir dokundum, bin ah işittim. Onlar anlattı, ben not aldım. İşlerini kaybetme riskinden dolayı soyadlarını yazmadım. Sonuçta ortaya milyonlarca insanın yaşadığı sıkıntının bir özeti çıktı:

Yavuz: Bir yılda çok şey değişti. Yaşamayı düşünmediğimiz şeyler yaşadık. İşle ilgili, aile hayatımızla ilgili. İnsanlarla konuşan kişileriz, hiç kimseyle konuşamadık aylarca. Kazancımız üçte bire düştü. Kısa çalışma ödeneğine mahkum kaldık. Bana ayda 1500 lira verdiler. Kira mı vereyim, çocuklara harçlık mı vereyim? Bizim sektörün yüzde 90’ı parayı tutmaz, elindekini aynı ay harcar. Hepimiz bu sorunu yaşadık.

Fırat: Bu sektörde birikimi sağlayacak para kazanmak mümkün değil aslında. Kira, fatura vs. ödedikten sonra zaten birikim yapmak imkansız. Pandemi öngörülebilir bir şey değildi. Süreç yönetilemeyince asıl derdi biz çektik. Ailemize karşı verdiğimiz sözleri tutamaz hale geldik. Maddiyatla ilgili güvensizlik oluştu. Evde oturduk. Belki de bu sektör artık bitecek diye düşündük. Acaba iş değiştirmek mi gerekiyor diye bocaladık. Bunalımımız ailelerimize de yansıdı.

TERK EDİLMİŞ GİBİ OLDUK

Murat: Psikolojik olarak zor bir dönemden geçiyoruz. Eşinizden dostunuzdan yardım geldiğinde bile kötü hissediyorsunuz. Sosyal hayatımızı çalıştığımız zaman idare ederken şimdi terk edilmiş gibi olduk. Tabiri caizse bize “başınızın çaresine bakın” dediler. Manava yazdırmayla, bakkala yazdırmayla, aylık 1700 lirayla hayatın geçmeyeceğini herkes biliyor.

Kısıtlamalarda açık olduğumuz dönemlerde bile iş kaybımız oldu. 6-7 kişilik restoranlarda 2-3 kişi evde kaldı. Kendi aramızda anlaştık. Ev kirası olanlara öncelik verdik. Akşam yedide dükkan kapanıyor. Bizim restoranda içki var. Açılmanın da bir etkisi olmadı.

Yavuz: 2 Mart’ta açıldık. Ama içkili restoranlar hiç açılmamış gibiydi. Zaten pandemi öncesi akşam yediden önce bir kişi olmazdı. Şimdi yedide mekan kapatıyoruz. Ramazan’da tümden kapatacağız. Sanki açılıp da iş yapacakmış gibi kısa çalışma ödeneği kesildi.

SİGARA SARMAYI ÖĞRENDİK

Salim: Pandemiden 3 ay önce bir yer açmıştık, kapandı. Kısa çalışma ödeneği de alamadık. Bağkurluydum ben. Ne öğrendik? Sigara sarmayı iyi öğrendik.

4 ay sonra restoranlar kapandı. Bir ay işimizi bulduk derken yine yasaklar oldu. Kısa çalışma ödeneği çare olacaktı. Ama onu da almak için 60 gün çalışmış olmak gerekiyor. Bu süreçte devletin olmadığını gördük.

Hesabımı yapıyorum. 25 senede belki 5 trilyon vergi vermişiz. Ama devlet bana 10 lira vermemiş. Vakıfbank’tan 3 bin lira ihtiyaç kredi aldım. 6 ay sonra icra kağıdı gönderdi. Aile destekleriyle halledebildim. Emekli babamız 2 bin lira emekli maaşının bir bölümünü gönderiyor. Aileler dağıldı, intihar edenler oldu.

Fırat: Maaş alamadığım aylarda memleketten peynir, bulgur geldi. Devlet de buna mecbur bıraktı insanları.

Talat: Erzağımız köyden geldi. Sadece erzak değil, ailem para gönderdi, kısa çalışma ödeneği yetmediği için. 1150 kira veriyorum, 1570 lira ödenek almıştım. Şimdi destek olarak 1500 lira yatacak.

Salim: Ödemelerde son üç seneyi baz alıyorlar. 3 senede 450 günün olacak. SSK’sı yatmadığı için bundan faydalanamayan var. Devlet de işyeri de prim yatırmadığı için emekli olamayanlar var. Belinde tömür var, yürüyemiyor ama SGK’sı ödenmemiş, bekliyor. Böyle arkadaşlarımız var.

Fırat: Bir de ücretsiz izne gönderilenler 1160 lira aldı. Ben onlardan bir tanesiyim.

Sedat: Ben onu da alamadım. Alo SGK’yı aradım. Bana dediler ki işyeri sizin primini yatırmadığı için alamıyorsunuz. Dedim ki işyeri kapalı nasıl yatırsın. Fatura bize kesildi.

Salim: Hepimiz borçluyduk. Ben ihtiyaç kredisi çekmiştim. Kredi kartlarım var, ödeyemiyorum, patladı. Yüzde 6-8 faiz ödüyordum. “Yeniden yapılandırma” dediler, yüzde 19-20 faizle ödüyorum borçları.

GELECEĞİMİZ AVANS VERİLİYOR

Yavuz: Ocakta asgari ücrete zam geldi. Ama kısa çalışma ödeneğine yansımadı. Bana Aralık’ta 1573 yatmıştı, Ocak’ta artmadı. Yani onu da eksik verdiler. Bir de 8 aydır sigorta primimiz gözükmüyor, yarın emekli olmak istesek karşımıza çıkacak.

Kutay: Devlet yardımmış gibi gösteriyor ama aslında bize geleceğimizi avans veriyor. Yarın işten çıkarmalar hukuki hale gelecek. Ama bugün verilen ödenek nedeniyle yarın belki de işsizlik maaşı alamayacağım. Onu bana önceden vermiş görünüyor.

Güngör: Emekliyim. Sonrasında geldim bu sektöre. Burada sigortalı olduğum halde devlet kısa çalışma ödeneği vermedi. Nasılsa emeklisin diye. Neyse ki çalıştığım yer verdi çalışma ödeneğini devlet vermediği halde.

Murat: Çalıştığım yerde patronlarım garsondu. 5-6 kişi birleşip açmıştı. Mekan kapanınca onlar da devletten destek bekledi, yararlanamadılar. Onlar alamayınca biz de görmedik. Bir kuruş alamadım işyerimden. Daha önce işsizlik maaşı aldığım için, benden kısa çalışma ödeneği sırasında da kesinti oldu. Çoğu işyeri, “arkadaşlar benim de sıktım var başınızın çaresine bakın” dedi. Ya da işveren “size borç vereyim, iş başladığında sizden parça parça alırım” dedi.

Bayram: Ağır psikolojik travma yaşadık. Aile içine de yansıyor. Kendimden örnek vereyim. Pendik’te oturuyorum. Belediyeyi aradım. Belediye, “yardım yapamayız” dedi. “Sadece 1500 lira alıyorum” diyorum, yine de uygun bulunmuyorum. Devletin yardım yapması lazımdı, yapmadı. Restoranda çalışan çalışamadı, kısa çalışma ödeneğinden ibaret kaldı her şey.

Murat: Devlet deseydi ki restoranları kapattık, hepinizin kredilerini erteliyoruz, ayda 3000-3500 lira destek. Zaten ben evden çıkmazdım. Neden çıkayım. Ama bunu yapmadığı için çaresiz kaldım. Öyle olsa derdim ki en azından biz bize yettik.

ELEKTRİĞİM SUYUM KESİLDİ

Nazım: Devletin bir de denetleme açığı var. Banka faizleri de fiyat listeleri de böyle. Bana fatura geldi, ödeyemediğim için elektriğim ve suyum kesildi. Borcumu erteleme fırsatı vermediler. Oysa devlet başka açıklamıştı.

Veysel: Bu süreçte yüzde 70 fakirleştik. 1200 lira kiram var. Kısa çalışma ödeneği aldım. Çocuklarım dershaneye, üniversiteye gidiyor. Nasıl yetiştireyim? Zaten sigortamız asgari ücretten ödeniyor. İnşaata gittik, olmadı, beceremedik. 11 aydır kapalıyız. Hakkımızı istiyoruz, fazlasını değil. Çocuğum Kocaeli Üniversitesi’nde okuyor. Bursa başvurdu, reddedildi. “Baban sigortalı” dediler. Bunları aklım almıyor.

Ahmet: Ben kurumsal bir firmada çalışıyorum. Son 3 ay içinde ilk ay 2500 lira, son iki ay 2604 lira aldım. 2500 lira kira ödüyorum. Önümüzdeki ay için yarım maaş söylentileri var. Çalıştığım  kurum “1500 lirasını devlet ödeyecek, üstünü biz tamamlarız onu da izinlerinizden keseriz” dedi. Senelik iznimiz 19 gün. İlk kapanmada devlet ödeme yaptı ama geç yaptı. Şirket avans verdi, devletin verdiğini de o aldı.  Biz yine şanslıydık. Ben kadroluyum. Sezonluk çalışanlar oldu, son bir senedir hiçbir yerde çalışamayan, hiçbir yardım alamayanlar oldu.

Talat: 2 arkadaşım sektör değiştirdi. Biri pazarcılık yapıyor, öbürü ayakkabı firmasına girdi. Yaşım 52. Bu yaştan sonra işimi değiştirmeye bakıyorum.

Yavuz: En önemli restoranlarda şeflik yapmış arkadaşımız markette reyon diziyor. Biz bunu da yapamıyoruz. Çünkü gidip bir yerde çalışmamız için, işten çıkarma yasağından dolayı, istifa etmemiz gerekiyor. Yoksa tazminatın yanıyor. Neden tazminatımı yakayım diyorum. İstifa da edemiyorum. O nedenle gidip sigortalı bir işte de çalışamıyorum. Yaptığımız ekstra işler olursa sigortasız olacak. O bile yok.

RESTORAN KAPALI KUMARHANE AÇIK

Bayram: Açık söyleyeyim, ben kumarhanede çalıştım. Kumarhaneler sabaha kadar açık. 300-500 lira aldım. Kapıyı kilitliyorlar, yollarını buluyorlar. Tam “işim oturdu” diyordum, restoranlar açıldı. Oradan ayrıldım, restorana döndüm. Derken, yine kapandı.

Ahmet: Bana çalıştığım kurum zorunlu olarak “izne git” diyor. Ramazan ayında 1500 lira ödeme yapılacak ya, “onu tamamlayayım izin yap” diyor. Böylece izinlerim de yanıp gidecek.

Devranın mutsuzu (Kendisine taktığı isim): Değerli bir iş yapıyoruz, değersizleştirmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kovid olayını bizim üzerimizde kullanıyorlar. Virüsü değil, bizi bitirmek için çaba sarf ediyorlar. Her yer açık biz kapalıyız.

Fırat: Kongreler bitti, yasaklar başladı. Bunu görüyoruz. Devlet aklı hizmet sektörünün problemlerini çözemedi. Bizi işsiz ve parasız bıraktı.

Talat: Yarın “restoranları tamamen kapatıyorum” da diyebilirler. Mart ayında kongreleri yapmak için açıldı. Sonra kapattılar.

Salim: Sordunuz ama 1500 lira destek kararını önemsemiyorum. Umurumda bile değil. Hayatıma bakıyorum. Kirasını ödeyemeyen birinin halinden onlar anlamaz. 1500 lira verdin ne olacak, aldık ne olacak. Çocuk okulda uzaktan eğitim alıyor. Bilgisayarı bozulur diye korkuyorum. İnternet paketi 85 lira, doğalgaz 400, su 150, elektrik 150, kirası var, masrafları var, yeme-içme var. 1500 lira versen ne olacak.

Murat: 1500 lira destek olsa da olur olmasa da olur. Emin olun hiçbir garson “ne kadar iyi” demiyor. Ancak birkaç kez manava, markete gidersin. Restorancılar Federasyon Başkanı diye sakallı bir adam çıktı. Biz tanımıyoruz böyle birini. Nerden gelmiş, atandı mı bilmiyoruz.

Yavuz: Benim kısa çalışma ödeneğimi yatır. Yardımı istersen sonra yap. Ben 1800 lira alıyordum kısa çalışma ödeneği, şimdi 1500 lira yardıma döndü. Yani o da azaldı.

Devranın mutsuzu: Şu anın eşi benzeri yok. Hiçbir ülkede böyle bir şey yaşanmadı.

SONUÇTA İŞSİZ KALACAĞIZ

Veysel: Önümüzdeki aylar maaşlar yarıya düşecek. Nihayetinde işsiz kalacağız.

Ensar: Önümüzü göremiyoruz. Ramazandan sonra açılacağı kesin değil. Yediye kadar açılsa bir şey değişmiyor. Kısa çalışma ödeneği de kesiliyor. Çalışsak da aynı, çalışmasak da aynı.

Murat: Aslında bizim sormamız lazım: Biz ne yapacağız?

Nazım: Pandemide kısa çalışma ödeneği aldık. Tam yoluna giriyor derken şimdi yine bir ay ertelendi. Açılacak belki ama ne zaman tam maaş alacağız onu bilmiyoruz.

Kutay: Hepimizin yıllık izni de belirsizleşti. Artık o izinleri kullanabilecek miyiz o da belli değil. Pazarları izinliydim, pandemide geçiyor o da izne benzemiyor.

Fırat: İstanbul’da Pazar sokak yasağı var. O gün izinden sayılıyor. İzin günü çıkıp sokakta yürüyemiyoruz. Yani ya eve kapanıyoruz ya işe gidiyoruz.

Nazım: Bırakmayı düşünüyoruz hepimiz, ama ne yapacağımızı da bilmiyoruz. Mecburen bu sektördeyiz.

Fırat: Alkollü mekanları kapatmak iktidarın rüyasıydı. Bu da fırsat oldu.

Salim: Ben öyle düşünmüyorum. Alkolden bol vergi alıyorlar. Kimlere servis yaptım, bilseniz… Kendileri de içiyor. Cari fazla vermeyen bir ülke alkolü tümden nasıl engelleyecek? Sadece kendi tabanına mesaj veriyor.

KÖPEK ÇAĞIRIR GİBİ ÇAĞIRAN VAR

Garsonluk her iş gibi emekle yapılıyor. Ama birileri tarafından küçümseniyor. Pandemi öncesi ya da sonrasında fark etmedi. Garsonlarla bir de bunu konuştuk.

Murat: Ben bu mesleği severek yapıyordum. Türkbükü’nde çalışıyordum. Ne zamanki İstanbul’a döndüm, parayı sonradan görmüş insanların geldiği restoranlarda çalışmaya başladım durum değişti. İki kadeh içtikten sonra kötü muamelelerine maruz kaldım. Köpeği çağırır gibi garsonu çağıran var. En çok “oğlum” lafı bana batıyor.

Salim: Mesela genç bir kadın geliyor, yanında yaşlı bir adam var. Yaşlı adam kadının yanında bize ters davranarak egosunu tatmin ediyor.

Murat: Bizi hakir görüyorlar. Bir dizi var hatta “koskoca şirketin başına garson parçasını mı koyacaksın” dediler. Dava mı etsek diye düşündük.

Ensar: Bir kötü örnek verilecekse hep garson.

Salim: Garson kelimesi erozyona uğramış. Dizilerde dayak yiyenler, 20 liraya peçete uzattıranlar. Çocuğum okula gidince “babam garson” demesin diye düşünüyorum.

Kutay: ABD ya da Avrupa’da bizim mesleğimizle emekli oluyor insanlar. 3 nesil müşterisi olan 65 yaşında garson var. Biz seviyoruz bu mesleği ama yabancılaştırılıyoruz.

Murat: Bizden emekli olan kesin hasta. Benim şefim emekli oldu. 2 yıl sonra öldü. Ben emekli olup köşesine çekilip dinlenen görmedim.

Yavuz: Eve gidiyoruz, gece 12’den sonra otobüs çift bilet. Gece otobüse emekçiler biniyor. Zengin binmiyor. Neden çift bilet oluyor? Otobüsler arası bir saat, bir buçuk saat. Garsonlara belediye gece kart verse keşke. Bizim çalıştığımız restoranlardan belediye en iyi vergiyi alıyor. Bizi de düşünmesi gerekmez mi?

GARSONA YAPTIRILAN ÇÖPÇATANLIK

Nazım: Garsonlar çöpçatan olarak görülüyor. Kadınlara “al şunu götür” diye veriliyor. Ben bunu yapamam. Ama yapmasak da bizi eziyorlar. Başka yerden acısını çıkarıyorlar.

Talat: Sonra gidip aynı adamlar kötü yorumlar yazıyor internete.

Murat: En ufak hataları internette en ağır şekilde yazıyorlar. O eleştiri sonunda işimizden oluyoruz. Ufacık bir şeyi abartıyorlar. Patron okuyup hemen çıkarıyor.

Salim: Bir gün Kıvanç Tatlıtuğ dizisinde garson rolünde bizi kullandılar. Kağıda bir not yazmış, kadına gönderiyor. “Hayır yapmam” dedim. Garsonluk bu mu?

Murat: Restoransız bir Türkiye Cumhuriyeti düşünemiyorum. İnsanların da buna ihtiyacı var. “Bu akşam dışlarda yemek yiyelim” demek heyecanlı geliyor. Restoran hepimizin dünyası.

Ahmet: Her insana hizmet ediyoruz. Profesöre de kapkaççıya da hizmet ediyoruz. İyi olan şeyler de çok. 3-5 sene bir yerde çalışıyorsun, senin için oraya gelen de oluyor.

Murat: Ben bir doktor müşterim sayesinde anneme anjiyo yaptırdım.

Yavuz: Bize “izin gününde hasta ol” derler. Çalıştığın gün hasta olmaya bile hakkın yoktur. Hak hukuk adalet diyen insanın maalesef bu sektörde yeri yok. Kullanan değil kollayan patron istiyoruz.

Nazım: Can güvenliğimiz de yok. Sokağa açık olan mekanlarda tehlike çok. Kavga çıkıyor arada biz kalıyoruz. Tinerci geliyor biz araya giriyoruz.

Murat: Bizi düşünen yok ki… Bir tane Sağlık Bakanlığı’ndan gelip, “o kadar müşteri ağırlıyorsunuz bir PCR testi yapalım” diyen olmadı.

Salim: Biz var mıyız yok muyuz? İnsanlar, garsonu dikkate almadığı için yanında her şeyi konuşuyor. Özel işlerini, ihalelerini bile kulağımız yokmuş gibi yanımızda anlatıyorlar. Biz aslında yok insanız. Üretim olmayan bir ülkede herkes restoran açıyor. Hepsi de asgari ücret veriyor. Nasılsa bahşiş alıyorsunuz diyor patronlar. Bir şeylerin düzeleceğini sanmıyorum.

DEVLET GÖZ YUMUYOR

Garsonların iş koşulları da kötü. Birçoğu güvencesiz çalışıyor. Kendilerinden dinleyelim.

Kutay: Özetle şöyle durum oluştu. Yıllarca hizmet verdik. İlk kez hizmet alacağımız zaman hizmet göremedik.

Güngör: Şurda eylem yapsak devlet hemen coplar. Hemen varlığını hissettirir. Ama aç kaldığımızda devleti görmüyoruz. İhtiyacımız olduğunda devlet bize sahip çıkmıyor. Sanki bize bu dönemde saldırı varmış gibi. Sanki bu dönemin günah keçisi biziz. Antalya’da turist gelecek diye neler yapılıyor, bizim restoranlarda tersini yaşıyoruz. Devletin sanki restoranlara özel bir garezi var gibi. 1500 kişi çalışıyor yan yana fabrikada, lokanta ise kapalı.

Salim: Kardeşim işini bırakmak istiyor, bana destek olmak için işini bırakamıyor. Restoranda bir şey vardır, son lokmayı kimse almaz. Ona “hicap lokması” deniyormuş. Herkes bizi ortada bıraktı, o son lokma biziz. Yeni nesil artık bu sektöre girmiyor. Türkmenler, Özbekler, Afganlar çalışıyor. Suriyelilere verilen olanak bunlara verilmiyor. Bu göçmenlerin durumu kötü. Komiler arasında neredeyse Türk yok. Göçmenlerin çoğu sigortasız olduğu için, kapanmayla parasız kaldı. Suriyeli çalıştırana devlet destek veriyor ama bu Orta Asya’dan gelenler mağdur oldu.

Yavuz: Bizim sektörde sigorta oranı çok düşük. Çok da kolay insan harcanıyor. Arkamızda sendika yok, gücümüz yok. Bir hata yapıyorsun,  işten çıkarılıyorsun. Aşçı bir mezeyi yanlış yapıyor, aynı gün işten çıkarılıyor. Bir müşteriye tatlı kaşığı yerine yemek kaşığı götürüyor. Garson işten kovuluyor. Buradaki garsonlara bakıyorum, ortalama 20 yıldır bu sektördeyiz. Ama hiçbirimiz sigorta gününü doldurmamışız. En yüksek günü olan belki 5000 gündür.

Salim: Hepsi ayrıca asgari ücret üzerinden yatırıyor sigortayı. Korku var, itiraz edemiyoruz.

Yavuz: Devlet isterse müfettişini gönderir, kontrol eder. Bir müfettiş gelse baksa görecek. Aşçıbaşının da garsonun da bulaşıkçının da maaşları asgari ücret üzerinden yatıyor. Böyle bir şey olmaz. Devlet de buna göz yumuyor.

Bayram: AGİ (Asgari geçim indirimi) deniyor. Devlet çalışanlara veriyor. Maaş harici verilen para. Patron vermiyor. Bir devlet kurumu gelip “sen yatırıyor musun” diye sormuyor.

Veysel: 6 senedir çalışıyorum. AGİ diye bir şey almadım. Bordromda yazıyor ama almıyorum. Patron diyor ki maaşının içinde.

Kutay: 10 senedir bu sektördeyim hiç AGİ almadım.