'Herkes için adalet istiyoruz'
Seçimle gelen bir hükümetin ancak seçimle gitmesi gerektiğini her zaman savunduklarını vurgulayan DİSK Genel Başkanı Beko, OHAL’in ardından yaşanan mağduriyetlere dikkat çekti.
Olcay BüyüktaşSENDİKALAR VE MESLEK ÖRGÜTLERİ OHAL’İ CUMHURİYET’E YORUMLUYOR
15 Temmuz’daki kanlı darbe girişiminin ardından ilan edilen OHAL’in 3 ay daha uzatılmasına kesin gözüyle bakılıyor. Milli Güvenlik Kurulu’nda uzatılması için alınan tavsiye kararı, kamuoyunda büyük tartışma yaratan OHAL uygulamalarının aylarca süreceğini gösteriyor. AKP iktidarının birbiri ardına çıkardığı Kanun Hükmündeki Kararnamelerle (KHK) Türkiye 2017 yılına tüm yurtta OHAL uygulamalarının gölgesinde girmeye hazırlanıyor. FETÖ operasyonlarıyla başlayan gözaltı dalgaları, işten çıkarmalar, açığa almalar, kayyum atamaları birbirini izliyor.
Türkiye darbe ortamına nasıl geldi? AKP ile Gülen cemaati arasındaki yakın ilişkide milat 17-25 Aralık operasyonları mı? OHAL emekçiye nasıl yansıdı? Sendikalar ve meslek örgütlerinin başkanları OHAL’i ve KHK’leri nasıl değerlendiriyor? Sendikalar ve meslek örgütleri 15 Temmuz’u, OHAL’i ve KHK’lerle gelinen süreci Cumhuriyet’e yorumladı...
Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) olarak demokrasi ve hukukun dışında hiçbir girişimi kabul etmelerinin mümkün olmadığının altını çizen DİSK Genel Başkanı Kani Beko, seçilmiş bir hükümetin zorla, silahla, darbeyle görevden uzaklaştırılmasının mümkün olmadığını belirtti. DİSK olarak demokrasiye ve hukuk devletine derinden bağlı olduklarını vurgulayan Beko, her ne ad altında olursa olsun; ne amaçla yapılırsa yapılsın askeri darbeye, seçimle gelenlere yönelik her türlü darbeye karşı tereddütsüz tavır alacaklarını ve aldıklarını dile getirdi.
Darbe sonrası ilan edilen OHAL ve yaşanan kayyım atamalarıyla da mağdurlar arasında yer alan DİSK Başkanı Beko, gazetemizin darbe girişiminin nedenleri ve sonuçlarına ilişkin sorularını yanıtladı. Beko’nun verdiği yanıtları özetle şöyle:
‘Darbeciler kollandı’
- Darbe ortamına nasıl gelindi, neden fark edilemedi?
Bu konuda iki hususun önemli olduğunu düşünüyorum. Birincisi darbeyi yapan paralel yapının, FETÖ’nün bugünkü siyasal iktidar tarafından korunup kollandığı, devlete bizzat AKP tarafından yerleştirildiği gerçeğidir. Bunu sayın Cumhurbaşkanı da sayın Başbakan da açıkça kabul ediyor. Devleti cemaate teslim edenlerin, Atatürkçü subaylar kumpaslarla tasfiye edilirken destek verenlerin, alkış tutanların sorumluluğu büyüktür.
Laiklik ilkesi çiğnenerek devleti bir cemaate teslim ederseniz olacağı budur. AKP cemaatle işbirliği yapmış ve ne istediyse vermiştir. Darbeci subayların ezici çoğunluğu AKP döneminde atanmıştır. AKP sadece sivil bürokrasiyi değil silahlı bürokrasiyi de bir terör örgütüne bilerek teslim etmiştir. Bilerek diyorum çünkü ta 2004’ten itibaren Milli Güvenlik Kurulu’nda FETÖ ile ilgili karar alınmış ama gereği yerine getirilmemiştir. Sadece laiklik değil sosyal devlet ilkesinin bertaraf edilmesi de cemaatin önünü açmıştır. Öğrencilere yurt ve barınma imkânı sağlayamayan hükümet gençleri cemaat yurtlarına ve evlerine itmiştir. Vurgulamak istediğim ikinci husus 7 Haziran 2015 seçimleri sonrası hükümetin izlediği tutumdur. Türkiye 7 Haziran seçimlerinden sonra çok önemli bir toplumsal uzlaşma ve demokratik yenilenme imkânı yakalamıştı. Bu imkân Türkiye’nin demokratikleşmesi ve sorunlarının çözümünde bir başlangıç noktası olabilirdi. Ancak iktidar partisi AKP ve sayın Cumhurbaşkanı bu fırsatı elinin tersiyle itti. Bir koalisyon hükümeti kurulması engellendi. Türkiye yeniden terör, şiddet, katliam ve kaos girdabına sokuldu. Bir yandan artan terör eylemleri öte yandan güvenlik güçlerinin özellikle bazı Güneydoğu kentlerindeki hukuksuz ve keyfi uygulamalarıyla korku iklimi yoğunlaştı. Terör, şiddet, katliam gölgesinde ve baskı ortamında gidilen bu seçimden AKP tek başına zafer kazandı ancak Türkiye kazanmadı.
‘Girişimi fırsata çevirdiler'
- Darbe girişimi sonrasında OHAL gerekli miydi?
Korkunç bir darbe girişiminin ardından olağanüstü bazı önlemlerin alınması elbette anlaşılabilir. Ancak darbecilerin parlamentoyu bombaladığı koşullarda bu tedbirler parlamento işletilerek alınabilirdi. Meclis’teki tüm siyasi partilerin darbeye karşı ortak tutum aldığı koşullarda OHAL’e gerek olmadan darbeyle ve darbecilerle mücadele edilebilirdi. Meclis’i darbe sonrası zorunlu BES ve yatırım fonu gibi sermayenin talep ettiği konularla meşgul etmek yerine darbeyle mücadele için işletselerdi bugün yaşanan hukuksuzluklar ve mağduriyetler söz konusu olmazdı. AKP hükümetinin darbe girişimini devleti yeniden yapılandırmak için bir fırsata çevirdiği görülüyor. OHAL ve KHK’ler bunun için kullanılıyor. OHAL dönemlerinde dahi askıya alınamayacak haklar askıya alınıyor, ihlal ediliyor. OHAL ile fiili başkanlık rejimine geçilmiş durumda. Darbe girişimi bir fırsat olarak kullanılıyor. KHK’ler adeta bir ‘Anayasa Hükmünde Kararname’ haline geldi. KHK ile anayasayı ve hukukun temel ilkelerini ayaklar altına alıyorlar. Darbecilerle geçmiş işbirliklerinin hesabını vermeyenler darbeyle mücadeleyi rayından çıkartıyor. Darbe girişiminin siyasi ayağına dokunamayanlar sıradan memurlardan hıncını alıyor.
DİSK olarak darbecilerle ve darbenin suç ortaklarıyla etkin bir şekilde mücadele edilmesini savunuyoruz. Darbecilerin ve destekçilerinin adil bir şekilde yargılanarak cezalandırılmalarını savunuyoruz. Ancak darbeyle mücadele hukuk dışına çıkılarak yapılamaz. Darbe girişimi dahil hiçbir gerekçe hiç kimseye hukuk dışı davranma yetkisini vermez. Askeri darbe bahane edilerek sivil darbe yapılamaz.
- OHAL işçilere, çalışanlara nasıl yansıdı?
OHAL uygulaması ve KHK’lerin en büyük etkisi çalışma hayatında yaşanıyor. Yüz bine yakın memur ya görevden uzaklaştırıldı veya açığa alındı. Bunların içinde asker, polis ve öğretmenler başı çekiyor. Darbeyle ve darbecilerle bağlantılı olanların, FETÖ’nün talimatıyla suç işleyen memurların görevlerinden uzaklaştırılması tabiidir. Hiç kimsenin suç işleme imtiyazı yoktur. Ancak bu işlerin hukuka uygun yürütülmesi şarttır. Suç ve cezalarda şahsilik ilkesi, kanunsuz suç ve ceza olmayacağı ilkesi, suç ve cezaların geriye yürütülememesi ilkesi ve adil yargılanma ilkesi esas alınmadan darbeyle mücadele edilemez. Bu ilkeler çiğnenirse darbecilerle aynı şey yapılmış olur.
‘Memurlar da mağdur’
OHAL sadece memurları mağdur etmiyor. İşçiler de mağdur oluyor. Enerji- Sen Sendikamızın Merkez Yönetim Kurulu üyesi Tarık Yüce, işçi ölümlerine ilişkin attığı bir tweet bahane edilerek ve OHAL gerekçe gösterilerek İSKİ’deki işinden atıldı. Nakliyat İş sendikamızın MSC/MEDLOG Lojistik’deki örgütlenmesi Bursa Valiliği tarafından OHAL bahane ederek engellenmek isteniyor. OHAL’i devlete karşı ilan ettik demişlerdi ama halka karşı kullanıyorlar.
‘Devlet intikam almaz’
- At izinin it izine karıştığından söz ediliyor. Yaşanan mağduriyetler ve çözümüne ilişkin neler söylersiniz?
Siyasal görüşleri, üye oldukları sendikal örgütler ne olursa olsun haksızlığa uğrayan herkes için adalet istiyoruz. Darbeyle mücadeleye evet ama hukuksuzluğa hayır diyoruz. Kamu görevinden hukuksuz şekilde, haklarında yeterince delil olmadan, adil yargılanma yapılmadan çıkarılanlar göreve iade edilmeli. Barış bildirisine imza atan bir grup akademisyenin darbe, FETÖ, terör torbasına konarak üniversiteden atılması kabul edilemez. On binlerce öğretmenin somut delil ve yargı kararı olmadan görevden alınması ve uzaklaştırılması kabul edilemez. Devlet intikam duygusuyla hareket edemez.
Aynı şekilde darbeyle somut bir bağlantısı olmayan, dahası FETÖ ile uzaktan yakından ilgisi olmayan gazetecilerin, yazarların, aydınların tutuklanması da hukuk cinayetidir. Bu uygulamalar toplumda darbe soruşturmalarının sulandırıldığı izlenimi yaratıyor. Darbe soruşturması darbeciler ve onların siyasal destekçilerine yönelmelidir. Bir zamanlar hükümetin koruma ve kollaması altındaki cemaatin bankasına para yatırdığı, cemaat gazetesine abone olduğu için insanların hayatı karartılamaz. Devletin tepesindekilerin “Allah affetsin” diyerek işin içinden sıyrılmaya çalıştığı koşullarda darbeyle somut bir bağı olmayan sıradan memurlara fatura kesmek adil değil.
‘Kayyım sivil darbedir ’
- OHAL darbe girişimi ile sınırlı kalmadı. Güneydoğu’da pek çok belediyeye kayyım atandı. Kürt sorununda barışçı çözüm ümitleri azaldı. Bu süreci nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nasıl halk oyuyla seçilenlere karşı silahlı darbe kabul edilemez ise, halkın oyuyla gelenlerin yerine kayyım atanması da kabul edilemez. Bu sivil darbe olur. Hâkimiyet milletinse Ankara’da da Batman’da da milletindir. Aynı şekilde somut bir delil olmadan soyut “terör bağlantısı” suçlamasıyla kamu çalışanları görevden alınamaz. Bu uygulamalar sorunların çözümüne katkı yapmaz. Eğer belediye başkanlarının ve memurların suç işlediği düşünülüyorsa bunun muhatabı yargıdır. Kürt sorunu terörle, şiddetle ve silah kullanarak çözülemez. Aynı şekilde sorun şiddetle, keyfilikle ve baskıyla da yok edilemez. Örgüt giderek artırdığı saldırılara, terör ve şiddet eylemlerine derhal son vermelidir. Hükümet de sorunun şiddetle ve güvenlik politikaları ile çözülmeyeceğini görmeli, hukuksuzluklara son vermeli ve sorunun siyaset zemininde çözümü için adım atmalıdır. Akan kan durmalı ve barış tesis edilmelidir.