Herkes hedefte
İç Güvenlik Paketi’yle devlet vatandaş ilişkisinde yeni bir döneme girildi. Yeni yasaya göre yalnızca muhalif eylemlere katılanlar değil, herkes, her an devletin şiddetini gündelik hayatında hissedebilir.
Hürrem SönmezGeçer miydi geçmez miydi, kırmızı çizgiydi değildi, aman da bakın geri çekildi derken bir sabaha karşı çoğumuz derin uykudayken ansızın İç Güvenlik Paketi geçiverdi. Hatta öyle rüzgâr gibi geçti ki başımıza gelen felaketi fark edemedik bile. Devlet ve toplum ilişkisine yeni bir form verilerek, zaten epeydir fiilen hissetmekte olduğumuz “Polis Devleti” uygulamasına yasal meşruiyet kazandırılmış oldu böylelikle. Dolayısıyla bu ülkede yaşayan her vatandaşın hayatında yeni bir dönem başladı aslında.
Bireyin hak ve özgürlüklerine dair bu derece esaslı değişiklikler getiren bir yasal düzenlemenin kamuoyu tarafından tartışılmaya başlaması için epey emek harcamak gerekti. Zira ülkemizde “yasa” kavramından, genellikle sadece hukukçuları ilgilendirdiği düşünülen bir kısım ağdalı metinler anlaşılır. İşin içine haklar ve özgürlükler bahsi girdiğinde ise, evindeki vatandaş “bir kısım marjinallere” yönelik tedbirlerden söz ediliyor varsayımı ile davranır. Ünlü yönetmen Costa Gavras’ın Şili’deki diktatörlük dönemini anlattığı 1982 yapımı Kayıp filminde çok etkileyici bir sahne vardır. Kaybolan oğlunu aramak için Şili’ye giden baba, “iyi bir” Amerikan vatandaşıdır. Filmin başlarında, oğlunun ve gelininin “marjinal” hayatları ve politik faaliyetleri nedeniyle başlarının belâya girdiğini düşünür. Ta ki emniyet binasındaki ölüleri, gözaltına alınıp stadyuma doldurulan binlerce insanı görene kadar. Filmdeki baba karakterinin gerçeği idrak anı çok çarpıcıdır. Marjinal ya da sakıncalı diye bir tanım yoktur çünkü. Hukuk tanımayan bir rejim vardır ve o rejimin gözünde herkes düşman, herkes marjinaldir artık.
Bizde o idrak anının ne zaman yaşanacağını bilemesek de, İç Güvenlik Yasası ile benzer bir düşman ceza hukuku pratiği yaratılmak istendiği ortada. Hak ve özgürlük savunucularının toplumun değer yargılarından kopuk aşırı uçlarda gezinen kişiler olarak yansıtılması, eleştirilerinin ve tezlerinin bu şekilde itibarsızlaştırılmaya çalışılması gayet aşina olduğumuz bir devlet geleneğidir aslında. Çünkü devlet politikasının bir parçası olarak insan haklarının ihlal edildiği her dönemde “kamu düzeni”, “iç güvenlik”, “kamu menfaati” gibi pek “ulvi” gerekçeler öne sürülmüştür daima. Bu bağlamda İç Güvenlik paketi ile ilgili söylemler de pek farklı olmadı, siyasi iktidarın söylemlerine bakılsa, toplumun huzuru ve refahının teminatı olacak bir “İç Güzellik Paketinden” söz edildiği zannedilebilir.
Oysa pek çok hukukçunun hemfikir olduğu üzere bu aslında örtülü bir anayasadır, kalıcı bir olağanüstü haldir. Politik bir tavrı olan, iktidara muhalefet eden, protesto yürüyüşlerine katılan vatandaşları değil, toplumun bütününü ilgilendirir ve herkesin gündelik hayatına sirayet eder nitelikte olması bu sebepledir.
HER AN BAŞINIZA GELEBİLİR
Boyalı suyla renklenmek!
Kadıköy’de yaşayan bir vatandaş olarak bir pazar günü hava almak için dışarı çıkmışken, küresel iklim değişikliğini protesto eden eylemcilere sıkılan boyalı sudan nasibinizi alabilirsiniz siz de. Saçınız, başınız, kıyafetiniz boyalı suya bulanmış olduğu için metrelerce öteden görülebilecek durumdasınızdır ve boyalı su kullanmaktaki mantık eyleme katılanları daha kolay tespit edebilmektir.
Adalete yüz görümlüğü!
Evinize doğru yürümekteyken, bir yandan da polisin attığı gazdan korunmak için yüzünüzü kapattıysanız, polis artık sizi durdurup “eylemde yasa dışı sloganlar atıldı ve bu nedenle eylem kanuna aykırı toplantıya dönüştü, zaten de yüzünü kapatmışsıni gözaltına alıyoruz” diyebilir. Zira yasaya göre artık polisin savcı talimatı olmadan 48 saat gözaltı yapma yetkisi var. Polise bu şekilde keyfi ve hukuki denetimden yoksun bir gözaltına alma yetkisi verilmesi Anayasa ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne aykırı.
Pankartta adab-ı muhaşeret
48 saatlik gözaltı sürecinin ardından, eylemde yasa dışı bir pankartın yanında yürürken görüntülenirseniz 3 yıla kadar, yüzünüzü kapattığınız için de 4 yıla kadar hapis cezası ile yargılanabilmeniz mümkün. Yasa dışı pankart ve slogan konusunda da pek dar düşünmemek lazım, zira her 3 kişiden 2 sinin cumhurbaşkanına hakaretten yargılandığı bir ülkede, bazı isim ve sıfatları bile kullanmanız “yasa dışı” görülebilir. Şanslıydınız ve serbest kaldınız ama polisinin de sizi pek gözü tutmadı, herhangi bir hâkim kararı olmaksızın 48 saat telefonunuzu dinleyebilir.
Altı üstü bir arama
Aynı polisin hâkim ve savcı kararı olmadan istediği kişinin üstü, eşyası ve aracını arayabilme yetkisi de var. Bu kapsamda yapılacak aramalarda, kişiye, arama gerekçesini içeren belge verilecek. Size verilen belge ile hukuka aykırı şekilde arandığınızdan bahisle yargıya başvurabilirsiniz elbette, ama “Özel hayatın gizliliği” dediğimiz anayasal hakkınız çoktan ihlâl edilmiştir artık.
Kaza geliyorum derse
Bu, evinden hava almaya çıkmış, sıradan bir vatandaşın nispeten hâlâ şanslı olarak nitelendirilebileceği bir senaryo aslında. İşin içinde hedef gözetilerek, olmadı bir kaza kurşunu ile polis tarafından vurulmanız ihtimali de var. Polis, kendisine veya başkalarına, iş yerlerine, konutlara, kamu binalarına, okullara, yurtlara, ibadethanelere, araçlara, molotof benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı silah kullanabilecek. Yani siz Kadıköy iskelesinde toplanan kalabalığa, acaba burada ne oluyor diye bakarken, kalabalıktan biri ani bir hareketle elini çantasına attığında polis kalabalığa ateş edebilir ve bu eylemini de “arkadaki banka şubesine molotof atacağını düşündük” diyerek açıklayabilir. Çünkü kanun, girişimden bahsediyor gördüğünüz gibi.