'Her sorunu masaya yatıralım istiyoruz'

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, doğruyu, hakikati bulmak için, milletin sıkıntılarını hafifletmek için, konuşulmayan konuşulsun, yazılmayan yazılsın, eleştirilmeyen eleştirilsin istediklerini belirterek, ''Her sorunu masaya yatıralım, her meseleyi konuşalım, tartışalım, müzakere edelim, istişare edelim istiyoruz'' dedi.

cumhuriyet.com.tr

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, ''Demokratik açılım süreci ve Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'' kapsamında, sivil toplum kuruluşlarının kadın temsilcileriyle Dolmabahçe'deki Başbakanlık Çalışma Ofisi'nde, bir araya geldi. Buradaki konuşmasına davete gelenlere teşekkür ederek başlayan Erdoğan, Dolmabahçe Çalışma Ofisi'nin bu salonunda bir süredir toplumun çeşitli kesimleriyle son derece verimli toplantılar gerçekleştirdiklerini söyledi. 20 Şubatta tanınmış ses sanatçılarıyla biraraya geldiklerini, 20 Martta sinema ve sahne oyuncularıyla buluştuklarını, 17 Nisan'da yazar ve düşünürlerle, 5 Haziran'da da spor dünyasının gerek federasyon başkanları gerekse sporda aktif rol almış oyuncularla benzeri toplantılar yaptıklarını hatırlatan Erdoğan, bu salon dışında çeşitli tarihlerde Romen vatandaşlarla, Alevi vatandaşlarla, inanç gruplarının temsilcileriyle istişareler gerçekleştirdiklerini, radyocular ve internet medyası mensuplarıyla da görüştüklerini belirtti.

Erdoğan, gerçekleştirdikleri bu toplantıların zaman zaman eleştirilere maruz kaldığını vurgulayan Erdoğan, siyasetçilerden, medyadan veya diğer farklı kesimlerden bazılarının bu buluşmaları hafife alan, çok farklı dalga geçenler olduğunu ifade etti. Ben bu eleştiriler üzerinde durmayacağını kaydeden Erdoğan, daveti kabul edenlerden birçok kişiden, ''İlk kez bir Hükümet bizi muhatap alıyor, ilk kez bir başbakan bizim görüşlerimizi dinliyor, devlet ilk kez bizim halimizi, hatırımızı soruyor, sorunlarımıza kulak veriyor'' şeklinde son derece olumlu tepkiler aldıklarını vurguladı.

Başbakan Erdoğan, milyonlarca insana sesiyle, müziğiyle hitap eden, milyonların kalbinde kendisine yer edinen bir sanatçının, elbette ülkenin önemli meseleleri hakkında söyleyecek sözü olduğunu vurgulayarak, bunun eleştirilecek bir yanı olmadığını, ancak bunu yapanların bulunduğunu kaydetti. Sinema sanatçılarının, sahne sanatçılarının elbette milli meseleler hakkında önemli fikirleri bulunduğunu ifade eden Erdoğan, yazdıkları yazılarla, romanlarla, şiirlerle, hikayelerle, makalelerle kitleleri etkileyen yazarların, mütefekkirlerimizin (düşünür, fikir adamı), elbette kendilerinin göremediği hususları gördüklerini vurguladı.

'Sorunların üzeri örtüldü'

Recep Tayyip Erdoğan, tribünleri coşturan, yüzbinlerce taraftarı arkasından sürükleyen spor adamlarının da elbette ülkeyi ilgilendiren önemli sorunlarla ilgili kanaatleri, görüşleri bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bizim toplumumuz çok hızlı değişiyor ve yeniliklere çok hızlı uyum sağlıyor. Bilimin, teknolojinin hızla ilerlediği, küreselleşmenin yadsınamaz bir gerçeğe dönüştüğü, dünyanın hızlı değişim yaşadığı bir ortamda, inanın, bizim halkımız da bu değişimi gayet iyi görüyor, hissediyor ve bu değişime hızla ayak uyduruyor. Toplum böylesine değişirken siyasetçinin siyasal iletişim stratejilerinin değişmemesi asla kabul edilemez. Türkiye'de gerek siyaset kurumu, gerekse yerleşik medyanın büyük bir bölümü dünyadaki, ülkedeki, bu toplumdaki değişimi iyi okuyamadığı için yıllarca köhnemiş statükoyu savundu durdu, mevcudu korumayı başarı olarak gördü. 30 yıl, 40 yıl, 50 yıl önceki korkularla, tehditlerle, tehdit algılarıyla tereddütlerle bugünü de yarını da inşa edemeyiz. Bu ülkede nice isimler sakıncalı görüldü, sakıncalı ilan edildi. Milletin gönlünde yer tutan bu isimleri, beğeniriz beğenmeyiz siyaset kurumu da yerleşik medya da görmek istemedi. Siyaset kurumu ve medya, toplumun da dünyanın da çok gerisinde kaldı. Nice sorunlar mayınlı arazi olarak görüldü. Zaman zaman bizler de bu bu mayınlı arazilere düştük. Kimse o sorunların yanına yaklaşmadı. Milleti bizar eden, milleti ciddi şekilde olumsuz etkileyen o sorunların üzerine gidilmedi, tersine sorunların üzeri örtüldü. Öyle ki bu ülkede yıllar boyunca nice kavramlar, nice kelimeler tabulaştırıldı hatta düpedüz yasak ilan edildi. Bunlar özgürce yazılamadı çizilemedi eleştirilemedi.''

'Tabuları yıkmanın mücadelesini verdik'

Başbakan Erdoğan, bugün, siyasetçilerin, bürokrasinin, medyanın dokunmaya, yazmaya, konuşmaya cesaret edemediği bir çok kavramın, birçok ismin ve birçok sorunun, köy kahvelerinde, mahalle kahvelerinde, samimi sohbetlerde hiç sakıncasız, hiç tereddütsüz konuştuğunu söyledi. Recep Tayyip Erdoğan, şöyle konuştu: ''İşte Hükümet olarak biz, bu tabuları yıkmanın bu yasakları kaldırmanın mücadelesini verdik ve veriyoruz. Bu ülkede doğruyu, hakikati bulmak için, milletimizin sıkıntılarını hafifletmek için konuşulmayan konuşulsun, yazılmayan yazılsın, eleştirilmeyen eleştirilsin istiyoruz. Her sorunu masaya yatıralım, her meseleyi konuşalım, tartışalım, müzakere edelim, istişare edelim istiyoruz. Her insanın bir fikri olduğuna, bu fikrin de son derece değerli olduğuna inanıyor ve ulaşabildiğimiz, görüşebildiğimiz herkese ulaşıp, görüşlerini, eleştirilerini, katkılarını almak istiyoruz. Çünkü inanıyoruz ki insan kutsaldır, insanın hakları, özgürlükleri, fikirleri, değerleri de kutsaldır.''

 

Sakine Arat'ın hayat hikayesine dikkat çekti

Erdoğan, Diyarbakırlı Sakine Arat'ın hayat hikayesine dikkati çekti. Erdoğan, Arat'ın, 18 yaşında evlendirildiğini, üç oğlunu terör örgütüne kaptırdığını ve bir kızının ağabeylerinin acısına dayanamayarak kendi canına kıydığını, bir başka oğlunun da trafik kazasında hayatını kaybettiğini anlattı. Erdoğan, Diyarbakırlı Sakine Ana'nın, ''Biz yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz. Birbirimizden kız aldık, kız verdik. Aynı kanı taşıyoruz. Bir Kürt annesiyim ama bir şehit haberi duyduğumda yüreğim parçalanıyor. Askerler de bizim evlatlarımız. Bu ülkeyi yöneten küçük büyük herkese sesleniyorum; 'evladınız gözünüzün önünde öldürülürse ne yaparsınız?' dediğini ifade ederek, bu soruyu herkesin kendisine sorması gerektiğini dile getirdi.

Diğer yandan, asker oğlunu Diyarbakır'ın Lice ilçesinde şehit veren Bitlisli Matlube Güngör'ün de sözlerine atıfta bulunan Erdoğan, Güngör'ün ''Hepimiz kardeşiz. Allah hiç kimseye bu acıyı yaşatmasın. Bizim canımız, ciğerimiz yandı, başkalarınınki yanmasın. Her türlü fedakarlığa katlandım, çok zaman aç kaldım, açıkta kaldım. Daha gençliğinin baharında oğlumu vatani görevini yapması için askere gönderdim. Onu Lice'de şehit ettiler. oğlumun bana bir daha anne diyemeyecek olması beni kahrediyor. Ama bir şehit annesi olmaktan da gurur duyuyorum...'' dediğini söyledi.

Demokratik açılımla ilgili partisinin Grup Toplantısında ifade ettiği duyguları yineleyen Erdoğan, şöyle devam etti: ''Anneliğin siyaseti yoktur, anneliğin ideolojisi yoktur, anneliğin sağcılığı, solculuğu yoktur. Biz erkekler, empati kurmakta güçlük çekebiliriz ama siz hanımefendilerin, ülkemin kadınlarının, ülkemin annelerinin yüreklerindeki sızıyı, kalplerindeki acıyı en sıcak şekilde hissettiğinizi biliyorum. Gencecik evladını yitiren bir babanın acısı, evet büyüktür ama yüreğinden bir parçayı kaybeden, canından can giden bir annenin tarifi mümkün olmayan acısı çok daha büyüktür. Elini yüreğine koymuş, boynunu yana eğmiş, dağ gibi olduğu yere çökmüş bir kadının ağıtlarını bastıracak hiçbir siyasi söz, hiçbir etkili söz yoktur.''

Kadınların gücü

Recep Tayyip Erdoğan, 3 çocuğunu teröre kaptırmış Sakine Hanım'ın Diyarbakır'dan ''Gelin kucaklaşalım'' diye seslendiğini, evladını vatanına şehit vermiş Matlube hanımın, o büyük acıya rağmen ''vatan sağ olsun'' dediğini ifade ederek, onların yüreklerindeki sızı kadar yüreklerindeki cesaretin de kahramanlığın da en az o kadar büyük olduğunu söyledi. Başbakan Erdoğan, ''Ben bu sorunun, bu sorunun en büyük mağduru, en büyük mazlumu kadınlar inisiyatif yüklendiğinde daha kolay ve daha hızlı çözüleceğine yürekten inanıyorum. Sizin sözleriniz, sizin sesiniz kurşun vızıltılarını bastıracak, kurşunlardan çok daha büyük etki yapacak, ölümleri durdurup gençleri yaşatacak güce ve kudrete sahip'' dedi.

Salonda her kesimden kadınların bulunduğunu dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti: ''Bu salonda Türkiye'nin aydınlık, umut dolu geleceği var. Türkiye'nin acılarını dindirmek, akan kanı durdurmak, annelerin, kadınların gözyaşını silmek noktasında burada bulunan ve bulunmayan, bizim de unutmuş olduklarımız olabilir, tüm kadınların son derece etkili olabileceğine eminim. Böyle kapsamlı ve tarihsel bir sorunun, tek başına güvenlik tedbirleriyle, tek başına bir siyasi partinin, bir hükümetin çabalarıyla nihai çözüme kavuşamayacağı açıktır. İş dünyasının, üniversite camiasının, medyanın, sivil toplum örgütlerinin, özellikle ve özellikle kadınların, kadın kuruluşlarının dışarıda kaldığı bir sürecin başarıya ulaşması asla ve asla mümkün değildir. İşte onun için sizlerden, sesinizi yükseltmenizi, yanlışa güçlü bir şekilde dur demenizi, akan kana, akan gözyaşına karşı çıkmanızı, gençleri yaşatmak için yüreğinizi ortaya koymanızı istirham ediyorum. Buradan, sizler aracılığıyla ülkemin tüm kadınlarına da seslenmek istiyorum. Yaşanan acı hepimizin ortak acısı. Yitip giden çocuklar hepimizin çocukları. Ne olur, çocuklarımıza sahip çıkalım, gençlerimize sahip çıkalım, istikbalimize sahip çıkalım. Bunu, kadınlar başarabilir, başaracaktır. Arjantin'in, İrlanda'nın, Pakistan'ın, İsrail'in kadınları, anneleri bunu nasıl başardıysa, başarıyorsa, benim ülkemin kadınları da seslerini yükselterek bunu başaracaktır. Çözüm sürecinin hız kazanması toplumsal psikolojinin çözüme daha fazla destek olmasıyla mümkün. Biz sesimizi o kadar yüksek çıkarmalıyız ki süreci sabote etmek isteyenlerin seslerini bastırsın, çözüm iradesi kendisini hissettirsin, psikolojik ortam daha önemli adımların atılmasına imkan sağlasın.''

 

'Yapıcı eleştiri kültürü artık siyaset kurumuna hakim olmalı'

Erdoğan, insanı, haklarından koparmanın, değerlerinden ve fikirlerinden ayrı düşürmenin, özgürlüğünden mahrum bırakmanın, bir bütün olarak insanlığı ortadan kaldırmak olacağını söyledi. Millet nezdinde çoktan oluşmuş diyalog ve istişare kültürünün, birbirine saygı temelinde yapıcı eleştiri kültürünün artık siyaset kurumuna da hakim olmasını dilediklerini ve bunun cesur adımlarını attıklarını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Bu Hükümeti, diyalogdan, uzlaşıdan, mutabakattan, özellikle de eleştiriden kaçınan, hazzetmeyen bir hükümet olarak göstermek, açık söylüyorum, çok ağır bir haksızlıktır. Evet. Zaman zaman sesimiz yükselmiştir, öfkemiz kabarmıştır, isyanımız dile gelmiştir. Ancak bunlar, yapıcı değil, yıkıcı eleştiriler, hatta hakaretler karşısında ister istemez verdiğimiz tepkilerdir. Altını çizerek söylüyorum, demokrasi sınırları içinde, demokratik bir kültür içinde verilmiş tepkilerdir.''

Recep Tayyip Erdoğan, haksızlığa, hukuksuzluğa karşı, millete yönelik taarruzlara karşı seslerini yükseltiklerini kaydederek, kapılarını bize defaatle kapatmış olanların kapılarını tekrar tekrar çalmaktan da kaçınmadıklarını vurguladı. En az kapısını çaldığının kapısını, en az 3 kez çaldığını ifade eden Erdoğan, ''ama kapısı çalınanın, en ağır hakaretleri yapmaya devam ettiğini'' söyledi. Erdoğan, en ağır hakaretleri yapanlara, en seviyesiz üslubu kullananlara dahi kapılarını açık tutmaktan kaçınmadıklarını dile getirerek, ülkeyi ve milleti ilgilendiren her meselede diyalogdan, istişareden, görüş alışverişinden kaçmadıklarını, kaçınmadıklarını kaydetti. ''Bu ülkenin Başbakanı, Necip Fazıl Kısakürek ile Nazım Hikmet Ran'ı aynı cümle içinde yan yana kullanmıştır ve kıyamet kopmamıştır'' diyen Erdoğan, Neşet Ertaş ile Şivan Perver'in bu ülkenin ortak hissiyatını yansıttığını söylediklerinde de ülkenin gerilmediğini, tam tersine çok ciddi bir rahatlama yaşadığını ve çok ciddi şekilde umutların arttığını bildirdi.

Başbakan Erdoğan, ''Dersim'in, Sivas'ın, Kahramanmaraş'ın, Gazi Mahallesi'nin, Başbağlar'ın yürekleri yanan annelerini andığımız için, onların acısını paylaştığımızı ifade ettiğimiz için bu ülkenin temeli filan sarsılmamıştır. 1 Mayıs tatil ilan edilmiştir, gerekli şartlar oluştuğu için Taksim Meydanı 1 Mayıs gösterilerine açılmıştır. Bunları bu iktidar yapmıştır. Korkulanların hiçbiri de olmamıştır'' şeklinde konuştu. Devlet televizyonunun bir kanalı 24 saat Kürtçe yayına başladığı için bu ülkenin bölünmediğini vurgulayan Erdoğan, ''Ama biz bunu dile getirdiğimiz, konuştuğumuz zaman 'aman bölünür, aman şöyle olur, aman böyle olur' demişlerdi'' dedi. Erdoğan, yarım saat yayın düşünülürken ''Ne olacak?'' diye soranların 24 saat yayına geçildikten sonra ne olduğunu gördüklerini kaydetti.

'Süreci sabote etmeye çalışması çok manidardır'

Anayasada yaptıkları değişikliklerin ve yasal düzenlemelerin, birilerinin iddia ettiği gibi, birilerinin korkuttuğu gibi, rejimi sarsmadığını, tam tersine devlet ile milletin kaynaşmasını, kucaklaşmasını daha samimi bir atmosfere taşıdığını dile getiren Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: ''Topluma, millete empoze edilen korkuların, tehditlerin ne kadar sanal, ne kadar asılsız, ne kadar boş olduğu tüm bu ve buna benzer girişimlerimiz neticesinde ortaya çıkmıştır. Bugün, son derece insafsız şekilde, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi'nin terörü azdırdığını, terörü cesaretlendirdiğini, ülkeyi ayrışmaya, bölünmeye götürdüğünü iddia eden zihniyet, işte dün, açlıktan bahseden zihniyetlerden farklı değildir. Birileri 'terör örgütü muhatap alınıyor' diye demokratik açılımı taşa tutarken, tam karşı kutuptaki birilerinin de 'terör örgütünü imha etmeye çalışıyorlar' diye süreci sabote etmeye çalışması çok manidardır. Terörden beslenen bu iki karşı kutbun, çözümsüzlük için paralel çaba göstermesi, aynı anda Hükümeti topa tutması çok manidardır. Çok açık konuşuyorum değerli hanımefendiler... Bu ülkede yaklaşık 30 yıldır devam eden terörün bir pazarı, sektörü, piyasası oluşmuştur ve terörün bitmesinden, kardeşliğin pekişmesinden dolayı rantlarını kaybedecek kesim bugün ciddi bir rahatsızlık içindedir.'' Son yapılan bir hesaplamaya göre, terörün Türkiye'ye ekonomik külfeti 450 milyar doları bulduğuna işaret eden Erdoğan, terör örgütünün uluslararası bağlantıları, silah, uyuşturucu, insan kaçakçılığı, kara para aklama gibi insanlık dışı ticaretteki etkin rolünün, terörün sadece ulusal değil, bir uluslararası piyasasının da oluşmasına zemin hazırladığını anlattı.

'Silah tüccarlarının kazanmasına izin vermeyeceğiz'

''Sadece ekonomik değil, siyasi olarak da terörden, terör eylemlerinden nemalanan, buradan kendisine rant sağlayan bir zihniyet teşekkül ettiğini'' üzülerek ifade ettiğini kaydeden Erdoğan, ''Dağdaki gençlerin ölümünü bir siyasi propaganda malzemesi olarak kullananlar, şehitlerimizi kendi siyasi hırslarına alet edenler, elbette ki terörün azalmasını, bitmesini içlerine sindiremeyeceklerdir, Normalleşmeyi, kucaklaşmayı kabul edemeyeceklerdir, hazmedemeyeceklerdir'' şeklinde konuştu. Sorunları bu boyutlara getirenin, bu seviyelere taşıyanın, sorunları inkar politikaları olduğunu savunan Erdoğan, en başta bu inkar politikalarına son verdiklerini dile getirerek, Milli Birlik ve Kardeşlik Projesinin bu anlamda son derece büyük isabet kaydettiğini bildirdi.

Başbakan Erdoğan, bugün Doğu ve Güneydoğu'daki vatandaşları tahrik edenlerin, istismar zeminlerinin, altlarından kayıp gittiğini görmenin telaşı içinde olduğuna dikkati çekerek, şunları kaydetti: ''Bugün ülkenin batısını, kuzeyini, güneyini tahrik edenler, onlar da istismar zeminlerinin altlarından kayıp gittiğini görmenin telaşı içindeler. Onların zehir zemberek açıklamalarına, provokasyonlarına, çocukları dahi, şehitleri dahi istismar eden ilkesiz politikalarına karşı biz bu süreci devam ettiriyoruz. Türkiye'nin başka seçeneği yok değerli arkadaşlarım... Bu işi çözmek, kardeşliğimizi yüceltmek ve bin yıldır olduğu gibi bir kez daha bir ve beraber olmaktan başka bir alternatif yok. Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi bunun adımını atmıştır, bu noktada önemli başarı sağlamıştır ve biz bu projeyi ülkemiz adına, topyekün milletimiz adına sonuna kadar götürmekte kararlıyız. Bir kez daha silah tüccarlarının kazanmasına izin vermeyeceğiz. Bir kez daha istismar politikalarından beslenenlerin kazanmasına izin vermeyeceğiz. Bir kez daha terörden, istikrarsızlıktan, huzursuzluktan nemalananların kazanmasına izin vermeyeceğiz. Bu ülkede gençlerin ölümüne, annelerin ağlamasına, kan ve gözyaşının sel olup akmasına artık daha fazla tahammülümüz yok ve bunu sona erdirinceye kadar mücadelemizi sürdüreceğiz.''
 

'Ok yaydan fırlamıştır'

Açılımın durduğu, içinin boş olduğu veya yavaşladığı gibi yorumların da gerçeği yansıtmadığını vurgulamak istediğini dile getiren Erdoğan, ''Açılım boşsa, içini doldurmak isteyenlere sesleniyorum lütfen bize içini dolduracak malzeme verin. Sadece 'açılım boş' demekle bir şey kazanamazsınız. Eğer verilecek bir şey varsa, lütfen verin. Bugüne kadar bize gelen bir şey yok'' dedi. Yüzlerce yıl içinde oluşmuş meseleleri bir gecede çözmenin mümkün olmadığına işaret eden Erdoğan, bu olayın sadece terör olaylarını uzaktan seyretmekle ya da teorisyenin ortaya koyacağı önerilerle çözülemeyeceğini, teorik-pratik buluşmasının sağlanması gerektirdiğini belirtti.

Erdoğan, bugüne kadar terörle mücadele eden ülkelerin hiçbirinde, terörün kökünün tamamıyla kazınamadığını ifade ederek, ''Ne IRA, ne ETA da bu halledilmiştir ne de Sri Lanka'da şurada burada...'' diye konuştu. Başbakan Erdoğan, bir adanın içerisindeki gerillalarla mücadele etmenin zor olmadığını ama ülkenin her yerine metastaz yapmış kanser gibi bulaşması halinde bunun çok daha farklı hale geldiğini anlatarak, bu olayın sadece güvenlik boyutu bulunmadığını, aynı zamanda sosyolojik, psikolojik, ekonomik ve diplomatik boyutlarının bulunduğunu söyledi. Bütün boyutlarıyla bu olayın üzerine gittiklerini kaydeden Erdoğan, kimsenin akşamdan sabaha netice beklememesi gerektiğini ifade etti.

Yakın, orta ve uzun vadeli bir program belirlediklerini ve bu programın şu anda planladıkları takvim çerçevesinde işlediğini dile getiren Erdoğan, daha önce de ifade ettiği gibi inkar politikalarına son verilmesinin bile tek başına Milli Birlik ve Kardeşlik Projesinin yüzde 70- 80 oranında başarıyla neticelenmesini sağladığını bildirdi. Başbakan Erdoğan, ''Psikolojik bariyerler kaldırılmıştır, çözüm iradesi ortaya konmuştur, çözümün mümkün olduğu anlaşılmıştır. Yani ok yaydan fırlamıştır ve artık bu iş çözüm yolundadır. Demokratikleşmeden hiç kimse korkmamalıdır. Türkiye'nin gelişmesi ve büyümesi, daha fazla demokratikleşmesine bağlıdır'' şeklinde konuştu.

 

'İnsanca yaşam her bir vatandaşımızın hakkıdır'

Erdoğan, ''demokratik standartları yükseltelim'' dedikleri zaman bazı çevrelerin bundan rahatsızlık duyduğunu, demokrasi standartlarının yükselmesinin 73 milyon için olduğunu vurguladı. İleri demokrasi, hak ve özgürlüklerin gelişmesi ve hukukun üstünlüğünün geçerli olmasını istemenin önemine işaret eden Erdoğan, hukukun üstünlüğünü sağlamanın herkesin görevi olduğunu söyledi. Bunların adım adım gerçekleştiğini, dışarıdan bakıldığı kadar bunun kolay olmadığını da ifade eden Erdoğan, ''İnsanca yaşam, her bir vatandaşımızın hakkıdır. Kimse kimsenin hak ve özgürlüğünü sınırlama, ortadan kaldırma hakkına sahip değildir'' dedi. Erdoğan, hiçbir zaman sınırsız özgürlük olamayacağını, özgürlüğün bir sınırının olduğunu vurgulayarak, şöyle devam etti: ''İnsanlara hak ve özgürlüğünü vermek, hiçbir zaman bir lütuf değildir. Demokrasi ne kadar güçlenirse, birliğimiz, bütünlüğümüz, kardeşliğimiz o kadar güçlenecektir. Demokrasi olmadan, hak ve özgürlükler olmadan ne ekonomi gelişir, ne birlik ve bütünlük korunur, ne huzur ve güvenlik sağlanır, ne de müreffeh bir yaşam tesis edilir. Demokratik açılım süreci, Türkiye'nin birlik ve bütünlüğü için, huzur ve güvenliği için, refah ve selameti için büyük bir önem taşımaktadır. Türkiye'yi kronik sorunlarla boğuşan, geri kalmış bir üçüncü dünya ülkesi haline getirmeye kimsenin hakkı yoktur. Çözümsüzlük, Türkiye için sürdürülebilir bir yöntem değildir, büyük risklere kapı açan büyük bir tehlikedir. Çözümü tehlike gibi gösterenler, çözümsüzlük durumunda ne gibi tehlike ve risklerin ortaya çıkacağını idrak edememektedir. Şu hususu da burada üzülerek belirtmek durumundayım. Ne yazık ki, sırf 'hükümet başarılı olmasın' diyerek süreci baltalamak, moralleri bozmak için ülkemizde gayret gösterenler var. 'Bu sorunu bu hükümet çözmesin de ülke kaybetmeye devam etsin' diyecek kadar insafını, izanını yitirmiş olanlar var. Bu çarpık anlayışı tersine çevirmek için toplumun tüm kesimlerinin desteğini ve katkısını bekliyoruz. Bu acıyı yaşamış olanların, yaşayanların bizi çok iyi anladığını, sanatçı duyarlılığının, sporcu duyarlılığının, en önemlisi de kadın duyarlılığının bu sürece damgasını vurmasını, süreçte etkin rol almasını ve çözümün bir parçası haline gelmesini istiyoruz.''

Dünyadaki kadınların acıları

Bosna Hersek'te kadınların büyük acılar yaşadığını, Filistin kadınlarının benzeri bir dramı uzun süredir yaşadıklarını anlatan Erdoğan, Irak'tan geriye yüz binlerce dul kadının kaldığını anımsattı. Erdoğan, Afganistan'da, Darfur'da, Ruanda'da, dünyanın birçok bölgesinde kadınların savaşların, çatışmaların, işkencelerin hedefleri olduğu kadar, bazı inanışların da mağdurları olduklarını anlattı. Haberler, haber bültenleri ve belgesellerin ölüm istatistikleri verdiğine de işaret eden Erdoğan, hiçbir kamera ve fotoğraf makinesinin bu acıyı resmedemediğini söyledi.
Savaşları başlatan ve sürdürenlerin kendi iktidar savaşları içinde kadınların nasıl hırpalandığını, örselendiğini, enkaza dönüştüğünü görmediğini de anlatan Erdoğan, 'Çok şükür bu topraklar tarihi boyunca soykırım görmedi, büyük katliamlara sahne olmadı, bu topraklarda kadınlar toplu şekilde etnik arındırmaya tabi tutulmadı ama bu topraklarda kadınlar, özellikle de anneler ağladı ve ağlamaya devam ediyor'' dedi.

Erdoğan, dünya barışı için annelerin farklı duruşuna ihtiyaç olduğunu, bunun Srebrenitsa'da yaşandığını söyledi. Srebrenitsa'da bir annenin Sırbistan Cumhurbaşkanı'na gelerek onun elini tuttuğunu ve ''Benim kocam Srebrenitsa katliamında şehit oldu. 2 çocuğum da orada şehit oldu. 3 kaybım var. Bundan sonra bunlar olmayacak değil mi?'' dediğini hatırlatan Erdoğan, kin ve nefret olmadan asaletle bunu sorduğunu kaydetti. Erdoğan, kadının aydınlık bir ufka bakarak, barış için konuştuğunu, barışın temel taşlarını döşemek gerektiğini ifade etti.

Başbakan Erdoğan'ın katılımcılara teşekkür ederek konuşmasını tamamlamasının ardından toplantı basına kapalı olarak devam etti. Toplantıya, İçişleri Bakanı Beşir Atalay, Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu, Devlet Bakanı Aliye Kavaf, AKP Genel Başkan Yardımcısı Salih Kapusuz, Başbakan Erdoğan'ın kızı Sümeyye Erdoğan, TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, Karolin Koç, Demet Sabancı, Sema Kendirci ve Zozan Özgökçe'nin de yer aldığı yaklaşık 50 davetli katıldı.

 

Toplantı sonra erdi

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan'ın sivil toplum kuruluşlarının kadın temsilcileriyle gerçekleştirdiği ve yaklaşık 7 saat süren toplantı sona erdi. Başbakanlık İstanbul Ofisi'ndeki toplantının sona ermesinin ardından çıkışta gazetecilere açıklama yapan TÜSİAD Başkanı Ümit Boyner, toplantıya 80'in üzerinde katılımcının iştirak ettiğini belirterek, şimdiye kadar gerçekleşen en uzun açılım toplantısı olduğunu söyledi. Her kesimden kadın sivil toplum örgütlerinin fikirlerini rahatça ortaya koydukları bir toplantı gerçekleştirdiklerine işaret eden Boyner, ''Genellikle tüm kadın sivil toplum kuruluşları açılımın devam etmesinden ve açılımın içeriğine katkı sağlamaktan memnun. Katkı sağlamaya devam etmek istiyorlar'' dedi.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Kadın Girişimciler Kurul Başkanı Aynur Bektaş da, bölgeyi tanıyan biri olarak taleplerini dile getirdiğini ifade ederek, bölgeye özel bir teşvik verilmesini istediğini söyledi. Bektaş, bölgenin sorununun sadece ekonomik olmadığını, ancak ekonominin bölge halkına refah getireceğini ve orada en mağdur durumda olan kadınların sorunlarını çözeceğini dile getirdiğini kaydetti. Avrupa'nın benimsediği ''yasak yasaktır'' ilkesinin bölge için de geçerli olması ve tüm yasakların kaldırılması gerektiğini ifade eden Bektaş, toplantıya katılan tüm kadınların açılıma destek verdiklerini söyledi. Bektaş, 3 yıldır Doğu ve Güneydoğuda yatırım yaptığını, bölge halkından zarar görmediği gibi en karlı fabrikalarının da orada olduğunu anlatarak, bölge halkının kazanılması gerektiğini dile getirdi. Toplantıda Başbakan Erdoğan'ın partisinde Kürt kökenli 60 milletvekili bulunduğunu belirttiğine de işaret eden Bektaş, Türk-Kürt diye bir ayrımın yapılmaması gerektiğini ifade etti.

Türkiye Aile Planlaması Derneği Başkanı Prof. Dr. Hakan Şatıroğlu da, Türkiye'nin açılımdan başarılı çıkacağını umduklarını belirterek, demokratik bir açılımın kimliklerden ziyade insan odaklı olması gerektiğini vurguladı. Toplantıya katılan STK'ların tek erkek temsilcisi olduğunu da ifade eden Şatıroğlu, uzun süren toplantı boyunca Başbakan Erdoğan'ın herkesi tek tek sabırla dinlediğini ve notlar aldığını belirtti.

Türkiye Diyanet Vakfı Kadın Faaliyetleri Merkezi Başkanı Ayşe Sucu ise, toplantıda Türkiye'nin problemlerine değinildiğini ifade ederek, ''Eğer toplumda bir mutabakat sağlamak istiyorsak, bir üst dil oluşturmak zorundayız. O üst dili oluşturabilirsek bunun altında tüm problemleri ister Alevi-Sünni problemi olsun ister Türk-Kürt, diğer etnik gruplar adı altında yaşanan problemler olsun çözebiliriz'' diye konuştu.