Her şey hiçliğe dair aslında
Can Bonomo ilk şiir kitabı “Delirmek belirmektir”i yayımladı. Bonomo'yu dinleyenler ve takip edenler bilir iyi bir kelam erbabıdır, neyi niye yazdığını bilir. Şiir için de cesaretini toplayıp yola koyulmuş. Kendini şair olarak görmüyor, yazdıklarının bir günlük olduğunu söylüyor ama Bonomo ne kadar alçak gönüllü olsa da şairin kumaşı kendini hemen belli ediyor.
cumhuriyet.com.tr
-Kaleminiz hep kuvvetliydi takip eden bilir, tabii kitap başka bir şey. Ne zaman bunlar biraraya geldi?
Bu yılın başında şiir kitabı derdimi kafama koymuştum. “Kitabım çıksın” fikrinden çok “benim bir şiir kitabım” olsun diyordum. Şiir ciddi bir iş ve ben kendimi şair olarak görmüyorum, yazdıklarım ise benim günlüğüm. Nihayetinde cesaretimi toplayıp bu işe giriştim.
- Kimleri okursunuz peki?
Özendiğim, öykündüğüm, beslendiğim isimler var ve onlar büyüdüm. Turgut Uyar, Edip Cansever, Cemal Süreya, Nilgün Marmara...
- Şiir farklı bir anlatı, sizde neye karşılık geliyor?
Şiir başka yerden dokunmak insana ve hayata... Yaşadığımız hayat bir tabaka, şiir ise onun altı. Paralel bir hayat gibi. Bu da beni çok heyecanlandırıyor. Şairin dört cümlesidir hayat, bazen belki de üç.
-Elinizde albümünüzü mü tuttuğunuzda daha heyecanlanıyorsunuz, şiir kitabınızı mı?
Şiir kitabı daha sahici, duygusal ve bana ait. Albüm bir grup işi kitap da ise yalnızım. Daha etten kemikten ve bir parçam gibi geliyor. “Hani her şarkımı severim, hepsi benim çocuğum” dediklerinde akıl sır erdiremezdim buna ama şiir kitabı çıkardıktan sonra bir fikrin bir çocuk kadar sevilebileceğini anladım.
-Nasıl bir üretim süreciniz var?
Yazmak benim mesaim, sabah kalkıp masanın başına oturuyorum. Sonra yazdıklarımın yüzde 70'ni atıyorum geri dönüşümsüz şekilde. Kalanlar üzerine kafa yoruyorum.
- Yazdıklarınızı okuyunca “Her şey ile hiç” arasındaki farkın fluluğu ve yakınlığı sorguluyor insan. Bence ikisi de çok yakın, sizce?
Fark yok! Ya çoktur hayatımızdaki ya da az. Her şey hiçliğe dair aslında.
-Hesaplaşma haliniz de var kitapta, yanı başımızda olup da göremediğimize işaret eden mısralar da?
Zihnimin arka odalarını başkalarına açıyorum, daha doğrusu insanları oraya davet ediyorum. Bazı şiirlerde kendini bulamayabilir okuyucu, çünkü zaten orada ben de yokumdur. Bazı odalar aydınlık bazıları karanlık. Tabii bilinç altı katman katman. Ne kadar derin o kadar muğlak!
-Çekindiğiniz ya da kaleminizi sansürlediğiniz oldu mu bu anlamda?
Çok fazla şey kurcalıyorsun kendine girişince, elbette tekinsiz bir iş bu. Dedim ya “dokunmaktır” şiir. Eğer başkalarına dokunmak istiyorsan elini, tenin kullanmalısın. Çıplak olman gerekli ama tamamen çıplak olursan mahcup da olabilirsin!
-Şiire argonun sızması onun sahiciliğine dair geliyor bana, siz ne düşünüyorsunuz?
Ben de çok edepsiz şeyler yok çünkü hayatımda yok. Eğer Bukowski'nin Chinaski'si gibi hayat yaşasaydım yazdıklarımda da bunlar olurdu. Çünkü hayatta ne varsa orada var. Argo da bir dilin zenginliği Konuşmadığım bir dilde yazmak, ona bir zırh takmak samimiyeti dışarıda bırakır.
- Kitabın kapak çizimleri de size ait. İçeriği tamamlıyor.
Çok uzun süredir çizmiyordum. Pratiğini de yapmadığım için yeteneğimin köreldiğini düşünüyordum. Kitabı bitirince “kapağı kim çizecek?” dedim. “Niye çizmeyeyim?” sorusunu sordum ve çizmeye başladım. Kapakta İstanbul'un üzerine uçan bir karga var, bu İstanbul bizim İstanbul değil çünkü dünyanın dışında, onun üzerinden de bir çocuk atlıyor. Arka kapakta ise görünen ve gerçek arasındaki farkı imgeliyor. İşte “Selam, merhaba” bu bir başlangıç.
- “Delirmek belirmektir” kitabın ilk cümlesi. Nasıl bir delilik bu?
Hepimizin içindeki delilik bu, medeniyetle bastırdırdıklarımızdan, üzerimize giydiğimiz üniformalardan kurtulduğumuzdaki özgürlük...
- “Delirmek belirmektir”in editörlüğünü de küçük İskender yapmış. Özel bir şair küçük İskender, nasıl bir yolculuktu sizin ki?
Türkiye'de yaşayan en büyük şair o benim için, gerçek bir “usta”. Birgün şair olmak istiyorsam eğer onun yolundan gitmeliyim, bana da yolu o göstermeli.