Her dört kişiden üçü salgın sonrasında hayatlarının köklü şekilde değişeceğini düşünüyor
Ipsos Türkıye (CEO)’su Sidar Gedik: Halkın yüzde 96’sı ülke ekonomisi için, yüzde 86’sı kişisel ekonomileri için tehlike görüyor. Hanelerin yüzde 60’ında gelir azaldı. Endişemiz bir süre daha devam edecek.
Şehriban KıraçDünyanın önde gelen araştırma şirketlerinden Ipsos’un Türkiye Üst Yöneticisi (CEO) Sidar Gedik, Türkiye’de her 3 kişiden 2’sinin koronavirüste ikinci bir dalganın olacağını düşündüğünü belirterek, “Toplumun yüzde 50’si kısıtlamaların gevşetilmesini de doğru bulmuyor. Yurttaşların büyük bölümü salgın sürecinde kendilerinin ve ailelerinin yeteri kadar önlem aldığını düşünüyor. Ama başkalarının yeteri kadar önlem almadığını düşünüp endişeleniyoruz diyor” dedi.
Bugün yurttaşların yüzde 43’ünün ekonomiyi Türkiye’nin en önemli sorunu olarak gördüğüne işaret eden Gedik, “Bu dönemde daha çok sıkışmışlık hissediyoruz. Her dört kişiden üçü özgürlük kavramının onlar için artık daha da değerli olduğunu belirtiyor” ifadesini kullandı.
Salgından sonra daha merkezi yönetimlerin ve daha otoriter uygulamaların öne çıktığı bir dönem yaşanabileceğini vurgulayan Ipsos Türkiye CEO’su Sidar Gedik ile yurttaşın bu dönemdeki kaygılarını konuştuk.
UYARMAKTAN ÇEKİNİYORUZ
- Türkiye kontrollü sosyalleşme sürecine girdi, bu dönemde en fazla endişe duyulan alanlar nelerdir?
Her ne kadar normalleşme başladıysa da endişemiz yok olmuş değil. Her üç kişiden ikisi ikinci bir dalganın olacağını düşünüyor. Uzmanlar ise henüz birinci dalganın bile sona ermediğini söylüyorlar. Toplumun yüzde 50’si belli yaş gruplarına ve hafta sonları uygulanan sokağa çıkma kısıtlamalarının gevşetilmesini de doğru bulmuyor. Yurttaşların yüzde 93’ü salgın sürecinde kendilerinin, ailelerinin de yüzde 86 oranında yeteri kadar önlem aldığını düşünüyor. Ancak yüzde 18’i aynı kanıda değil. Yani başkalarının yeteri kadar önlem almadığını düşünüp endişeleniyoruz.
- Bu endişe düzeyi arttı mı yani?
Toplumdaki bu olumsuz algı, normalleşme süreci ile daha da arttı. Normalleşme süreciyle sorumluluk artık vatandaşta. Maske-mesafe-temizlik prensiplerinin uygulanması konusunda hassas olmak gerekiyor. Burada riskli olan gözlemimiz ise şu: Yurttaşların üçte biri kendisinin de hastalığa yakalanabileceğini düşünüyor. Diğer grupta 35 yaş altında yakalansam bile kolay atlatırım düşüncesi hâkim. İşte normalleşme süreci için bu düşünceler risk yaratıyor. El temizliği konusunda sınıfı geçiyoruz. Maske kullanmaktan utanan çok küçük bir kesim hâlâ olsa da toplumun yaklaşık yüzde 90’ı için maske kullanımı gayet normal karşılanan bir önlem. Mesafe konusunda gerektiğinde birbirimizi uyarmak konusunda hâlâ çekingeniz.
EN ÖNEMLİ SORUN EKONOMİ
- Yurttaş bu dönemde en büyük sorun olarak neyi görüyor?
Bugün yurttaşların yüzde 43’ü ekonomiyi Türkiye’nin en önemli sorunu olarak görüyor. Her ne kadar ekonomiye dair endişelerimiz yükselmiş olsa da işyerlerinin faaliyete başlamasının doğru bir karar olmadığını düşünenler hâlâ çoğunlukta. Şirketleri, çalışanları ve dolayısıyla istihdamı destekleyen paketlere rağmen insanların yüzde 96’sı ülke ekonomisi için, yüzde 86’sı kişisel ekonomileri için tehlike görüyorlar. Yaptığımız araştırmaya göre yaklaşık her 10 kişiden dördü önümüzdeki dönemde de işlerinin olumsuz etkileneceğini düşünüyor.
- Peki salgın eşitsizliği artırdı mı?
Türkiye’de her 10 kişiden 5’i salgının zengin-yoksul herkesin aslında eşit olduğunu gösterdiğini düşünüyor, 4’ü ise tersine sınıflar arasındaki uçurumun daha da arttığını söylüyor.
YÜZDE 60’IN GELİRİ AZALDI
- Pandemiyle halkın tüketim alışkanlıkları nasıl değişti, alışveriş için ayrılan bütçeler nasıl bir farklılaşma gösterdi?
Her dört kişiden üçü salgın sonrasında hayatlarının köklü bir şekilde değişeceğini düşünüyor. Bu, çok önemli bir oran. Endişemiz devam ediyor, bir süre de devam edecek. Örneğin yeni başlayan yaz mevsiminde tatil davranışımız nasıl olacak diye bakarsak geçen yıl tatile gitmeyenlerin oranı yüzde 50’nin altında iken bu yıl bu oran yüzde 60’a çıkacak. Kendi yazlık evi olanlar dışında otel, pansiyon, kiralık yazlık gibi tüm tatil alternatiflerine yönelik tercihlerde yarı yarıya gerilemeler var. Hanelerin yüzde 60’ında gelir azaldı. Bireylerin üçte birinden fazlası önümüzdeki dönemde daha fazla tasarruf yapacaklar. Bu tabii alışveriş tercihlerinde yeni bir önceliklendirme yapacakları anlamına geliyor.
- Nasıl bir önceliklendirme?
Bazı kategoriler var ki harcamalarımızdan kısmayı düşünmüyoruz; mesela anne-bebek bakım ürünleri, evcil hayvan ürünleri, kitap/kırtasiye harcamaları gibi. Salgının doğal sonucu olarak sağlık ürünleri, temizlik ürünleri, gıda/mutfak alışverişinde bir artış olacak. Burada dikkat çekici olan ise hazırgiyim kategorisi. Alışveriş anlamında en çok özlem duyulan kategori hazır giyim ve bu kategoride harcama artacak. Harcamaların azaltılacağı belirtilen kategoriler ise bilgisayar oyunları ve tabii sağlık endişesi ile sinema/tiyatro etkinlikleri ve turizm/seyahat... Markalara yönelik olarak beklentilere arasında dönemin de etkisi ile hijyen faktörü öne çıkıyor. Doğal içerikli, kimyasal içermeyen gıda ürünleri daha çok tercih edilecek. Açık ürünler yerine paketli ürünlere yönelim başlamıştı zaten, bu devam edecek. Paketli bile olsa ürünleri sterilize etmek bir alışkanlık haline geldiği için ambalajların kolay yıkanabilir, temizlenebilir olması beklentisi de var. Markaların özellikle sağlık alanında sosyal sorumluluk projelerine destek vermeleri marka tercihlerinde etkili olacak. Fiyat indirimleri, promosyon kampanyaları gibi uygulamalar da elbette etkili olacak.
ÖZGÜRLÜK ARTIK DAHA DEĞERLİ
- Yurttaş bu dönemde en fazla nelere özlem duyuyor?
En çok özlenen iki şey var, dostlarla birlikte olabilmek ve açık havada özgürce hareket edebilmek. Sevdiklerimizle, dostlarımızla özgürce yakın olmanın, görmenin, hissetmenin verdiği hazları özlüyoruz. İçimizden gelen hiçbir şeyi istediğimiz an, istediğimiz şekilde yapamadığımız günlerden geçiyoruz. Böyle bir süreci ilk defa deneyimlemenin şaşkınlığı içerisinde daha çok sıkışmışlık hissediyoruz. Her dört kişiden üçü özgürlük kavramının onlar için artık daha da değerli olduğunu belirtiyor. Ama henüz zincirleri kırmaya da hazır değiliz. Tatil planları erteleniyor, iptal ediliyor, sinema/konser/tiyatro gibi aktivitelerden bir süre daha uzak durmak tercih edilecek.
- Özgürlükler ve demokrasi yurttaş için ne derecede önemli hale geldi?
Salgında sokağa çıkma yasakları ve bireysel karantina aslında özgürlüğün ne kadar değerli olduğunu bireylere hatırlattı. Haziran ayının başında yaptığımız çalışmada her 4 kişiden 3’ü özgürlüğün kendisi için daha değerli hale geldiğini söyledi. Bu dönemde devletyurttaş ilişkileri açısından bakarken getirilen sınırlamalar boyutunu da atlamamamız gerek. Toplumlarda öne çıkan beklentilerden biri devletin yurttaşlarını koruması ve bu amaçla gerekirse kısıtlamalar getirmesi. Devletten beklenti şu: Yurttaşları için yeterli sağlık yatırımını yapmış olsun ayrıca salgından ekonomik zarar görenlerin yaralarını sarsın, bu amaçla gerekiyorsa sert otoriter önlemler alsın. Bazı kurumların yönetimlerine müdahale etsin hatta gerekiyorsa üstlensin. Bunlar bugünün kısa yoldan çözüme yönelik tartışma konuları. Niyetin de daha fazla insanın ölmesini engellemek olması nedeni ile tartışmalar daha rahat yapılabiliyor. Ya salgından sonra? Salgından sonra daha merkezi yönetimlerin ve daha otoriter uygulamaların öne çıktığı bir dönem yaşanabilir.
HASSAS HESAP ŞART
- Pandemiyle size gelen araştırmalarda bir değişim oldu mu, şirketler daha çok neyi merak ediyor?
- Şirketlerin en çok merak ettikleri konulardan birisi salgın sonrası değişen tüketici davranışları. Eski rutine dönmek ile yeni alışkanlıkları devam ettirmek arasında tüketicinin tercihinin ne olacağı sorusuna cevap bulmaya çalışıyorlar. Şirketlerden gelen diğer bir soru ise araştırma yaptırmak için doğru zamanın ne olduğu. Bugün yaptırılan bir araştırmanın 3 ay, 6 ay sonra geçerliliğinin kalıp kalmayacağına dair sorular geliyor. Biz bugünü kaçırmamak gerektiğini düşünüyoruz, tam da bu dönemde tüketicinin ruh halini anlamayı ve ihtiyaçlarını karşılamayı önemsiyoruz. Bundan sonrasında neler olabileceğini öngörebilmek ve doğru kararları verebilmek için henüz sahip olmadığımız “yeni bilgiye” ihtiyacımız var. Sonuçta kaynakların daha kısıtlı olduğu bir süreçten geçiyoruz, her yatırımımızın getirisini hassas hesaplamamız lazım. Araştırmaların sonuçları bu dönemde farklı çıkabilir.