Her bahsedildiğinde o geri dönüyor

Che’nin oğlu Camilo Guevara, babasının hayatının, düşüncesiyle beraber anlatılmasını istediğini söyledi.

Bedri Baykam

Che’nin eşi “Evocacion” adlı bir kitap yazdı. Kitap dostlarına ve ailesine karşı sevgi dolu, şefkatli bir adamı ortaya koyuyor. Che Guevara ailesiyle her fırsatta zaman geçiren bir babaydı. (Che’nin kucağındaki siyah kıyafetli çocuk Camilo).

-Beş yaşındayken babanı kaybettin. Hala yeni şeyler öğrendiğin oluyor mu?

CGM: Olayları kavrama açısından evet. Beş yaşındayken algın farklı, 30’unda çok daha farklı, 40-50’de daha da farklı.

-Annen, babanı çok anlatan bir insan mı?

Ondan anılarını yazmasını istedik, çünkü bazı şeyleri insanların bilmesi bizim için önemliydi.
Annem sadece bize konuşurdu. Sonunda bir kitap yazmaya karar verdi: “Evocacion”. Dostlarına ve
ailesine karşı sevgi dolu, şefkatli bir adamı ortaya koyuyor. Bizim için bu çok önemliydi.

-Baban hakkında yazılan kitaplar sonsuza kadar gidiyor... Şu anda karşındaki adam bunlardan biri.

Che’nin hayatının, düşüncesiyle beraber anlatılmasını isterdim. Yazılanların bazıları değerli, ama
bazıları da rezalet. Bir eser saygı, sevgi, bilimsel titizlikle hazırlanmışsa okumaya değer. Sana bol şans diliyorum. Eğer bunu, sanatındaki titizlikle yaparsan, harika bir şey ortaya çıkacak demektir. Bence, Che’den her bahsedildiğinde o hayata dönüyor. Çünkü Che küçük veya büyük herhangi bir şey yaptıysa, insanlar bu mirası kendi dönem ve kendi tecrübeleri ışığında daha da zenginleştirsin diye yaptı.

<haber-dikey:106004>

-Che Sovyetler’den gelen her talebin, Küba’nın çıkarları için olmadığını hissediyordu. Fidel ise
Küba’yı Amerikan tehlikesine karşı garantide tutmak için Sovyetlere daha yakındı. Che uzun
seyahatinden döndükten sonra aralarında tarihe kalan önemli birkaç gün geçti. Ve Che, Küba’daki siyasi statüsünü değiştirme ihtiyacı hissetti. Onu Kongo ve Bolivya’ya götüren büyük çıkışını yaptı.

Che, Meksika’da devrimci olarak ilk ortaya çıktığında, Fidel’e tek şart öne sürdü: Devrim
başarıya ulaştıktan sonra, çok önem verdiği şeyi yapması için önünde devlet ya da hükümet dahil
hiçbir engel olmayacaktı. Çok önem verdiği şey de tüm halkların kurtuluşu için savaşmaktı. Hedef
sadece Küba’nın kurtulması değildi. Elbette Latin Amerika öncelikliydi. Doğu Bloku’nu, vazgeçilmez
müttefik olarak görüyordu. Mücadele tüm dünyaya yayılmalıydı. Che, Bakanlık, Merkez Bankası gibi
bürokratik işler bir yana, siyasette de önemli bir rol oynuyordu. Partinin önde gelen bir üyesiydi.
Askerî açıdan da Küba’nın batı bölgesinin komutanıydı. Üstelik, dünyadaki çeşitli kurtuluş
hareketleriyle de ilişkileri sağlıyordu. Che, örnek teşkil etmek isteyen bir insandı. Kendisinin
yapamayacağı bir şeyi başkasından istemezdi. Öte yandan da artık belli bir yaştaydı. O,
emperyalizmin temel olarak, en yoksul bölgelerden beslendiğini düşünüyordu. Che, bir film değildir,
Rambo falan gibi... O bir kumandandır. Gerçek hayatta bir idareci, emrinde mangası olmazsa, neyi
kumanda edip başaracak, değil mi? O nedenle, savaşa 160 küsur Kübalı ile gitti. Her hangi Kübalılar
da değil, komutanlardı, yani Küba’nın mücadele tarihine geçmiş insanlar.

Ayrıca Che, arkadaşlık ilişkilerinde de eleştirel tavrından vazgeçmezdi. Sen temel bazı değerlere ters
bir şey yapıyorsan, ben seni o konuda eleştiririm. Bu senin düşmanın olduğum anlamına gelmez;
tersine, ben senin en iyi dostunum demektir. Diğer konu, Che’nin fiziksel varlığı son bulduktan sonra

Küba Devrimi’nin tutumu... Ondan sonra Angola geldi, Etiyopya geldi, Afrika’nın kurtuluş hareketine
verilen destek geldi... Che şöyle özetliyor: “Küba Devrimi, aynı zamanda, Kübalı devrim öncülerinin
düşüncelerinin toplamıdır.”

Che’nin Sanayi Bakanlığı’nda yaptıkları hiçbir zaman engellenmedi. Sanayi Bakanlığı’nın bir tür
özerkliği vardı. Ki bu da bize Fidel’in Che’ye ve fikirlerine nasıl saygı duyduğunu ve ilişkilerine nasıl
dikkat ettiğini gösteriyor. Ama Fidel de her fikrini gözü kapalı kabul etmezdi. Aralarında derin çelişki
görüntüsü de tamamen maksatlıydı. Çünkü Küba, mücadelenin mabediydi.

<haber-dikey:1107022>


-Dünyada bir sürü ticari ve siyasi ilişki, süren bir soğuk savaş var. Che ve Fidel gibi insanların her konuda aynı şeyi düşünebilmeleri imkansız.

Sovyetler’in belli bir duruşu vardı ve bu her zaman Küba’nınkiyle örtüşmüyordu. Küba Varşova
Paktı’na değil, Bağlantısızlar’a dahildi. Bandung Paktı’nda, ilk aşama olarak Che öncülük etti, Küba
Devrimi’nin temsilcisi oldu.

Sovyetler Birliği, Küba Devrimi’nin başlarında hatalar yapmış olabilir. Ama Küba, bağımsız bir devrim
olarak, bazı kriterler belirledi ve bunlara uyuldu. Zamanla, Sovyetler ve Doğu Bloku ile ilişkiler kurdu.
Elbette, Küba ekonomik açıdan sosyalist ülkelerle iç içeydi. Üstelik, ambargo altındaydı, çevresiyle
ticaret yapmasına ABD engel oluyordu. Ama siyasi açıdan da bağımsızdı. Enternasyonalizm bizim
özümüzdür. Marx ne der, “Bütün dünyanın proleterleri, birleşin!”.

<haber-dikey:1108039>

-Emperyalizm durmadan Che ve Fidel arasında olay çıkarmaya çalıştı. Sürekli “Fidel Che’yi ortadan kaldırdı” dedikoduları yayılırdı. Che gerillalığa dönüşüyle beraber, önce Kongo’ya gitti. Sonra tekrar Küba’ya geldi, fakat Bolivya’ya gidene kadar orada ortaya çıkmadı. Ve Bolivya’dayken, emperyalizmin ürettiği yalan mekanizması yeniden çalışınca, Che’nin de Küba’nın da zarar görmemesi için, Fidel onun yazdığı o meşhur son mektubu kamuoyuna açıklamak mecburiyetinde kaldı. Orada Che, Küba’yı sorumluluk altında bırakmamak için, “Ben artık Küba’daki bütün görev ve sıfatlarımdan ve Küba vatandaşlığından ayrılıyorum. Dünya halklarına ve devrime kendimi vakfetmek üzere bir yola çıktım. Ama seninle olan ortak kararlılık, ateş, fikir birliği daima içimde yaşayacak” diyor.

Angola’ya kitleler halinde asker gönderildi, 200 binden fazla! Küba Devrimi budur, Che’nin
düşüncesi, Fidel’in düşüncesi, adı anılmayan pek çok devrimcinin düşüncesi. Eğer dünyayı değiştirmek istiyorsan, başka bir dünyanın mümkün ve hatta daha iyi olduğunu düşünüyorsan, harekete geçmek zorundasın. Oturup bekleyemezsin; olay yerine gitmek gerekir, risk almak, senin için çok önemli olan şeylerden fedakarlık yapmak gerekir...

-Che Kongo’dan döndü ve yeniden örgütlenmesinde Bolivya’ya karar verdiler. Bolivya Komünist Partisi’nin lideri Monje, orada başkumandanın kendisi olması gerektiğini söyledi. Che de bunun fiili olarak mümkün olamayacağını söyleyince de araları soğudu. Ardından Bolivya Komünist Partisi’nin ve muhalif ağların Che ve ekibine destek vermemeleri ve doğal müttefik olması gereken Bolivya’nın köylülerinin Kübalılar’a mesafeyle yaklaşmaları işleri çok zora soktu.

<haber-dikey:1109069>

Che Monje’ye dedi ki: “Komutayı mı istiyorsun? Harika. Buraya gelirsin, gerillaya katılırsın, ben
de senin emrine girer ve sana içtima veririm.” Gerillalığı bilmek lazım. Bir silahlı mücadeleye önderlik
etmek başka bir şeydir -ki Che de bunu en başında şart koşmuştu. Bu ego meselesi değildi. Onun
tarzı, mücadelenin ortasında olmaktı. Ama parti kendilerinden tüm desteğini çektiği halde, gerilla
birliğinde ölümüne kadar savaşan Komünist Parti üyeleri de var, Peredo kardeşler gibi. Che bir grup
yoldaşıyla üç kişiye eşlik etti -ki bunlardan birinin emperyalizmin ajanı olduğu anlaşıldı. Bu üç kişiyi
kurtarmak için pek çok hasta ve yaralının olduğu gerilla grubundan ayrıldılar. Bu yerine getirilmesi
gereken bir görevdi. Geri dönmeye çalışırken bu üç kişi yakalandı ve gerillanın konumu ifşa oldu.
Gerillanın kalanıyla buluşmaya çalıştılar ama başaramadılar. Bu arada Che, diğer grubun pusuya
düşüp öldüklerini öğrendi. Başka bir yere gitmeye karar verdiler ama düşman etraflarını kuşattı.
Düşünün, çember gittikçe daralıyor. Bu esnada, çatışma sırasında bir açıklık buluyorlar, bir grup
başka bir yerde buluşmak üzere oradan çıkıyor, ki biliyorsunuz zaten, hayatta kalanlar da onlar. Ve
Che de onlar geri çekilebilsin diye çatışmaya devam etmek üzere kalıyor. Çünkü Che böyle biriydi!
O sırada silahını kullanılmaz hale getirdiler, onu yaraladılar, gerisini biliyoruz.

 

Yargılanması göze alınamazdı

- Amerika Che’nin yargılanmasını göze alamazdı. Che’nin Bolivya’da yargılanmasının tüm görsel draması da düşünüldüğünde, bu Amerika’nın yargılanmasına dönüşecekti. Ve bütün dünyada çok büyük bir Amerika karşıtlığı gerçekleşecekti.

Che’nin öldürülmesi politikanın doğasından ve intikam isteğinden kaynaklandı.
Emperyalizmin uşakları, oligarşi ve elbette yankilerin yapacağı muhtemel suçlamalara karşı Che’ye kendini savunma imkanı tanınsaydı, bu siyasi bir hata olurdu. Ama bir şeyleri değiştirmeye çalışan kişilere gözdağı gerekiyordu. Öte yandan bu cinayetin bir başka sonucu oldu: Che yok olmak yerine çoğaldı, binlerce yerde ortaya çıktı. Nerede savunulması gereken bir hak varsa, orada Che’nin fotoğrafı vardı.

1950’lerde Alberto Granado’yla bu yola çıktığı zaman biliyoruz ki Maria Ferreyra isimli, Chichina lakaplı bir kıza aşıktı ve hatta evlenmek istiyordu. Ona bir köpek hediye etmişti, köpeğin adı “come back”ti. Ama kız daha sonra bir mektupla Che’yi bıraktı, ve bildiğimiz Che efsanesi doğdu. Bazen tüm dünya siyasetinin kaderi bir 16’lık kızın kaprisiyle değişebiliyor.

Kadere inanmıyorum. Ama eğer Chichina’yla kalsaydı bu röportajı asla yapamazdık.