Her 100 LBGT bireyinden 78'i cinsiyet kimliğini gizli yaşıyor

Onur Yürüyüşü’nün suya, gaza, plastik mermilere boğulması, Türkiye’de Lezbiyen, Gey, Biseksüel ve Trans (LGBT) Bireylerin Sosyal ve Ekonomik Sorunları Araştırması'nın “LGBT bireyler ülkenin her şehrinde ve toplumun her kesiminde varlar ama hayatlarını sürdürebilecekleri en temel alanlarda dahi ciddi ayrımcılığa uğruyorlar” diye özetlenebilecek sonuçlarını doğrular gibiydi.

Emel Armutçu

LGBT’ler çalışma hayatının hemen her alanında varlar. Gündelik işçilikten hekimliğe, memuriyetten serbest çalışmaya her işi yapıyorlar. Herhalde bundan daha doğal bir durum yok. Ankete katılanların yüzde 62,9’u son üç ayda gelir getirici bir faaliyet içinde yer aldığını belirtiyor. Ama ne pahasına? Son bir yıl içinde çalıştığı işyerinde ayrımcılığa uğradığını düşünenlerin oranı yüzde 8,9. Aynı ayrımcılığı iş ararken yaşadığını belirtenlerin oranı ise yüzde 8,4… Oranların düşük olması yanıltmasın, katılımcıların yüzde 78,3’ü, işyerinde cinsel yönelimi ve/veya cinsiyet kimliğini gizli yaşıyor! Açık yaşayanların başına gelecekler ise belli: Çalışma arkadaşlarından birinin olumsuz yorum ya da tepkisine maruz kalanların oranı yüzde 55,7.

HUKUK DİPLOMASIYLA SEKS İŞÇİLİĞİ

Ankete katılanların yüzde 5,8’i yaşadığı ayrımcılık nedeniyle eğitimini aldığı mesleği yapamadığını belirtmiş. Rosida Koyuncu’nun Voltaçark adlı kitabında yer alan mahkum LGBTİ’lerden Trans Burçak bunun en uç örneklerinden biri: Hukuk mezunu olduğunu, bir dönem avukatlık da yaptığını ancak cinsiyet kimliği yüzünden hem adliyede hem çevrede psikolojik baskıya maruz kaldığını anlatıyor: “Türkiye’de büro açıp, çekip çevirmek tek başına zor olduğu için 2001 yılında mesleği bırakıp seks işçiliği yapmaya başladım.” Kitapta anlatılanlar, hayatın araştırmada yer almayan bir bölümünü, LGBTİ bireylerin cezaevinde yaşadıkları tecrit, taciz ve baskıyı ortaya koyuyor.

HEM EŞCİNSEL HEM DE İŞÇİ OLAMAZSINIZ

kaosGL.org’da Çalışma Hayatında LGBTİ’ler başlıklı bir dosyası yayınlanan Yıldız Tar soruyor: “Mobbing, taciz, aşağılama, dedikodu, psikolojik ve fiziksel şiddet… Gizlenme, saklanma, yalan söylemeye zorlanma, bazen laf kalabalığına bazen sessizliğe itilme, öldürülme… LGBTİ’lerin payına düşen bu mu?” Tar’ın şu sorusu da henüz cevapsız: “Bir eşcinsel, ressam, şair, modacı olabiliyor. Bir başka eşcinsel ise işçi olduğunda ya heteroseksüel rolü yapmak zorunda kalıyor ya da kendini açık ederse adı 'ibne'ye çıkıyor. Yani hem eşcinsel, hem de işçi olmak mümkün değil. İnsanlar çalışmak zorunda olduğuna göre, bütün eşcinseller de ressam, şair, modacı olamayacağına göre...”

LGBT ÖĞRENCİ, KİRACI, MÜŞTERİ OLUNCA…

Araştırmaya göre, cinsel yönelimi ya da cinsiyet kimliği nedeniyle 18 yaşından önceki eğitim hayatında olumsuz tepki aldığını belirtenlerin oranı oldukça yüksek: Yüzde 67,4. Bu nedenle yüzde 8.3’ü okulu terk etmiş. Üniversite hayatındaki durum da beklenebileceğin aksine benzer: Ankete katılanların yüzde 51,7’si aynı tepkileri aldığını, yüzde 4,7’si okulu terk ettiğini söylüyor.

Ankete katılanlar arasında aylık gelirlerinin temel ihtiyaçlarını karşılamaya yetmediğini ya da zor yettiğini belirtenlerin oranı yüzde 35. Yüzde 6,4’ü cinsel yönelimleri ve/veya cinsiyet kimlikleri nedeniyle normal bedelin üzerinde kiraya mecbur bırakıldıklarını düşünüyor. Yüzde 30’a yakını kimliklerini saklamadan yaşayabilmek için ancak şehrin belli bölgelerinde oturuyor. Yine de sonuç pek değişmiyor: Komşuları tarafından rahatsız edilenlerin oranı yüzde 8,8. Araştırmanın belki de en çarpıcı sonuçlarından biri şu: Yaşadığı yerden yarım saatten fazla seyahat etmeden ulaşabileceği, kimliğini gizlemek zorunda kalmaksızın güvende olabileceği herhangi bir mekanın (çay bahçesi, kafe, lokanta, dernek, gençlik merkezi, siyasi parti ofisi vb.) bulunmadığını belirtenlerin oranı yüzde 57,9. Yüzde 10’dan fazlası ise son bir yıl içinde bir dükkana/mağazaya girdiğinde ayrımcılığa uğramış. Toplu taşıma kullanırken tacize uğrayanların oranı ise yüzde 18,5.

AİLEYE AÇILMANIN DAYANILMAZ AĞIRLIĞI

Ankete katılanların yüzde 40’a yakını, ailelerinden en az bir kişiye cinsel yönelimi/cinsiyet kimliğini açıkladığını belirtiyor. Bu nedenle herhangi olumsuz tepki almayanların oranı yüzde 22,2. Ancak, ailesinden şiddet görenler (yüzde 6,6), ölüm tehdidi alanlar yüzde 3,2) ve evden atılanlar (yüzde 2,8) azımsanmayacak durumda. Nitekim bu nedenle öldürülenler olduğunu çok iyi biliyoruz. Peki haklarını arayabiliyorlar mı? Anket katılımcılarının yüzde 46,1’i hayatında en az bir kez ayrımcılıkla karşılaşmış; ancak yalnızca yüzde 10’u yasal yollara başvurmuş. Sonuç ne olmuş derseniz; sadece yüzde 16,5’i şikayetinden tatmin edici bir sonuç alabilmiş. Diğerleri ise ya şikayet etmenin “hiçbir şeyi değiştirmeyeceğini” düşünüyor, cinsel kimliğinin açığa çıkmasından korkuyor, nasıl şikayet edeceğini bilmiyor ya da yasal yollara başvuracak imkanı yok. Okuyamıyor, çalışamıyor, güvende hissetmiyorlar, peki yaşlanınca ne olacak? Araştırmaya göre sorunun cevabı şu: Yüzde 62 gibi büyük bölümü, yaşlılığıyla ilgili kendini güvende hissetmiyor. Yarıdan fazlası, bakım ihtiyacı olduğunda yeterli desteği alamayacağını düşünüyor.

EN FAZLA AYRIMCILIĞA UĞRAYANLAR, TRANSLAR

Araştırma, trans kadın ve erkeklerin, eşcinsel ve biseksüellere oranla daha görünür oldukları için hemen tüm alanlarda daha fazla ayrımcılığa uğradığına işaret ediyor. Yaşadığı ayrımcılık nedeniyle en fazla şikayette bulunanlar da onlar. Yüzde 50,4’ü cinsiyet geçiş süreciyle ilgili yeterli ve güvenilir bilgiye ulaşmakta zorlandığını belirtiyor. Özetle, Türkiye’de kadın, çocuk, insan haklarıyla ilgili çok ciddi sorunlar var evet, ancak LGBTİ bireyler söz konusu olduğunda bu sorunların katlanarak arttığını söylemek mümkün. Son sözü yine araştırmacılara bırakalım: “Eşcinsel, biseksüel ve trans bireylerin yaşamlarını, tüm diğer yurttaşlar gibi onurlu bir biçimde sürdürebilmeleri için uluslararası insan hakları hukukunun parçası haline gelen cinsel yönelim ve cinsiyet kimliği temelli ayrımcılığın açıkça yasaklanmasının ve onları da hesaba katan eşitlikçi bir sosyal politika yaklaşımının uygulamaya konulmasının elzem olduğu kanısındayız.”

ARAŞTIRMANIN KÜNYESİ

Araştırmayı, Sosyal Politikalar, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği (SPoD) ve Boğaziçi Üniversitesi Sosyal Politika Forumu (SPF) ortaklığında, İstanbul Bilgi Üniversitesi Sivil Toplum Çalışmaları Merkezi’nden (STÇM) Dr. Volkan Yılmaz ve Boğaziçi Üniversitesi SPF’den Dr. İpek Göçmen gerçekleştirdi. Danışmanlığını BÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Ayşe Buğra üstlendi. 2014 yılının ikinci yarısını kapsayan internet tabanlı anket bölümüne kendini lezbiyen, gey, biseksüel ve trans olarak tanımlayan 2 bin 875 kişi katıldı. Türkiye’nin dört ili dışında tüm illerden katılım sağlandı. Ayrıca 10 şehirde (İstanbul, Ankara, İzmir, Eskişehir, Gaziantep, Trabzon, Adana, Antalya, Mersin, Edirne) 200’ü aşkın kişinin katıldığı toplam 14 odak grup görüşmesi gerçekleştirildi.

Katılımcıların yüzde 49,8’i 18-25, yüzde 31’i 26-35, yüzde 12,9’u 36-45 ve yüzde 6,3’ü 46 ve üzeri yaş grubunda. Yüzde 90’ı eşcinsel ve biseksüel, yüzde 10’u trans bireyler. Araştırmacılar, “LGBT’lerin toplumsal baskı nedeniyle cinsel kimliklerini açıkça ifade edememelerinden dolayı ulusal temsil niteliği bulunan bir araştırma yapmak olanaklı değildir. Bu nedenle bu araştırmanın LGBT’lerin durumlarına ilişkin ancak ipuçları sunabileceğini belirtmek isteriz” diyor.

AHU: Uzun yıllar kronik depresif bir hayatım oldu


Aslında her bir LGBTİ bireyin hayatı, bütün bu sonuçların kanlı canlı toplamı. Tıpkı sorularımızı yanıtlarken araştırmanın da ortaya koyduğu nedenlerle gerçek kimliğini açıklayamayan “Ahu”nunki gibi… Sivas’ın bir köyünde, geleneksel, Alevi İslam erkek egemen aile yapısı içinde büyüdüğünü belirten Ahu, “Cinsiyet kimliğimi çocukluğumdan itibaren hep gizlice ve içimde yaşamak mecburiyetinde hissettim. Çocukken söyleyemedim asla çünkü ailemin beni terk etmesinden, dışlamasından korktum. Ergenlikle beraber karşı cinsin özellikleri bedenimde belirginleştikçe depresyona girdim ve uzun yıllar kronik depresif bir hayatım oldu” diye başlıyor anlatmaya. Lisenin son döneminde ya da üniversite hayatı boyunca, defalarca intihara kalkıştığını söylüyor. Ailesinin zoruyla “düzelmesi” için Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’ne götürüldüğünü, şansına doktorun "tedavi edilecek bir durum olmadığını” söylediğini aktarıyor:

Nasıl karşıladılar?

Annem sanki dünyası kararmış, bir çocuğunu kaybetmişçesine üzüldü. Babamın sert bir tepkisi olmadı fiziksel olarak ama hepsi de cinsiyet kimliğimi içimde yaşamam, saklamam için psikolojik baskı uyguladı. Sürekli "Biz insanların yüzüne nasıl bakacağız" diyorlardı. Sert tartışmalarımız da oldu, beni ve sevgilimi zorla ablamın evinde iki saat tutup yargıladılar. Abim dövmeye kalktı. Bir kadın görünümüne geçtikten sonra ise işten geç dönmem, ne iş yaptığım üzerine hep kötü anlamlar yüklediler. Babam "Madem artık kadınsın kadın gibi davran" diye annemle birlikte baskı kurmaya çalıştı.

Ya üniversitede?

Eğitim hayatım boyunca doğrudan ve dolaylı olarak sürekli psikolojik baskı altında yaşadım. Erkek öğrenci yurdunda üç erkekle birlikte aynı odada kimliğimi gizleyerek dört yıl yaşamak çok zordu. Bazen öğretim görevlilerinin, bazen öğrencilerin homofobik, transfobik söylemlerine susmak zorunda hissettim.

Kimliği nedeniyle işe kabul edilmeme durumunu yaşadı mı?

Feminen bir gey görüntüsünde olduğum dönemlerde uzun yıllar hep işsiz kaldım. Bir iş bulsam dahi çalışma şartlarının zorluğuyla beraber aynı anda kimliğimle ilgili kendini ortaya koyamamanın vermiş olduğu zorlukla yürütemedim. İş arkadaşlarımın aşağılayıcı konuşmalarına maruz kaldım. Bir medya şirketinde, mezun olduğum alanla ilgili bir iş bulmuştum uzun yıllar işsiz kaldıktan sonra. İnsan kaynakları görevlisiyle mülakatım gayet iyi geçti ve işe kabul edildim. Mülakat bitiminde askerlik durumumu boş bıraktığımı fark etti ve nedenini sordu. Ben de "Cinsel durum diyebiliriz” dedim tedirgin bir şekilde. Konuşmamız bitti, tokalaştık, “Evraklarını hazırla şu gün başla” dendi, ben mutlu mesut ayrıldım oradan. Evraklarımı hazırladım işe başlamayı beklerken akşam saatlerinde bir telefon geldi. “Cinsel durumunuz nedeniyle işe alımınızı iptal etmek zorundayız” dediler. Ertesi gün gidip sordum. Kurum müdürü çalışanlar arasında sıkıntı yaratacağımı düşünmüş! Bu konuda dava açtım ama henüz bir sonuç alamadım. İş görüşmeleri esnasında eşcinsel olduğumu söylüyordum genelde ve bu şekilde hiç iş bulamadım, asla.

Peki şimdi durum ne?

Dava sürecinde SPoD LGBTİ'ye iş başvurusunda bulunmuştum. Kabul edildim ve halen SPoD'da çalışıyorum. Artık pembe kimlikli bir kadın olarak geçiş sürecime göre daha şanslı olabileceğimi ümit ediyorum. Yine de başka bir kurumda çalışma konusunda çok kaygılıyım.