‘Hep sürüden ayrılanı sevdim’

Özpetek'in ilk romanı, birkaç günlüğüne İstanbul'a annesini görmeye gelip İtalya'ya bir türlü dönemeyen bir yönetmen ve hayatının kesiştiği Anna'nın öyküsünü anlatıyor. ‘Hayatımı hiçbir yerde yüzde yüz anlatmam’ diyen Özpetek, başkaldıran ve sürüden ayrılan insanları hep çok sevdiğini söylüyor.

Sibel Çorbacıoğlu


"Çünkü aşk gerçekten hayattaki en önemli şeydir."
Böyle başlıyor roman... Ama bu sadece bir aşk romanı değil, içinde hayatın ta kendisi var; aşk, aile, ölüm, ihanet, direniş ve başkaldırı. Okuyucuların bir sonraki sayfada kendi hayatından bir hatırayı bulmaları an meselesi, tıpkı yazarın filmlerinde olduğu gibi...
Ünlü yönetmen Ferzan Özpetek'in ilk romanı "İstanbul Kırmızısı" bugün Can Yayınları'ndan çıkarak, raflardaki yerini alıyor. Birkaç günlüğüne İstanbul'a annesini ziyarete gelen ancak bir türlü İtalya’ya dönemeyen bir yönetmen ve hayatının kesiştiği Anna'nın hikayesini anlatan roman, yakın dönemde İstanbul'da yaşanan direniş ve protesto olaylarına da değiniyor.
Bizler kitabı ilk okuyanlar değiliz. Kitabın İtalyanca aslı, geçen Kasımda İtalya'da Mondadori'den "Rosso İstanbul" adıyla çıkmıştı; biz şimdi romanı Eren Cendey'in Türkçesinden okuyoruz.
Kitap İtalya'da büyük ilgi görerek en çok satanlar listesine girmeyi başardı. Ama Özpetek "İtalya'da bir Dan Brown değilim" diyor gülümseyerek. "Bana ilk teklif edildiğinde 300-400 sayfalık bir kitabım olsun diye düşünüyordum, fakat sonrasında kolay okunabilir, herkese hitap eden bir kitap olması konusunda editörümle aynı fikri paylaştık."
Kesişen hayatlar…
İki yılda tamamlanan romandaki yönetmen karakterinin Ferzan Özpetek olduğunu düşünmek çok kolay, ama "Hiçbir yerde hayatımı yüzde yüz anlatmam" diyor Özpetek:
"Aslında kitapta kullandığım dil, filmlerimde yaptığım tekniğe çok yakın, hayatımla ilgili, tanıdıklarımla ilgili olayları karıştırıp anlatmak."
Bize güzel bir ipucu da veriyor Özpetek: "Mesela bu kitapta geçen bir olay var, o olay aslında yeni filmim 'Kemerlerinizi Bağlayın'da yer alan bir olay."
Bu vesileyle "Kemerlerinizi Bağlayın"ın 6 Mart'ta İtalya'da, 14 Mart'ta Türkiye'de gösterime gireceğini de öğreniyoruz.
Neden kırmızı?
Özpetek hayatını birebir romanına aktarmamış olsa da, kitaba adını veren olayın gerçekten yaşandığını da öğreniyoruz; gençliğinde hep gri ya da koyu renkleri tercih eden annesinin birdenbire kendisinden kırmızı bir eşofman, kırımızı ruj ve kırmızı oje istemesi; "Annem renkli şeyleri, kırmızıyı sevmeyen bir insandı, bu beni şoke etti ve kitabın ismine ilham verdi."
İstanbul'da yaşanan protestolar ve Gezi direnişinin, adı “İstanbul Kırmızısı” olan bu kitaba girmesine kaderin bir cilvesi diyebiliriz. Kırmızılı kadın, polise kırmızı karanfiller verilmesi gibi olaylar, başından beri Gezi protestolarını izleyen Özpetek için güzel rastlantılar olmuş:
"Gezi olayları beni çok etkiledi tabii. Kitapta yer alacak bir muhalif grup zaten olacaktı, bu olaylarla birlikte hikayeyi değiştirmeye başladım."
Kitabı İtalya'da okuyacakların da Gezi direnişini bilmesinin yararı olacağını düşünen Özpetek, aslında büyük bir ikilemde de kalmış:
"Hikayede her şeyi dozunda kullanmaya çalıştım çünkü Gezi'den faydalanıyormuş gibi gözükmek istemedim."
“Sürüden ayrılan insanları hep çok sevdim”
İstanbul’da yaşanan gelişmelerden dolayı çok heyecanlandığını söyleyen Özpetek, “Başkaldıran insanları çok seviyorum. Çocukluğumdan beri hep sürüden ayrılan insanları çok sevdim” diyor.
Kalıpları kırmayı seven biri olarak yazarlığın ‘yönetmen Ferzan Özpetek’ kalıbını kırmaya yönelik bir adım olup olmadığını sorduğumuzda ise yanıtı şu oluyor:
“Ben 1981 yılında resim yaparak geçindim. Bir çerçevecide çırak olarak çalışıyordum, yaptığım resimleri de çerçeve yaptırmaya gelenler satın alıyorlardı. Resmim o dönemde çok gelişmişti. Sinema ise oynayan bir resim. Resim yapmak, şiir yazmak, roman yazmak, müzik yapmak bunlar hep birbiriyle bağlantılı. Kitap da bunların temelini oluşturan bir şey.”
Ferzan Özpetek, bu sanat döngüsü içerisinde opera rejisörlüğü de yapmış bir isim. Romandaki yönetmen karakterinin İstanbul’da bir opera sahnelemeyi planlaması da akıllara Özpetek’in operalarını İstanbul’da izleme şansımızın olup olmayacağını getiriyor, ama aldığımız yanıt bizi biraz hayal kırıklığına uğratıyor:
“La Traviata’nın İstanbul’da sahnelenmesi çok hoş olur, ama şu an için böyle bir proje yok, buna yönelik bir teklif de”.