Hep Galatasaraylı kaldım başka takım tanımadım
Fatih Terim kulübe 1974’te geldi, 1985’de jübile yaptı. 11 yıl sonra teknik direktör olarak döndü.
Nebil Özgentürk21. kez Türkiye şampiyonluğuna ulaşan Galatasaray’ın teknik direktörü Fatih Terim
futbolcularla birlikte kupayı kucaklarken, gurur ve mutluluk yüzlerinden okunuyordu.
Sporumuzun hatıra defterinde en çok onun adı gelip geçti. En uzun süre onu konuştuk, en çok onunla sınır dışına çıktık, en çok onunla futbolun evrensel parçası olduk. Ülke coğrafyasında en çok onu alkışladık, futbola dair umuda en çok onunla yolculuk ettik.
Futbol tarihimizde zirvelere en çok onunla tırmandık. O ve öğrencileri sayesinde çokça gülümsedik; o ve futbolcularının başarısıyla çokça moral bulduk. Yıllardır Fatih Terim’i konuşuyor, yıllardır Fatih Terim’le gündem yaşıyoruz. Yıllar boyunca Terim’li bir Galatasaray’dan söz ediyoruz. Avrupa devlerini yenen, süper takımları yöneten, millilerimize direktörlük eden Terim’i yazıyor ve yıllar var ki Terim’i ekrana taşıyor, Terim için ekran başına geçiyoruz.
Adana Demirspor’un en genci Fatih... 16 yaşında A takımına geçtiğinde başarının ve gollerin adıydı artık Fatih Terim. Sevdalandığı, Adanalıların da yüreğinden hiç eksiltmediği Adana Demirspor’u arkadaşlarıyla el ele, güle oynaya birinci lige çıkaracaktı. Adana Demirspor’un Fatih’i, Fatih’in Demirspor’u masal tadında geçecek, her maç övgüyle, zaferle hayata kalacaktı. Hayat o yıllarda Demirspor’a adeta bayram olacaktı! O bayram günleri ki Fatih Terim’e 18’inde yıldız, 19’unda Anadolu kaplanı, 20’sinde Galatasaraylı olmayı getirecekti. Adana Demirspor’un Galatasaray’la dişe diş oynadığı maçın starlaşan Fatih’i. Metin Abisinin, Kral Metin Oktay’ın yani, transferi için emek verdiği, ter döktüğü, ısrar ettiği ve sonunda Galatasaray’a, İstanbul’a taşıdığı Fatih... O Metin Oktay ki 70’li yılların “Futbol Fatih”i sonraki zamanların “İmparator”una hem Galatasaray hem de İstanbul konusunda “tüyo”lar veren goller kralı...
Galatasaray’ın 1996-2000 yılları arasındaki evrensel başarılar, o Fatih Terim’li yıllar “altın harfler”le kazınacaktır tarih sayfalarında. Singapur’dan Kamboçya’ya, Kamerun’dan Meksika’ya, İtalya’dan Almanya’ya kadar dünyanın pek çok noktasında Galatasaray’ın ve dahi Türkiye’nin adını duyuran bir kaptan. Futbol dünyasında “muhteşem” sayılan bir kupayı, UEFA Kupası’nı, ardından gelen Süper Kupa’yı futbolcularının yüreğinde uzak bir Avrupa kentinde aldığı gece, milyonlarca insanı mutluluktan çocuklaştıran, başarıya hasret bir toplumun “başarı sarhoşluğu”ndan zil takıp oynamasına neden olan bir teknik direktör. Galatasaray’ı Avrupalı yapan bir Adanalı. Galatasaray’ı, “Galatasaray” yapan unsurların başında gelen “kökten Galatasaraylı”.
Metin Abi almaya geldi
-Nebil Özgentürk: Ne hayat derler ya. Aynen öyle bir şey. Ve halen devam ediyor o coşku, o heyecan ve hala aktifsiniz. 1974’de başlamışsınız Türkiye’nin tanıdığı Fatih Terim olmaya. Metin Oktay nasıl acaba sizi keşfetmiş size anlattı mı daha sonraki yıllarda?
Fatih Terim: Ben Adana Demirspor’da oynarken Metin Abi değil ama Galatasaraylılar bizi keşfetmişler. Seyrettiler, Metin Abi beni almaya transferimi bitirmeye geldi. Bitirdi de. Ondan başkası da bitiremezdi zaten.
-Siz de ona mı hayrandınız?
Hayran olmayan yoktu ama o günkü şartlarda Adana Demirspor beni vermek istemediği için, Adana Demirsporluları ikna edebilecek paranın da ötesinde bir isim vardı. O da Metin Oktay’dı.
-O zaman Galatasaray’da herkes sizden büyük değil mi?
Galatasaray’a geldiğimiz takım Yasin, Nihat, Ekrem, Enver, Büyük Mehmet, Çilli Mehmet, Gökmen işte Muzaffer Abi, Aydın Abi yani Tuncay, Tarık, Bülent Ünder yani unuttuysam Metin Abi Metin Kurt, Allah rahmet eylesin. Hepsi ordalar.
-Hata derken... Öfkeler mi?
Öfkelerim olabilir. Yani tabii dünyanın acımasızlığı her geçen gün artıyor. Hiç bitmemiştir o acımasızlık, o kıskançlık, o hasetlik. Açıkçası çok da umursamadım. Cevap da verdim. Hem de ağır da verdim cevabı. Bazı şeyler olmasaydı iyi miydi? İyiydi ama oldu. O an öyle bir şey oldu yoksa sabah kalktığınızda keşke ben buna vurmasaydım, bunu yapmasaydım diyebilirsiniz ama an başka bir şey. Onun için zaman zaman kırdıklarımız oldu, zaman zaman üzdüklerimiz oldu, kırıldıklarımız oldu ama bu kadar küçük yaşta başlayıp halen devam eden bir yaşamöyküsü içerisinde en yukarılarda gezdiğinizde havalar zaman zaman sertleşebiliyor, soğuk olabiliyor. Galatasaraylı Fatih olunca hata yapma oranınız sıfıra iniyor otomatik olarak.
Bir aile duygusu var
-Hata yapmamanız gerekiyor.
Yapmamanız gerekiyor. Zaten ilk baştan cümle o Galatasaray’ın kaptanı, koca milli takımın kaptanı yakışıyor mu diye başlanıyor. Yanlış da değil bu cümle. Direkt vuruyorlar. Açıkçası çok da bunları umursamadım ben öyle görünüyor.
-Sizi karşı taraf transfer etmek istemedi mi Fatih Abi? Hep Galatasaraylı mı kaldınız siz?
Ben hep Galatasaraylı kaldım. Ben Galatasaray’dan başka yerde oynamadım. 3 misli 5 misli falan ama ben hiçbir zaman ve de ben hep boş kâğıda imza attım. Son transferimde bir hiddetle ve kararlılıkla girdim Hasnun Galip’teki meşhur masanın ucuna. Girdim, dedim ki “Bana bir lira verin. İmzamın karşılığındaki o duyguyu hiç yaşayamadım.” dedim. Alp Yalman bir sürprizle karşılaşmış gibi “Eski köye yeni âdet getirme kaptan!” dedi, “Rica ediyorum at hemen. Hiç öyle bir şey yok.” Attık imzayı özür dileriz yanlış bir şey söyledik dedik, çıktık.
-Bir aile duygusu o zaman değil mi?
Evet ailemiz oldular bizim zaten. İkna etmenin, görüşmenin meşru olduğu günlerde bizi serbest bırakırlardı. En önemli futbolculuk yıllarımızda. Korkmazlardı bizim gideceğimizden, derlerdi ki o bir yere gitmez.
-Bu arada hiç okur muydunuz kişisel gelişim kitapları? Çocuklarla, öğrencilerinizle motivasyon, yöneticilerle bir dünya, prensipler, bunlarla ilgili ders aldınız mı?
Hayır. Hayat veriyor zaten bu dersi size. İnsanın kendini bildiği gibi kimse bilmez. Eğer yalnız kaldığınızda kendinizle bir hesaplaşmanız prensip halindeyse muhakkak eksiklerinizi bulursunuz, fazlalarınızı da bulursunuz. En iyi kritiker kendiniz olması lazım. Ben özümü hiç kaybetmedim. Muhakkak ki ihtiyacım olan veya böyle bir mevkide olması gereken donanımları öğrenmek için çok çabaladım. Ama Allah’ın verdiği bir de yetenek var. Bunun etrafına donatırsanız bence doğru oluyor. Çünkü futbol öyle bir oyun ki, bugün hayat da öyle; durursanız düşersiniz. Devamlı hareket halinde olmak zorundasınız. Literatürü takip edeceksiniz, yenilikleri takip edeceksiniz. Ben hiç benim zamanımda demedim oyuncularıma. Futbolculuk hayatımda biz hep bunu duyduk “bizim zamanımızda”. O bana yer etmiş, ben hiç “benim zamanımda” demedim. O dönemin çok yetenekli takımlarında oynamamıza rağmen çok başarılı olamadık. Demek ki felsefede bir eksiklik vardı. Sebep, bahane üretme, her mağlubiyeti bir şeye bağlama gibi.
70’lerin futbolu farklıydı
-Çok başarılı değil miydi 70’lerin, 80’lerin futbolu?
Şöyle hatırlayalım 56 Macar zaferi. Yani muhakkak önemli bir zafer ama hazırlık maçının olabilir mi? Galatasaray’ın amacında olan Türk olmayan takımları yenme veya başarı kavramını getirmedi. Onun için mağlubiyetin sebepsiz olmadığını ama sudan sebeplerle de olmadığını hep ifade ettim. Yani yağmur yağdı, kramponum yoktu, hakem bizi yaktı, gol oldu vermedi, direkten döndü. Direkten dönmenin çok önemli olduğu bir dönem yaşadık biz, sanki yani, “at içeri” diyemedi kimse. Sen iki metreden bu golü atamayacaksın fakat direkten döndü diyeceksin. Hayır, gol vuruşun yok, o anki pozisyonun doğru değil, konsantre değilsin bunları söyleyeceksin. Biz bu bahaneleri kaldırdığımız için başarıda daha önemli yerlere geldik. Oyuncuma hiçbir gün ben şunu demedim; “Benim zamanımda sizin aldığınız bu paralar var mıydı?” demedim. Tam tersi bizim görevimiz size para kazandırmak dedim.
-Siz 96’da geldiniz Galatasaray’a ve o zaman efsane kelimesinin çok yoğun kullanıldığı bir dönem başladı hayatınızda. Karizmatik Fatih Terim, işte biraz sert Fatih Terim, zaman zaman şakası da yapılan ama futbolcuların saygı duyduğu eyvallahı olmayan Fatih Terim gibi kavramlar. Bütün bunların hakikaten dersi yok mu, bütün bunları bir planla mı yaptınız?
Ben özel yaşamımda da buyum. Şimdi ben 11 yıl oynadım 85’te bıraktım 96’da geldim. 11 yıl da kulübümden tek bir şey istemedim ben. Sayın Süren’e diyorum ki; mümkünse yönetime gireyim. O güne kadar böyle bir şey yok. Futbol idari, teknik ve ekonomik. Siz birine karar verdiniz alacaksınız, bu nasıl bir karar; idari bir karar. Şu kadar para dediniz, bu nasıl bir karar; ekonomik bir karar. Peki, kime soracaksınız teknik olarak; bana, bu da teknik bir karar. O zaman niye beraber almıyoruz?
Zor geçen 4 yıl
-Tarihinde ilk defa, futbol tarihinde...
Ve ben hep böyle çalıştım. Daha az hata yapalım. Esasında o 96 yılı çok da iyi başlamadık. Faruk Süren ve yönetimin desteğini her zaman fazlasıyla hissettirdiler bana. Ama arkadaşlarımla ve yönetimle şimdi geriye dönüp baktığımda daha rahat bir analiz yapabiliyorum. Biz neredeyse ilmek ilmek işlemişiz.
-Hep güllük gülistan mı geçti o 4 yıl?
Hayır, geçer mi? 96’da Türk hoca olarak gelmişsiniz, yabancı antrenör çok ligde, şimdi az. Demek ki o gün bizim aldığımız dört senelik başarı sadece dört şampiyonluk değil, bunların ötesinde bir şey. Bir Türk antrenörün yapabilirliği, Türk antrenörlüğünde önemli bir çığır açmıştır. Herkes kendince kendi eski oyuncusuna veya inandığı büyük isimlere görev vermiştir. Türk antrenörüne güven artmıştır.
-Özetleyerek, dünya başarısı geldi.
Dünya başarısı geldi, Galatasaray takımı dünya kulüpler sıralamasında bir numaraya geldi. Hiç yenilmeden UEFA’yı aldı gibi sayabiliriz.
-Geriye dönüp baktığımızda mutlu bir hayat sürdürdüm diyoruz değil mi?
Ben her gün Allah’a şükrediyorum. Benim hayatım çok mutlu geçti, çok özel geçti. 43 sene olmuş ben Galatasaray kapısından gireli. Ama Allah bana her istediğimi vermiş çok şükür. Dolayısıyla şükrediyorum ve teşekkür ediyorum.
Terim, 1974 yılında Galatasaray’a transfer olduktan sonra çıktığı ilk Adanademirspor maçında eski takım arkadaşları Sadık Özberk (solda) ve Tombik Ahmet’le (sağda) birlikte.
Metin Kurt özel bir insan ve özel bir oyuncuydu
-Metin Kurt mesela bu isimler arasında çok dikkat çeken özel bir isim. Benim de hakikaten Adana’da nasıl Fatih Terim’i bir idol olarak kabul ediyorsak, Galatasaray’da da bir Metin Kurt efsanesi benim kafamda hep vardır. Özel bir insan. Onu anmış olalım.
Aynen öyle Metin Abi çok nasihat ederdi bana kamplarımız uzun olduğu için. Çok kitap okuyan tam bir profesyoneldi. Ve çok büyük oyuncusun, çok büyük yeteneksin böyle yap, şöyle yap, şunu biraz kır; dolayısıyla Metin Abi özel bir oyuncu ve özel bir insandı.
-Futbol dışında Adanalılık var mıydı İstanbul’da, Yaşar Kemal, Yılmaz Güney cezaevinde olsa da böyle Adanalı dostlarınız oldu mu?
Oldu. Benim Ergün Abim vardı onun da mekânı, işyeri Tophane’deydi. Ona giderdim ben gündüzleri ama Adanalı arkadaşlarımla da çok ilişkim vardı. İstanbul’da, Adana’da doğru bildiğim her şeyi hiç değiştirmeden devam ettim. Kendi doğrularım çatısı altında doğru bildiğim, inandığım, hoşuma giden her şeyi yaptım. Tabii 23 yaşında hem A milli takım kaptanısınız. Hem Galatasaray kaptanısınız. Muhakkak onun zaman zaman bende de tezahürü olmuştur. Yanlış şekilde de tezahür edebilir bazen ama orada da kalmadım ben. Bastım üstüne geçtim.
Şampiyon Galatasaray takımı ve Sultani Müdürü Tevfik Fikret Galatsaray’ın devrimcisi Tevfik Fikret Birincilikle mezunu olduğu, 10 küsur yıl boyunca eğitim gördüğü, ruhunu, iklimini, tedrisatını, kurallarını kalbine nakşettiği liseye yıllar sonra özel davetle müdür olacaktı. Galatasaray Kulübü’nün onursal başkanı, Ali Sami Yen’in hamisi ve can dostu, liselilerin sevgili müdürü, Mekteb-i Sultani’nin belkemiğiydi. Harap olmuş, yanıp kül olmuş bir zamanda Beyoğlu merkez okul binasını ıslah ve tamir edecek, hem eğitmen hem de sportif anlamda yöneticilik yaptığı 2 yıla yakın bir zamanda eğitim devrimi gerçekleştirecekti Galatasaray Lisesi’nde. Ve o günlerden bugüne hâlâ izi süren, uygulanan bir devrim, devrimler. Tasarım merakını, yöneticilik yaptığı Galatasaray binasında da uygulamıştı. Konferans odasından sınıfına, müdür odasına, laboratuvarına hatta tavanlarından tabanlarına kadar. Fikret’in Galatasaray’dayken en önemli icraatlarından biri o güne kadar ilgisiz bırakılan, yasak sayılan spor kulübünü, Meşrutiyet’in ilanıyla ilgi odağı haline getirmesiydi. Sağlam kafa sağlam vücutta bulunur gerçeğinden ve ışığından hareketle; spor, bünye, düşünce üçlüsünü bir araya getirmek isteyecekti hep. Ve hayat ki yöneticilik yaptığı yılda, yani 1909’da kulübünü, okulunu, Galatasaray’ı şampiyon yapacaktı İstanbul takımları arasında. İşte, bu fotoğraf ki hocanın ve futbolcularının birlikte çekilmiş tek fotoğrafıydı. Şampiyonluk plaketi ardında Tevfik Fikret, yani onur başkanı ve müdür ve öğrencileri gururla poz vermekteydi. Çiçeği burnunda liseli futbolculara ilk şampiyonluğu tattırmıştı ya daha ne olsundu, moral vermiş şevk etmişti: Hem disiplini, hem de babayani tavrıyla. Ki, Galatasaray’a dair yazılan ilk marşın da güftecisiydi Tevfik Fikret. Yazıp çizdikleri arasında Galatasaray Lisesi’ni anlattığı çok satır vardı zaten. Galatasaray ekolü, Galatasaray ruhu... İsyan adamıydı Şiirleri, fikirleri, hayalleri ve kırgınlıklarıyla, sanata, Galatasaray’a, eğitime, memlekete ve Cumhuriyete kattıklarıyla hem edip, hem ressam, hem tasarımcı, hem insan, hem toplumcu, hem isyan adamıydı Tevfik Fikret. Cumhuriyetle büyüyen sanatçı ve düşünce adamları, Fikret’i çok ayrı bir yere koymuştu. Ki Mustafa Kemal Atatürk, Tevfik Fikret’in şiirlerinden etkilenmiş, ulusal kurtuluş yolunda fikirlerinden beslenmiş, özgürlük ve bağımsızlık meşalesinde kimi fikre ve beyne katık olan şiirlerini yüreğine nakşetmişti. Gazi’nin cebindeki kelimeler arasına çoktan girmişti Fikret’in dizeleri. İnsana sonsuz saygı Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerinde de Tevfik Fikret’in de harcı vardı. Ki Mustafa Kemal, kurtuluşa, kuruluşa ve 10’uncu yıla giden zorlu yollarda pek çok toplantıda, pek çok mecliste Fikret şiirlerini okuyacak, şiirlerden fikirler öne sürecekti. Öyle ya, Ata hem “inkılap ruhunu ondan aldım” diyecekti, hem de “fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür nesiller yetiştirmeliyiz” tavsiyesini, Fikret’in şiiri üzerinden yapacaktı. “Toprak vatanım, nev-i beşer milletim. İnsan, insan olur ancak buna izanla inandım.” İnsana sonsuz saygı duyardı, bu yüzdendir ki adı “insanlık şairi”ne çıkmıştı. Ki yine insanı temel alan Cumhuriyet dönemi şairleri, Yahya Kemal de, Nâzım Hikmet de ve vicdanlı, iyi yürekli pek çok sanat adamı da Fikret’in izini sürecekti. Mustafa Kemal’in fikir kaynağı olduğu kadar, kültür ve sanat adamlarının da yol haritasıydı Tevfik Fikret. Savaşın, savaşların karşısında olacaktı hep, ama Osmanlı’nın savaşa girdiğini ne yazık ki görecek, yüreğine bir kor ateşi daha saplanacaktı doğduğu topraklara dair; bir bir hissedecekti Osmanlı’nın kayıp topraklarını. |
YARIN: ÇANAKKALE İÇİNDE SARI KIRMIZI HÜZÜN VE ‘BABA’ GÜNDÜZ KILIÇ
<haber-dikey:979331>