Hemingway 120 yaşında
Bir Amerikan yazarı olarak sanılanın tersine ‘tarafını’ hiç gizlemedi.
Mustafa Kemal Erdemol / Bi Dünya İnsanHâlâ capcanlı, yazdıkları okuyanda hâlâ hayranlık uyandırıyor. “Benim amacım ne gördüğümü ve ne hissettiğimi kağıda en iyi ve en basit şekliyle yazmak” dediğini okumuştum bir yerlerde. Onun basitlikten ne anladığını elbette bilemem ama eğer kastı meramını her yaştan insanın kolayca anlayabileceği biçimde yazmaksa bunu başarabildiğine edebiyat tarihi tanıktır.
Yöntemi kolay gibi görünse de Ernest Hemingway hiç de rahat yazan biri değildi derler. Yazılarının çoğunu yatak odasında yazdığı hatırlanırsa son derece rahat ortamlarda yazmaya alışkın biri olduğu düşünülebilir. İyi de ayakta yazmak da ne oluyor? Dinlendirmek için sadece ayaklarının konumunu değiştirerek saatlerce yazan biriydi. “Ne hissettiğini kâğıda en iyi ve basit şekliyle yazma” dediği buydu işte. O gün verimli bir çalışma günü ise eğer, en az yedi kurşun kalem tüketirdi. “En iyi ve basit şekliyle” yazdığı romanları, öyküleri Amerikan edebiyatının klasikleri arasındadır.
120 yaşında bir delikanlı
Bugün, doğum günü. 1899 doğumlu bu eşsiz yazar 120 yaşında. Ben onu yazdıklarıyla olduğu kadar, son derece renkli olan yaşamından ötürü de hep sevmişimdir. Renkli dediysem benim için böyle bu, aslında son derece trajiktir yaşamı. Nedeni, rahatsız bir ruha sahip olmasıdır. Bir Amerikan yazarı olarak sanılanın tersine “tarafını” gizlemememiş biriydi Hemingway. İspanya İç Savaşı’nı bir gazeteci olarak izlerken faşistler karşısında bir “cumhuriyetçi” olduğunu hep söylerdi örneğin. 1940’da yayımlanan büyük eseri Çanlar Kimin İçin Çalıyor’da, ki Büyük Castro’nun da en sevdiği romandır, Cumhuriyetçiler safında savaşan genç bir Amerikalı olan Robert Jordan’ın öyküsünü anlatır. Kitap savaş sırasındaki deneyimlerinden de yararlanarak yazılmıştır.
İspanya İç Savaşı’ndan sonra, 1942’de bulunduğu Küba’da, Franco ya da Hitler yanlısı kim varsa onlarla ilgili raporlar tutup ABD istihbarat birimlerine yolladığını öğrendiğimde, “durum” bana tatsız gelmiştir ama bunu büyük yazarın faşizm karşıtlığına verip rahatlatmışımdır kendimi. Daha sonra Sovyetler adına ajanlık yapıyor suçlamasıyla da karşılaşması hayatını hayli zorlaştırmıştır. ABD’de FBI’ı kuran, aydın düşmanı Edgar Hoover ile adamları büyük yazara karşı bu yönde suçlanmasına yarayacak delil peşinde koşarken hep yakın takipte tuttular onu. İntiharına giden süreci hızlandıran bir baskı olduğunu söylerler bunun.
Nazizm karşıtı bir yazar
Nazi karşıtı Fransız Direniş Hareketi’ne de destek vermiştir. Hareket’in Nazilere karşı düzenlediği bir operasyona liderlik edenin o olduğuna ilişkin ciddi bir iddia vardır, ki asla şaşırmam. Birinci Dünya Savaşı’nda askere alınmayan Hemingway’in, hiç sevmediğim avcılık tutkusu acaba bu reddedilmeye mi bağlıdır diye düşündüğüm de olmuştur. Adam öldürecek biri değildir kuşkusuz ama silaha aşırı düşkünlüğü en berbat tarafıdır ayrıca. Balık tutmayı severdi. 1935’de Bahama adalarında tuttuğu balıklara saldıran köpek balıklarına Thompson marka hafif makinelisiyle ateş açması tuhaflıklarından biridir. İşe yaramış mıdır peki bu? Tabii ki hayır, kan kokusunu duyan diğer köpek balıklarının daha çok toplanmasına yol açmıştır sadece. Ama iyi bir avcı olduğu genel kabul görür. 1938’de bir günde yedi kılıçbalığı tuttuğu bilinir. Bir de sadece onun gerçekleştirdiği bir başarısı(!) vardır; bir Ton Balığı’nı balığın bedenine hiç zarar vermeden yakalayan belki de ilk avcı odur.
Balık avcılığında değil kara avcılığında da iyiydi (Keşke olmasaydı), Çanlar Kimin İçin Çalıyor’u yazıp bitirdikten sonra eşini, çocuklarını yanına alarak gittiği bir avda dört yüze yakın tavşanı öldürdü. Doğa dostu olduğu söylenemezdi.
Keşke, mutlaka bir müzik aleti çalsın diye çırpınan, bu nedenle çello çalmayı öğrenmesi için Ernest’i bir yıl okula göndermeyen annesi bu çabasında başarılı olsaydı. Eli kalem ile çello tutan bir Hemingway olurdu, eli kalem ile silah tutan bir Hemingway yerine.
Ama tutkulu adamdı. Üç kez evlenip boşanmasına rağmen sevdiği kadınlara tutkundu. Diğer büyük eseri Silahlara Veda’da bir kahramanına “Ben diye biri yok. Senim ben. Ayrı bir ben çıkarma ortaya” dedirten Hemingway yarattığı kahramanı gibiydi gerçekten de. Silahlarına tutkundu. Kaza denilen, ancak öyle olmadığı ölümünden beş yıl sonra ortaya çıkan intiharında kullandığı tüfek, onlarca silahı içinde “tutku” derecesinde sevdiği tüfekti.
Çanlar Kimin İçin Çalıyor’da hem sevgiyi, hem umutsuzluğu karşılaştırdığında, sevgi lehine umutsuzluğu mahkûm eden bu büyük adamın neden intihar ettiğine akıl sır erdiremem. “Dünya güzel bir yer, uğruna savaşmaya değer” diyen birisi olarak, “uğruna savaşılacak” bir şey kalmadığına inanmış olmalı.
Silahlara Veda’da “insanın kaybedecek bir şeyi olmayınca, yaşam o kadar güç değildir” deyip de intihar etmek pek tuhaf. Kaybedecek bir şeyi yoksa, güç de olmayan yaşamdan neden koparır ki insan kendini?
Ama kendini öldürmeyle ölmüyor bazıları. Ölmeyenlerdendir. 120. yaşın kutlu olsun Hemingway