Hemen, şimdi, derhal...

Uluslararası PEN Başkanı John Ralston Saul "Türkiye'deki ifade özgürlüğü ihlallerine karşı bir an önce önlem alınmalı" diyor

cumhuriyet.com.tr

Türkiye’ye 70’li yıllardaki ilk ziyaretini hayal meyal hatırlıyor PEN Uluslararası Başkanı John Ralston Saul. Dün sabah Odatv davası öncesinde buluştuğumuzda ise yaklaşık bir haftadır bulunduğu İstanbul’da en çok Moda’yı sevdiğini, hatta bir yazar olarak orada yaşamanın zevkli olacağını söylüyor.

PEN’den 20 kişilik bir heyetle burada olmasının sebebi belli oysa: “Kanada’da da pek çok insanın kitaplarımı sevmediğine eminim, ama bu kitapları K. Kore ya da Meksika’da yayımlasam başıma gelecekleri biliyorum ve bu yüzden PEN’deyim, şimdi de İstanbul’da. Kendimi onların yerine koyduğumu sanmayın. Onlar acı çekiyor, ben değil. Ama benimle aynı sözü söyleyen birinin yanında olmalıyım” diyor.

 

‘Önce savaş’ saçmalık

- Yaklaşık bir haftadır Türkiye’desiniz. Buraya gelmeden önceki tespitlerinizle burada gözlemledikleriniz arasında farklılıklar oluştu mu bu süre içinde?

Ben pratik biriyimdir ve bana kalırsa Türkiye’de ifade özgürlüğü konusunda yaşanan sorunlar çok net. Terörle Mücadele Yasası çok geniş kapsamlı, bu yüzden fahişe, polis, hâkim, öğrenci herkes için kullanılabilir ve suiistimallere açık. Savaşı bitirmek için Terörle Mücadele Yasası’nı öne sürmek inandırıcı değil. Savaşı önlemek için “savaşmak”, önce savaşı bitirip sonra yasayı düzenleyeceğiz demek bir saçmalık. Net, şeffaf, sınırları belirgin bir yasanın oluşturulması için hiçbir engel yok. İkinci olarak da uzun süren, askıya alınan davalara karşılık sorun hâlâ ortada duruyor. Oysa durum, o kadar da karmaşık değil. Yasada düzenlemeler yapılırsa, o zaman ifade özgürlüğünü sınırlayan koşullar da ortadan kalkar. Yoksa iktidarın niyeti şüphe çeker. Birkaç günde burada edindiğim izlenim bu...

 

Uçuruma doğru

- Peki sizce niyet ne?

Bir yazar olarak pek çok spekülatif şey söyleyebilirim ama bizim işimiz böylesi tahminler üretmek, niyet saptamak değil. İnsan hakları konusunda uluslararası standartların ne olduğunu biliyoruz. Türkiye de bu standartlarla buluşmak durumunda. Türkiye, standartlarla buluşmamakta ısrar etse de, sürdürse de, biz bunu uluslararası ortamda dile getirmekten vazgeçmeyeceğiz.

- Önceki gün düzenlediğiniz basın toplantısında bugün yaşananları Türkiye’nin 90’lı yıllardaki ortamına benzetmişsiniz... Nasıl benzerlikler var sizce?

Aslında bir benzerlikten çok, o günlerdeki karanlık ortamı çağrıştırdığını söylüyoruz. Ortak nokta ise her geçen gün artan tutuklu sayısı. Kontrolden çıkabilecek bir durumun devamlılığı ürkütücü. Çünkü bir sonraki adımın uçurum mu, bir duvara toslamak mı olacağını kestirmek zor.

 

Belirsizlik ve otosansür

- Burada bir araya geldiğiniz yazar, yayıncı ve gazetecilerin anlattıklarından, gözlemlerinizden ortaya nasıl bir tablo çıkıyor?

Kaygılı olduklarını söylemek yanlış olmaz. Çünkü cezaevine giren yazarların sayısı gitgide artıyor. Yasa ve uygulaması net, şeffaf olmayınca yaşanan belirsizlik korku, kaygı ve aynı zamanda otosansürü de beraberinde getiriyor.

- Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, AB Bakanı Egemen Bağış başta olmak üzere, STK’ler ve pek çok yazar-gazeteci ile de buluştunuz geldiğinizden bu yana. AKP hükümetinin gittikçe sertleşen politikasında bir değişiklik olacağına dair gelişmeler olacağını düşünüyor musunuz yakın gelecekte?

Cumhurbaşkanı Gül, konumu gereği daha siyasetüstü bir yerde duruyor, bizi dikkatle dinledi ve yapılması gerekenleri uygun bir dille aktardı. İfade özgürlüğü ihlallerinin Türkiye’nin geleceğine darbe vurduğunu kabul etmesi önemli. Bugün Türkiye’deki iktidarın tartıştığı en büyük sorun sanırım yapılanlar, yapılması gerekenler ve yoldaki reformlar arasında sıkışıp kalmış olması. Biz “Bunları hemen, şimdi yapın, çünkü çok basit” diyoruz.

 

Uluslararası PEN'in Türkiye'ye çağrısı: Köklü bir reform gerekli

• Yazar, yayıncı ve gazetecilerin yargılandığı davalar hemen gözden geçirilmeli, bu kişilerden hiçbirinin kendi ifade ve örgütlenme özgürlüğünden meşru ve barışçıl bir şekilde yararlanması nedeniyle cezai kovuşturmaya uğramadığı kesin olarak tespit edilmeli.

• Yasalarca korunan ifade eylemlerinden ötürü tutuklanmış olan kişiler derhal salıverilmeli.

• Yazar, yayıncı ve gazetecileri dava etmek maksadıyla sık sık istismar edilen Terörle Mücadele Kanunu, özellikle 6. ve 7. maddeler, ifade özgürlüğünü koruma altına alacak biçimde köklü bir ıslaha tabi tutulmalı.

• Ceza Kanunu’nun, siyasi nitelikli meşru görüş ve beyanlara karşı mahkemelerce dava açılması için kullanılan maddeleri tashih edilmeli.

• Terörle Mücadele Kanunu ve Ceza Kanunu, Avrupa Komisyonu’nun geçen dönemde belirttiği gibi, “halkı şiddete teşvik etme ile şiddet barındırmayan fikirlerin ifadesi arasında açık bir ayrım” yapmalı.

• İnterneti konu alan yasa, ifade özgürlüğüne sınır getirmesi ve yurttaşların bilgiye ulaşma hakkını kısıtlamasından ötürü, Avrupa Komisyonu’nun geçen dönemde belirttiği gibi tashih edilmeli.

• Davanın görülmeye başlamasından önceki alıkonma süreci gereksiz olup uzun ve bezdirici davalar ile birlikte bertaraf edilmeli; zayıf temellere dayanan ithamların kullanılmasının önlenebilmesi için dava reddetmeye yarayan sıkı yöntemler getirilmeli, böylece Üçüncü Yargı Reformu Paketi’nde iyileştirmeye gidilmeli.