Hem haydut, hem AB düşmanı!

Prof. Dr. Haluk Kabaalioğlu’nun iki ciltten oluşacak özgeçmişinde bu ilk cilt “Uzunca Bir Curriculum Vitae”nin (İKV Yayınları) büyük bölümü mesleki anılarından oluşuyor.

Gamze Akdemir

- Bu ilk ciltte AB ve KKTC konusunda üstlendiğiniz kritik görevleri adım adım yazıyorsunuz. Başlıca kritik görevleriniz çerçevesinde sorarsam; devamı özetle nasıl geliyor?

Columbia, Pennsylvania, Virginia ve Brüksel Hukuk Fakülteleri’nde yüksek lisans öğrencisi veya araştırmacı olarak dört yılım geçti. Marmara Çağdaş İşletmecilik Programı’nın kurucu müdürlüğünün ardından 1984’te, Marmara Üniversitesi’nde AT Enstitüsü kurulması için yasa tasarısı hazırladım. 14 Nisan 1987’de tam üyelik başvurusu yapıldıktan iki ay sonra tek madde ile Enstitü kurulunca, Rektörümüz Prof.Dr. Orhan Oğuz beni müdür olarak atadı. Dokuz yıl sürdürdüğüm bu görevde yüze yakın yabancı uzman ve öğretim üyesi geldi. Çok sayıda kaliteli uzman yetiştirdik.

- AB ve İKV çalışmalarınız konusunda her şey nasıl başladı ve yol aldı?

Brüksel Üniversitesi Avrupa Hukuku yüksek lisans bursunu kazandım. Önce Avrupa Komisyonu’nun Sermaye Piyasası dairesinde sonra da Avrupa Konseyi Hukuk İşleri müdürlüğünde stajyer oldum. Döndüğümde İstanbul Ticaret Odası Genel Sekreteri rahmetli Prof.Dr. İsmail Özaslan beni İKV’ye gönderdi. Haziran 1980’de Almanya 5 Eylül itibarıyla bize vize koyacağını açıkladı. Bazıları vizenin askeri yönetim nedeniyle konduğunu savunur. Oysa vize kararı 12 Eylül’den dört ay önce alınmış ve yine 12 Eylül’den önce yürürlüğe girmişti. Temmuz ayında Saracoğlu beni Dışişleri’ne gönderdi. Vizenin anlaşmalara aykırı olduğuna ilişkin hukuki mütalaayı yazdım. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde dahi görüşüme karşı çıktılar. O tartışmaları da yazdım. 29 yıl sonra Adalet Divanı kararı ile haklı olduğum anlaşıldı.

- Kıbrıs’ta, Lefke Avrupa Üniversitesi Rektörlüğü döneminizde kendinizi nasıl bir ortamda buldunuz?

KKTC’de Lefke Üniversitesi rektörlüğüm döneminde “AB uzmanı” olarak adımız çıkmasına rağmen Kıbrıs’daki Avrupa Komisyonu Temsilcisi Büyükelçi ile uzun süren bir mücadelemiz oldu. Bir panelde sorularımı yanıtlayamayınca oturumu terk etti. Her gün ortamı karıştırmak için KKTC’ye geçen elçi, gelemez oldu, emekli ettiler. Seminerler düzenleyip anlattım. Gazetelerde yazılar yazdım. Toplantılara gidip tezleri anlattım. Baktım biz söyleyince ikna olmuyorlar, seminer düzenleyip yabancı hocalar getirttim.

- Ve Rum basını sizi “haydut profesör” ilan etti!

AB Büyükelçisi’nin doğruları söylemediğini anlattıkça, adam kızardı bozardı ve toplantıyı terk etti. Kıbrıs gazetesinde karşılıklı yazdığımız makaleler ve verdiğimiz röportajlarla iyice atıştık. Türkçe gazetelerden yapılan bazı yanlış tercümelerle “göz boyadığını” söylemem, “gözüne toz attı” gibi değişik şekillere çevrilmiş. Cyprus Mail’in “Kahvehane” sütununda “Türk profesörler aslında akademik değildir, ülke çıkarları için haydutluk da yaparlar” diye yazdı.

- Türkiye’de nasıl bir hava esiyordu?

Türkiye’de “Kıbrıs satıldı” gibi başlıklar çıktıkça adada soydaşlarımızın morali bozuluyordu. Buna karşı ikazlarda bulunmak istedim. Bir yandan da “Ver kurtul”cular vardı. Rahmetli Denktaş, Annan Planı döneminde “ada açıklarında petrol ve gaz var” dediğinde “yetmez ama evet”çiler ekranlarda gülerek alay ediyorlardı.

- Kıbrıs’ta Denktaş sonrası yönetim sizi neden AB düşmanı ilan etti?

Ben yapılan kandırmacaları bilimsel yönden çürütüyordum. AB fonlarından yararlanan bazı kuruluşlar beni AB düşmanı sanıyordu. Bazıları Cumhurbaşkanı olsa dahi anlamamış; aradan on yıl geçtikten sonra beni AB düşmanı olarak ilan etti. Kıbrıs’tan erken ayrıldım fakat döner dönmez “AB ve Kıbrıs” kitabımı yazdım. AB üyeliği söz konusu olunca iki toplumlu, iki bölgeli federal çözümün AB’nin uluslarüstü yetkileri nedeniyle geçerli olamayacağını anlattım. Çözüm konfederasyon olmalıydı.