HDP’den sert dilli diyalog çağrısı
HDP’li Pervin Buldan, İdris Baluken ve Sırrı Süreyya Önder’den oluşan İmralı heyeti, hükümeti eleştirerek süreçte yaşanan kilitlenmenin aşılması için diyalog çağrısı yaptı. Öcalan ile mutabakat sağlanan konuların hiçbir şart olmadan hayata geçirilmesini isteyen Önder, Erdoğan ve Davutoğlu’na “Heyete müdahale, kibir dili yol değil” yanıtı verdi.
cumhuriyet.com.trKobani eylemlerinden sonra kitlenen çözüm sürecinde HDP heyeti; hiçbir şart ve koşul olmadan Abdullah Öcalan ile mutabakat sağlanan konuların derhal hayata geçirilmesini talep ederken; “Çözüm sürecine mecbur ve mahkumuz” mesajı verdi. Hükümetinkullandığı dilin sürece zarar verdiğini bildiren heyet, sürecin hiçbir şeye kurban edilmemesi gerektiği vurgusunu yaptı. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun “HDP parti gibi davranırsa muhatap olmaya devam eder” sözlerine “Ne demek sen Anayasa Mahkemesi misin? Size mi kaldı had bildirmek?”yanıtını veren heyet, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın “Sabrın da bir sınırı var” sözlerine ise “Tam tersine en çok kamudüzeni bozuk olduğu ya da tehdit altında olduğu zaman görüşmeye ihtiyaç var. Heyetimize müdahale, kibir dili yol değil” karşılığını verdi.
HDP Grup Başkanvekilleri Pervin Buldan ve İdris Baluken ile HDP İstanbul Milletvekili Sırrı Sürreya Önder’den oluşan HDP İmralı heyetinin dün yaptığı basın toplantısında hükümete sert eleştiriler yöneltilirken, süreçte yaşanan kilitlenmenin aşılması için diyalog çağrısı da yapıldı. HDP heyeti adına
açıklama yapan Önder’in konuşmasındaki satır başları şöyle:
‘Kimse had bildiremez’
Davutoğlu, “HDP bir parti gibi davranırsa muhataplığımız devam eder” diyerek çok üsten, buyurgan, itici, barışı öncelemeyen bir dille partimiz üzerinden ahkam kesemez. Bu dili reddediyoruz. HDP’nin neye benzediğini belirlemek kimsenin haddi değil. Bunu Sayın Davutoğlu’na aynen iade ediyorum. Bizim tehdit ve baskıya karşı nasıl bir tepki vereceğimizi merak ediyorlarsa, bilmek isterlerse ya da unutmuşlarsa; çok değil, bundan iki yıl öncesine gitmeleri kafidir. Bizim üzüldüğümüz şey kaçırmak üzere olduğumuz, büyük endişe duyduğumuz barıştır.
‘Eski ezbere dönme eğilimi’
Hükümetle özellikle bu kritik eşikte alabildiğine özenli cümleler kurduk. Sayın Davutoğlu’nun söylediğine bakın: “Parti gibi olurlarsa.” Ne demek sen Anayasa Mahkemesi misin? Nereden karar verdiniz bizim parti gibi davranmadığımıza? Siz şirket gibi parti yönettiğiniz için olabilir mi bizim parti gibi davranmamamıza akıl sır erdirememeniz? Size mi kaldı had bildirmek?
‘Neden yayın yasağı var’
Ne zaman süreç belli bir yola girecek hal alsa, derin güçler... Bunlardan biri Bilgöl provokasyonuyla ortaya çıktı - hükümet yayın yasağı koydu. Buradan çağrı yapıyoruz. Hayatını kaybeden polis memurlarının üzerinden çıkan mermilerle, sizin orada öldürdüğünüz insanların silahından çıkan mermilerin balistiğini halka açıklar mısınız? Niye yayın yasağı konulur bir şeye? ‘Kobani Meclis’te araştırılmalı’ Kobani olayları Meclis tarafından araştırılsın. Kobani olaylarını araştıralım, barışın kilidi orada yatıyor. Nasıl başlamış, hangi aymazlıklarla bu noktaya gelmiş? Tam da barış sağlanırsa ancak o şartla kamu düzeni gerçekleşir.
‘Süreci kurban etmeye kimsenin hakkı yok’
Barış süreci için üzerimize ne düşüyorsa fazlasıyla yaptık, fazlasıyla da yapmaya hazır olduğumuzu açık yürekliliğimizle bütün kamuoyuna ilan ediyoruz. Bunu şeffaf bir zeminde barışla yan yana durmayacak bir dilden uzak durarak yapmaya hazırız. Seçim atmosferine girerken, barış sürecini kurban etmeye kimsenin hakkı yok. 2 yılda olgunlaştırdığımız diyalog var, bu çok kıymetlidir.
‘Tehdit dilini kullanmayın’
Olacak olanları hatırlamak istemiyorsak hiç dilimize almaya gerek de yok. Cumhurbaşkanına söylüyoruz: Bu söz olarak böylekurulduğunda tehdit dili olarak algılanıyor. Bu dille bir yere varılamayacağını bilen en iyi hükümet de bu hükümet. Tam tersine en çok kamu düzeni bozuk olduğu ya da tehdit altında olduğu zaman görüşmeye ihtiyaç var. Heyetimize müdahale, kibir dili yol değil.
‘Öcalan’a saygısızlık etmeyin’
Sayın Öcalan’a saygısızlık etmeyi aklınızdan bile geçirmeyin bir daha. Sayın Arınç “En çok da İmralı bu sürecin altında kalır” derken biz bu tehdit dilinin nerelere varacağını bilmeyecek kadar cahil değiliz. Barışı istiyorsak barış diline dönmeye mahkumuz. “Sürece mecbur ve mahkum değiliz” sözünün hiç edilmemesi gerekirdi. Sürece hepimiz insanlık adına hem mecburuz hem mahkumuz.