‘Hazırım’ dedi ve gitti

Müziğin son ozanlarından Leonard Cohen, ardında 14 albüm, unutulmaz şarkılar ve sayısız kırık kalp bırakarak 82 yaşında hayata veda etti.

Emrah Kolukısa

O meşhur “So Long Marianne” şarkısındaki Marianne Ihlen bundan birkaç ay önce hayata veda ettiğinde Leonard Cohen de çok vaktinin kalmadığını biliyordu. En güzel şarkılarının ilham kaynağı olan Marianne’a bir mektup yazmış ve “Ben de çok yakında arkandan geliyorum sanırım. O kadar yakından izliyorum ki seni, elini uzatsan dokunabilirsin elime... Hoşçakal eski dost. Sonsuz aşk, orada görüşürüz” demişti. Kim derdi ki randevu bu kadar yakın olsun. Son albümü “You Want It Darker” çıkalı henüz haftalar geçti. Albümle birlikte bir de tartışma başlamıştı hemen, “Cohen veda mı ediyor” başlıklı. Anlaşılan ediyormuş. Bir süredir ağır hastaymış ve kendini kaçınılmaz sona hazırlıyormuş. “Hineni, Hineni... I’m Ready my Lord” (Buradayım işte... Hazırım Tanrım) demesi boşuna değilmiş. 7 Kasım’da son nefesini veren babasının ardından 10 Kasım’da şu sözlerle duyurdu oğlu Adam Cohen kara haberi: “Babam, en iyi albümlerinden birini bitirmiş olduğunun farkında olarak, Los Angeles’daki evinde huzur içinde hayata veda etti. Son nefesine kadar da o kendine has mizahi üslubuyla yazmaya devam ediyordu.” Başka türlüsünü düşünebilir miydik zaten?

Şiir, müzik ve kadınlarla dolu bir hayat

21 Eylül 1934’te Kanada’nın Quebec bölgesindeki Westmount kentinde dünyaya geldi Leonard Cohen. Erken yaşta gitar çalmayı öğrendi ve Buckskin Boys adında bir folk müzik grubu kurdu. Aynı yaşlarda İspanyol şair Federico Garcia Lorca’nın şiiriyle tanıştı ve onun etkisiyle şiire yöneldi. Üniversiteyi bitirdikten sonra Ege’deki bir Yunan adasına, Hydra’ya gitti ve babasından kalan parayla orada 1500 dolara bir ev aldı. Hydra’da yaşadığı yıllarda ilk şiir kitabı olan “Flowers For Hitler”i, ardından “The Favourite Game” (En Sevilen Oyun) ile “Beautiful Losers” (Görkemli Kaybedenler) adlı romanlarını yayınladı. 60’lı yılların ortalarıydı ve dünya henüz “Suzanne”, “So Long Marianne” gibi müzik literatürünün klasikleri arasına girecek şarkılarla tanışmamıştı. İlk albümü Songs From Leonard Cohen 1967 yılında çıktı.

İki yıl sonra “Songs From A Room”, ondan iki yıl sonra da “Songs of Love and Hate” gelecekti. Kısa sürede ünlenmiş, hem bir kent ozanı olarak popülerlik kazanmış hem de dönemin müzik camiasında “şarkıcıların şarkıcısı” olmuştu. Judy Collins, James Taylor, Françoise Hardy ve Willie Nelson gibi isimler bu esrarengiz Kanadalının şarkılarını söylemeye başladılar hiç gecikmeden. O yıllardan kalan aşk şarkıları, kime sorarsanız sorun, Cohen’in yazıp söyledikleri anılmaksızın sıralanamaz. O şarkıları dinleyip de âşık olmayan kadın var mıdır sahi ya da o şarkılarla kız tavlamayan? 60’lı yılların büyük kısmını marianne ile geçiren Leonard Cohen’in de kadınlardan yana şansı hep bol oldu. Sayısız çapkınlığı bir yana, uzun ilişkilerinin biri biter diğeri başlardı. 70’li yıllarda ona iki evlat veren Suzanne Elrod ile, 80’li yıllarda Fransız fotoğrafçı Dominique Isserman ile ve 90’larda da Hollywood yıldızı Rebecca De Mornay ile aşk yaşadı. Hayatının son dönemlerinde vokalistlerinden Anjani Thomas ile anıldı. Yine de en sadık ilişkisinin Sharon Robinson ile 35 yıla varan dostluğu ve işbirliği olduğunu söylemek yanlış olmaz herhalde.

İnanç, Tanrı ve ölüm

Aşk şarkıları bir yana, Leonard Cohen’in dinle ve Tanrı’yla olan hesaplaşması onun belki de en unutulmaz şarkılarına yansıdı. “Hallelujah” muhtemelen Tanrı’ya dair yazılmış şarkıların en büyüğüdür. Onun da ötesinde Cohen’in inançla meselesi tüm hayatını da derinden etkiledi. Aslen bir Yahudi olan ve şabat geleneği hariç doğduğu dinle çok bağı olmayan Cohen dini tercihini Budizmden yana kullandı. Bir Zen Budistiydi (hatta keşiş olmuştu) ve 70’li yıllarda kısa bir dönem flört ettiği Scinetology’yi saymazsak hayatının büyük bölümünde Budist olarak yaşadı. Yine de Musevilikten kopmadığı 90’lı yılların ikinci yarısında anlaşıldı. 1996’da bir konserde “Yeni bir din aramıyorum, eskisiyle, Musevilikle mutluyum” demişti. Bir başka seferinde de İsa’ya övgüler dizdi “İsa’yı çok seviyorum. Bu dünyaya gelmiş en güzel insan olabilir o” diyerek. Tanrı ile olan hesaplaşması son albümü “You Want It Darker”da da bir hayli belirgin. Onunla doğrudan konuşuyor sanki bu sefer, yüzüne yüzüne söylüyor içindekileri. “Kartları sen dağıtıyorsan ben yokum oyunda” diyor, “Sen iyileştireceksen insanları, ben kırık dökük ve sakatım” diyor, “Hiç gelemeyen aşk için milyonlarca mum yanıyor / Daha karanlık olsun istedin / Alevi öldürdük” diyor. Hadi son noktayı burada koyalım, yas vakti artık. Leonard Cohen alevi öldürdü, isi bize kalsın.

'Hep saygılı, hep tutkulu...’

Cohen ya artık daha fazla dayanamayacağım dedi ya da son albümünde söylediği gibi “daha da mı karanlık olsun istiyorsun, alsana, alsana o zaman” dedi. Alçak gönüllü, etkileyici sesiyle acılarını ve sevinçlerini dibine kadar yaşamayı ve anlatmayı aktarmayı bilmiş biri... Sanki şöyle otursak hemen kanımız kaynıyacak gibi, ama o hep mesafeli duracak... Bizi dinleyecek ama söyleyeceklerini herkese söyleyecek, sadece bir kişiye değil.. Ama hep saygılı, hep tutkulu..... Konser sonunda seyirciye selam verirken fötr şapkasını çıkartan kaç sanatçı vardı ki zaten, Cohen’de gitti sayı iyice azaldı.... Toprağı bol olsun..

‘Güçlü bir şair olduğunu ispat etti’

Tıpkı David Bowie’nin “Blackstar”ı gibi, Leonard Cohen’in de “You Want It Darker” albümü “hoşça kalın” diyordu. Şarkılarının yanı sıra “Görkemli Kaybedenler” kitabıyla da çok ses getiren Cohen, ne kadar güçlü bir şair olduğunu ispat etmişti. Şayet Bob Dylan’a Nobel Edebiyat Ödülü veriliyorsa, Leonard Cohen’i Dünyayı Kurtaran Adam ilan etmek gerekir.