Hayvanlara sevgi, saygı...
“Hayvanlar hakkında hiçbir şey bilmediğimiz kesin,” diyor Florance Burgat. Haksız değil elbette; bu dünyaya biz bilinçli bir biçimde geldiğimizde, onlar çoktan kendi ölçülü yaşamlarını kurmuşlardı. Burgat’nın deyişiyle, “krallıklarını”. Bir Yabancıyla Yaşamak, kediler hakkında yazılmış en güzel kitaplardan biri, en azından, hayvanlarla “yazan” biri olarak, benim gördüklerim içinde. Burgat kedi yaşamını aşk, dostluk, iletişim, ritüeller, acımasızlık gibi alt başlıklar altında incelemiş ya, kuşkusuz, söz konusu kediler olunca bu başlıklar çoğaltılabilir. Sözgelimi, “imgeler” konuşulabilir ama o zaman hayvan yaşamına ilişkin sonu gelmez bir ormana da girilecektir elbette.
Faruk DumanBenim hayvan dostlarım hep çocukluğumda kaldı, köpeğimiz Co, kediler, tavuklar, horozlar ve dev hindilerle birlikte yaşıyorduk. Bütün bu hayvanların en uyumluları yine kedilerle köpeklerdi; akşam hikâyeleri başladığında, dışarıda, gecenin karanlığında yanımıza sokulur, anlattığımız hikâyeleri sabırla dinlerlerdi.
“Hayvanları konuşturma denemesi,” insanın hep aklından geçmiş, Burgat’ın söylediğine göre. Ama bu denemeler sonuç vermemiş elbette. Yine de, “bir konuşması eksik” deriz ya, onlarla aramızda iletişim başladı başlayacak gibidir.
Burgat, kendi kedisinden anekdotlar da koymuş kitabına, bunlardan biri çok ilginç: “Sadece bir kez cereyan etmiş olağanüstü bir vakada kedi Mitcho” bakın nasıl olağanüstü bir deneyim yaşatmış felsefeciye:
“Birkaç gün önce seyahat çantasını çıkarmıştım ama yola çıkmamıza henüz vakit vardı. Üçüncü gün, kutuyu ısrarla inceledi, olduğu yerde kalakaldı ve bana baktı. İşte o zaman inanılmaz bir şey gerçekleşti. Doğruca gözlerimin içine bakarak, yanıltıcı bir biçimde sesini perdeleyerek bir cümlenin tonlamasına öykündü. Sanki bana şu soruyu sorduğunu duydum: ‘Bu kutu neden burada?’”
Oysa, yine yazarın aktardığına göre, “Bize bakıyorlar diyebilir misiniz?” dermiş Rilke. “Bizim değersiz görüntümüzü retinalarının gerisinde bir anlığına da olsa barındırma lütfunda bulunduklarına hiç şahit olunmuş mudur?”
Gerçi, bu yorum ne kadar haklı bilemeyiz elbette. Hayvanların bizi görüntümüzle tanıdıklarından ben kuşku duymuyorum.
Yıllar önce, İstanbul’a ilk geldiğim yıllarda, Harbiye taraflarında bir evde oturuyordum. Üst kattaki yaşlı komşumuz ölüp de evi boşaltılınca, köpeği dışarıda yapayalnız kalmıştı. Kar yağıyordu. Hayvan sokak ortasında, kar altında gözlerini pencereye dikerek günlerce ondan, yaşlı adamdan bir kıpırtı beklemişti.
Tanıma, yakınlık ve dostluk duyma, “onun peşinden” gitme, bunlar elbette yalnızca görme duyusuyla ilgili değil ama, Rilke herhalde biraz da benlikten söz ediyor orada.
Bir Yabancıyla Yaşamak, büyük sevgiyle ve sonsuz saygıyla yazılmış bir kitap. Burgat, dostluk duygusunun karşılıksız yakınlıktan kaynaklandığını belirtiyor. Bu anlamda dostluk, aile içindeki ilişkilere de pek benzemiyor.
Neden derseniz, insan bir dostunu sürekli yanında tutmak ve onun tüm alışkanlıklarına katlanmak zorunda değildir de onun için. En önce, bu özgürlüğü ve benliğe ilişkin seçimleri dostumuza vermeliyiz.
Colette, bilindiği gibi, evliliğinden çok çekmiş. Bu yüzden de, evlilik yaşamından bıkıp usandığı için, büyük bir erkek kediyle yaşamayı tercih edeceğini söylermiş. Konuşma zorunluluğundan sıyrılmış oluyor böylece. Ayrıca tam ve tartışmasız bir dostlukla ev yaşamını taçlandırmış oluyor.
Gerçi, insanların ev hayvanlarının kölesi olduğunu savunanlar da var, bir biçimde, yaşamınıza dahil olduktan sonra, belki de, onun için çalışmak zorunda kalıyorsunuz. Ama, bana kalırsa, konuşmasız, sözsüz bir dostluk için bir parça kölelik iyidir.
Hayvanların sesi var, insansa, dili icat etti edeli sessiz. Bu bir tür geri çekilme ve bu dünyanın krallığını asıl sahiplerine verme isteği uyandırmalı sanki. İstedikleri yere girip çıkmalı, gözlerini kısarak, sessizce düşüncelere dalmalılar, bana kalırsa.
Bir Yabancıyla Yaşamak / Florance Burgat / Sel Yayıncılık / 64 s.