Haydi kadınlar spora!

Spor yapmak, karşılaşmalara katılmak, şampiyon olmak rekor kırmak kadının da hakkı.

Olcay Büyüktaş

Bir yılı aşkın süredir hepimizi bunaltan pandemi, kapanma.. derken neredeyse tüm ülkenin kilitlendiği futbol şampiyonluğu... Sonuç son maçlara kalmış, hatta ikinci yarılarda bile kimin şampiyon olacağı belli değil. Gerçi kimin olmayacağı belli... Neyse olay böyle cafcaflı bir hal alıp da hiç futbolla ilgilenmeyenler, mesela bizim gibi kadın cinsinin büyük bölümü bile ya eşleri ya oğullarıyla hakemlerin son düdüklerine kilitlendi. Ve bütün sezon daha şanslı görünen Beşiktaş şampiyon oldu. Bizim gibi cimbomlu olanların da keyifle tebrik ettiği şampiyonluk kutlamaları, pandemi ve kapanma ile sıkışmış yurdumuz insanı için güzel bir nefes oldu.

Peki, kadınların çalışma, izin, doğum, emzirme, evlenme, boşanma ve akla gelen gelmeyen bilumum haklarına ilişkin mevzuların yazıldığı bu köşede bu kadar lafı niye ettik? Çünkü spor yapmak, karşılaşmalara katılmak, şampiyon olmak rekor kırmak kadının da hakkı.

Netekim, kadınlar liginde de bu yılın şampiyonu yine Beşiktaş imiş. Kısa bir süre önce Turkcell Kadın Futbol Ligi 2020-2021 Sağlık Çalışanları Sezonu final karşılaşmasında Fatih Vatanspor'u 2-0 yenen Beşiktaş Vodafone, şampiyon olmuş ve 2021-2022 sezonunda UEFA Kadınlar Şampiyonlar Ligi'nde Türkiye'yi temsil etme hakkını kazanmış.

1993 YILINDA KURULUYOR

Aralık 1993'te yapılan Türkiye Futbol Federasyonu'nun toplantısında kadın futbolu liginin resmen başlatılması kararlaştırılıyor. Tamamen amatör takımların yer aldığı Bayanlar Ligi'nin ilk sezonunda 4 gruba ayrılan toplam 16 takım mücadele ediyor. 1994'ten 2003'e dek aralıksız düzenlenen organizasyon o sezon sonu feshediliyor ve üç sezon boyunca kadınlar futbol ligi askıya alınıyor.

2006-2007 sezonunda ise kadınlar ligi tekrar faaliyete başlıyor. 4 Mayıs 2011 tarihindeyse TFF bir kararla bayanlar futbolu yerine olması gerektiği gibi kadınlar futbolu tabirini kullanıma alarak ligin adını da Kadınlar 1. Ligi olarak değiştiriyor. 

FUTBOL OLMAK ZORUNDA DEĞİL

Normal koşullarda kadınların spor yapmasında, yarışmalarda yer almasında, okullarda bu tip faaliyetlere katılmasında hiçbir engel yok.. Hatta ta 1930'lu yıllarda bile kadın sporcuların uluslararası yarışmalara, organizasyonlara katıldığı görülüyor. Türkiye’yi Olimpiyat Oyunları'nda temsil eden ilk kadın sporcuların, 1936 Yaz Olimpiyatları'nda eskrim dalında yarışan Suat Fetgeri Aşeni ve Halet Çambel olduğu görülüyor. Oysa biz Halet Çambeli’i güzelim Akyaka’yı o karekterli mimari kişiliğe büründüren mimar Nail Çakırhan'ın eşi arkeolog ve bilim insanı olarak hatırlıyoruz. Ya da 1967-68 sezonunda kursu tamamlayan ve Zonguldak'ta hakemlik sertifikasını alan Drahşan Arda’nın FİFA'nın kabul ettiği ilk kadın hakem olduğu öğreniyoruz. Velhasılı kelam, kadın milletinin isterse Fizan’a gideceği gibi, istediği spor dalında istediği gibi mücadele edebileceğini görüyoruz.

HİÇBİR ENGEL YOK

Tamam toplumsal cinsiyet eşitsizliği, kadının spor deneyimini meşrulaştıran ideolojik süreç, kadın ve erkek arasındaki biyolojik farkın yarattığı erkek üstünlüğü düşüncesi filan gibi bazı kadınları spor alanında ikincil konuma atan düşünceler var. Cinsiyetler arası biyolojik farklılık, kadının erkek karşısında ikincil olma fikrine dönüşmesine hizmet de ediyor olabilir. Hatta “kadın sporu” ve “erkek sporu” gibi yatay tabakalaşma da zaman zaman söz konusu olabilir. 

Ancak teorik olarak da çoğunlukla pratik olarak da kadınların spor yapmalarına, bireysel ya da takım sporları yapmaları önünde aşamayacakları engel yok... 

Gerçi istatistikler, teoride engel olmasa da kadınların ikincil planda kaldığını ortaya koyuyor ama bunun şimdilik böyle olduğunu kabul etmek istiyoruz. Gençlik ve Spor Bakanlığı Spor Genel Müdürlüğü verilerine göre, ülkede lisanslı 3 milyon 261 bin 853 erkek, 1 milyon 646 bin 102 de kadın sprocu söz konusu. Ancak, faal sporcu rakamları epey düşük. Faal lisanslı erkek sporcu sayısı 433 bin 849 iken faal lisanslı kadın sporcu sayısı bunun yarısı kadar: 261 bin 849.

Türkiye’de kız çocuklarının spora katılımının artırılması ve sporda toplumsal cinsiyet eşitliği yaratılması son zamanlarda fazlasıyla üzerinde durulan konular arasında yer alıyor. Toplumsal cinsiyet duyarlılığını içerisinde barındıran çeşitli spor programları birçok ülkede başarılı sonuçlanıyor. Türkiye'de de durumun böyle olmaması için hiçbir neden yok. Zaten veriler bu konuda alınacak yol olduğunu gösteriyor. Spor Genel Müdürlüğü’nün kayıtlarına göre, lisanslı kadın sporcu sayısı, toplam lisanslı sporcu sayısının yüzde 33’ünü oluşturuyor. Yani reel verilere göre Türkiye’de her 3 sporcudan yalnızca 1’i kadın.

Ve Türkiye'deki 62 federasyondan 6'sında lisanslı kadın sporcu sayısı, erkekleri geride bırakmış durumda: Binicilik, buz pateni, cimnastik, dans, halk oyunları ve voleybol... Öyleyse haydi kadınlar spora!