Hayatı şiirle sevmek... Turgay Fişekçi'nin yazısı...
Cemal Süreya’nın çeviri şiirleri Sen Varsın Gecede adıyla yayımlandı. On dokuz şairden şiirler var kitapta. Cemal Süreya’nın bunca şiir, çeviri, yazı çizi arasında geçmiş hayatı da yaşamayı sevmek, onu daha da güzel kılmaya çalışmaktan başka bir şey değildir. Süreya çeviri şiirleriyle de şiir sevgisinin hayatın bütün alanlarıyla nasıl bütünleşebildiğini gösteriyor.
Turgay Fişekçi / Cumhuriyet Kitap EkiCemal Süreya sanatın özellikle de şiirin dünyaya güzellikler sunmak olduğunu en iyi bilen şairlerden biriydi. Nereden mi biliyorum? Yazdığı şiirler dışında deneme, eleştiri ve çevirileriyle de aynı güzellikleri insanlara sunmaya çalışmasından.
Çok ünlü bir şair olarak başka alanlarda ürün vermesine gerek yoktu Cemal Süreya’nın. Şiirleriyle ülkenin en sevilen şairlerindendi. Başka ülkelerde okunmak, tanınmak gibi istekleri de yoktu; böyle dünyevi başarılara gönül indirecek biri değildi. Kadıköy’de oturmak, haftada bir Cağaloğlu’na inip Gazeteciler Cemiyeti’nde arkadaşlarıyla buluşmak yeterli genişlikte bir dünya sağlıyordu ona.
Gazete dergi yazıları yazmak, dergiler yayımlamak onun en heyecan duyduğu işlerdendi. “Kaç dergi çıkardın?” sorusunu “17 dergi batırdım” diye yanıtlamıştı. Kimi için arabasını satmış, kimi için değerli bir kilimini ama hep “batırmış”.
Bir hikmeti olmalı bu kadar batağın. Kırk yılda kırk ev değiştirmiş olması bir ipucu olabilir. Kendi dışındaki şairlere kimsenin vermediği kadar önem verip, onlar üstüne yazdıkları. O yazıları okuyarak şiir nedir bilmeyen bir insan şiir sanatını öğrenebilir bir ölçüde. Bu tür yazılarından yapılmış seçmelerden oluşan Türkçe Bilenin İşi Rast Gider böyle bir kitaptır.
Ya Apollinaire’in askerlikteki yaka numarası? İşte onu bir tek Cemal Süreya bilir. O kadar içindedir şiirlerin de, şairlerin de…
ŞİİR ÇEVİRMEK
Cemal Süreya’nın çeviri şiirleri Sen Varsın Gecede adıyla yayımlandı.
“Şiir kendi diline de çevrilemez” diye bir söz vardır. Şiirin başka bir dil olduğunu anlatmak ister bu söz. Belli bir dilin sözcükleriyle kurulmuş bir yapının başka bir dilde karşılığının olamayacağını düşündürür.
Ama şiir sanatının temel özelliklerinden biri de büyüdür. Kendi dillerinde sözcüklerden büyüler yaratabilen şairler, başka dillerdeki şiirlere bakıp aynı ya da benzer bir büyüyü kendi dillerinde de yaratabilirler. Ayrıca şiir için demezler mi özgürlüğün deney alanı diye. İşte size şiir denen sonsuz yaratı alanı…
Cemal Süreya’nın şiir çevirileri ölümünden sonra derlendiğine göre demek bu çalışmalarını kitaplaştırmak gibi bir düşüncesi olmamış. Elli dokuz yıllık hayatında hoşuna giden kimi şiirleri Türkçeleştirmiş. Biz okurlara da öteki yaratılarına ek olarak bin bir tat ve hazla okuyacağımız bir Cemal Süreya kitabı daha kalmış.
19 ŞAİR, 34 ŞİİR
Çok değil, on dokuz şairden şiirler var kitapta. Lorca dışında hepsi Fransız. Soyadı sırasına göre sıralanmışlar. Oysa gelenektir, şairler doğum tarihlerine göre eskiden yeniye sıralanır. Kitabın içindekiler bölümünde de yalnızca şair adları var, şiir adlarının da olması gerekirdi. Kimi şiirler şairlerinden de ünlü olabiliyor. Otuz dört şiir içinde pek çok başka çevirileri olan ünlü şiirler var: “Mirabeau Köprüsü”, “Deniz Mezarlığı” gibi.
“Deniz Mezarlığı” demişken bu ünlü şiirin eski yıllarda Sabri Esat Siyavuşgil tarafından yapılmış kendi kadar ünlü bir çevirisi de vardır dilimizde. Yani 1940’lardan beri bilinir Paul Valery’nin bu şiiri; şiire konu olan mezarlığın da şairin doğduğu yer olan Güney Fransa’daki Séte kenti olduğu, kentin bu şiirle de ünlendiği ve şairin de ölünce bu mezarlığa gömüldüğü…
Son yıllarda bu kentte uluslararası bir şiir festivali yapılıyor. Ülkemizden bizlerin temsilcisi olarak bu festivale giden kimi arkadaşların yazdıkları izlenim yazılarını okuyorum. Valery’den ve “Deniz Mezarlığı”ndan söz edene rastlamadım.
Cemal Süreya oralara gidip görmese de o şiiri Türkçeye çevirmek için emek veriyor, oraya gidenlerin böyle bir olgudan haberleri olmayabilir mi? Şaşırtıcı bir durum benim için. Şair kendine değil, dünyaya bakan insandır benim bildiğim. Ayrıca Séte’de niye lahmacun arıyorsun kardeşim, oraya kadar gitmişsin, birine sor burda ne yenir diye koyarlar önüne lezzetli bir balık çorbası…
NEREDEN NEREYE
Nereden nereye geldik diyeceksiniz belki ama şiir böyledir, “tutar insana yaşamayı sevdirir”.
Oktay Rifat’ın ünlü sözündeki gibi, “Şiir olmasaydı, yaşama dediğimiz oluşun çarklarından biri eksilirdi. Belki kıyamet kopmazdı ama insanlar sevişemez, öpüşemez, beğenemez, yarınların yeni düzenine şiirli dünyanın hızıyla kavuşamazdı.”
Son günlerde sıkça ortaya dökülen kadınlara şiddet konusu sakın bu şiirin hayatlarımızda eksik oluşuyla ilgili olmasın…
Cemal Süreya’nın çeviri şiirleri içinde Apollinaire dokuz şiirle açık ara önde. Onu üçer şiirle Lorca ve Max Jacob izliyor. Ötekiler birer, ikişer. Çok sevdiğini ve etkilendiğini bildiğim Eluard’tan ise hiç yok.
Batı şiiri nasıl bir tutku olmuş, çağdaş şiirimizin yaratıcılarına. Lorca ne çok çevrilmiş söz gelimi, hepsi de daha parlak biçimde dilimize aktarabilmek için çabalamışlar bu ozanı. Ülkü Tamer’den Onat Kutlar’a, Cemal Süreya’dan Cevat Çapan’a, Sait Maden’den Sabri Altınel’e…
Cumhuriyet kuşağı ozanları (1930-1980) şiiri kendileri dışında da sevebildiler. Şiir yazdılar, şiir içinde yaşadılar. Şiir düşündüler, şiir çevirdiler. Çünkü şiir denen sanatın ne olduğunu neye yaradığını biliyorlardı. Ne devletle işleri oldu ne belediyelerle.
Cemal Süreya’nın bunca şiir, çeviri, yazı çizi arasında geçmiş hayatı da yaşamayı sevmek, onu daha da güzel kılmaya çalışmaktan başka bir şey değildir.
Bu şiirleri okurken şiirlerin anlattıklarını anlamaya, duymaya çalışmak kadar Cemal Süreya’nın neden bu işlerle uğraştığını da düşünmek bizlere hayata bakışlarımızda yeni pencereler açabilir.
Sen Varsın Gecede / Cemal Süreya / Derleyen: Emrah Serdan / Can Yayınları / 109 s. / 2020.