Hayat ve Oyun
cumhuriyet.com.trYıllar önce politikacılar yeşil renkli çuha masalarda üç toplu, klasik bilardo ile dinlenirmiş. Günümüzde çok renkli, çok cepli ve istekayla her vuruş sonrası doğru yerde konuşlanmaya dayalı yeni bir bilardo yayılıyor. İletişim çağının yöneticileri hayata çok benzeyen bu bilardoyu yakından tanımalı.
Hollandalı tarihçi Johan Huizinga’nın, dilimize “Kültür Olgusu Olarak Oyunun Doğası” adıyla çevrilen Homo Ludens (Oyuncu İnsan) denemesi, insan, eğitim ve sosyal roller kuramlarında yeni ufuklar açmıştır. Huizinga, hayatı baştan sona bir oyun olarak görür ve yorumlar. Hayata oyunla başlayan çocuklar, kazandıkları alışkanlığı / tekniği hayat boyu sürdürürler. Öyle ki, çocukluğun nerede bittiğini, ergenlik ve erginliğin nerede başladığını söylemek zordur. Bu yüzden, büyük eğitimciler okulöncesi dönemde ve okuldaki öğrenme sürecini oyuna dönüştürmeye, toplum mühendisleriyle yaygın eğitimciler ise oyun kuramını hayata uygulamaya çalışırlar.
Oyun ne değildir ki?
Picasso’nun sanat için söylediği gibi, oyun “ne değildir ki!” Yetişkinlerin oynadığı oyunlar konulu kitabı görmüş ama okumamıştım; şimdi elimin altında olmasını ne çok isterdim. Çocukluğumuzda örtülü masalar altında evcilik oynardık. Şimdilerde büyüdük ve bakın hayatta ne oyunlar oynuyoruz!
At yarışlarında bahis oynamak bazı toplumlarda kumar sayılsa da hipodromlar, stadyumlar kadar yaygındır. Üstelik “şikeli” bahis oynamak spora bulaşmıştır. Kimi yenerek kazanır, kimi yenilerek. Basında “ihaleye fesat karıştırmak’ olarak bilinen bir oyun vardır. Kimi oyuncular yüksek teklif verip ihale kaybederek kazanır ve oyunu yönetenlere pay verirler. Kumar, bazı ülkelerde yasaklanmasına karşın bazılarında güçlü bir turizm endüstrisi olmuştur. Bir talih oyunu olarak sunulan milli piyango bile, devlet bütçesinin bir gelir kaynağıdır: Bilet almazsan nasıl kazanırsın? Üç beş kişi kazanırken çoğu oyuncu umudun birkaç günlük kirasını öder. Ne var ki, kimi olasılık (istatistik) kuramcıları şans oyunlarından yetişmiştir. Çocukluk çağında bilmece-bulmaca; orta yaşlarda eğlence-dinlence olarak bilinen oyunlar, ileri yaşlarda söylenceye, emeklilik çağında tavla ve piştiye dönüşür. Kadınlar dostuna kahve pişirir, falına baktırmak için.
Geleneksel ortaoyunu yerini televizyon dizilerine bırakıyor. Dizi her mevsim yeniden başlıyor, genel istek üzerine. Tiyatro, oyun içinde bir oyundur. Oyuncular topluma eski oyunların yeni yorumlarını sunar. Perdeler açılır kapanır, oyunlar sürer. Ünlü oyuncu her türlü oyunu oynayabilir. Çalgıcılar “oyuncu” olarak da bilinir. Yalnızlar için televizyon oyunları keşfedilmiştir. Çapkın Don Juan ve Kasanova’lar aşka düşkün kadınlara oynadıkları zekâ oyunlarıyla ünlüdür. Akıl ve mantık oyunlarının şahı sayılan satranç, savaştan çok oyuna benzer. Rakibin erleri, subayları hatta komutanı esir alınır ama öldürülmez. Taşlar dizilir ve oyun yeniden başlar. Silahlı kuvvetlerde “harp oyunları”nı yöneten komutanlar, yargıçlara bu geleneğin bir “eğitim oyunu” ya da “oyunla eğitim” olduğunu anlatmakta güçlük çekerler.
Top oyunları
Golf ve hokey gibi soylu kentliler yanında en çok ilgi toplayanlar basketbol, hentbol ve futbol gibi tek toplu spor oyunlarıdır. Topu rakibin kalesine veya sepetine sokanlar sayı, en çok sayı yapanlar oyunu kazanırlar. İzleyicileri büyüleyen, kaleye veya sepete giren topun yandaş kitlelere cinsel bir boşalımı andıran üstün bir coşku yaşatmasıdır. Spor ahlakı iyi yarışana ödül verse de tribünler gol ister. Çok gol atanlar kahraman olur. Tenis ve voleybolda kale ve sepet yoktur; topu bir ağın üzerinden aşırtıp karşı alana düşüren sayı kazanır. Hokey, kriket, beyzbol ve bilardo gibi tek toplu oyunlarda sopayı ustaca vuranlar yıldızlaşır. Euro Sports kanalının son yıllarda ülkemize tanıttığı “çok toplu” bir bilardo oyunu var ki ana vatanında “snooker” (“nanik”), yabancı ükelerde “cepli bilardo” olarak biliniyor. Masadaki altı cebe en çok top atan oyunu kazanıyor. Ekrandaki açıklamada iki temel kural var. Kırmızı toplar bir, renkliler çok sayı. Ne ki her renkli toptan önce bir kırmızıyı cebe atmak şart. Oyuncu attığı sürece atıyor da, boşa atınca sırasını rakibe bırakıyor. Çok atan değil, her atıştan sonra beyaz topu uygun konuma getirebilen, yani doğru yer tutan kazanıyor. Büyük ustalar rakibine tek bir sıra ve sayı vermeden oyunu 147 ile kazanabiliyor. Her 147’li sonuç ülkemizdeki kaybeden 147’leri çağrıştırıyor: Her zaman “Yenmiş sayılır mı yenikler?”
Yıllar önce politikacılar yeşil renkli çuha masalarda üç toplu, klasik bilardo ile dinlenirmiş. Günümüzde çok renkli, çok cepli ve istekayla her vuruş sonrası doğru yerde konuşlanmaya dayalı yeni bir bilardo yayılıyor. İletişim çağının yöneticileri hayata çok benzeyen bu bilardoyu yakından tanımalı. Çünkü cebe çok indiren değil de her vuruştan sonra nerede duracağını hesap edebilen oyuncular kazanıyor. Yeni bilardo turnuvaları, Euro Sports’un 14. kanaldaki Türkçe yayınlarında izlenebiliyor.
Dikkat! Şike yorgunu futbol düşkünlerinde bağımlılık yapabilir.