Hayallere uzanan raket
Çağla Büyükakçay'ı sıralamadaki yerini korursa Amerika Açık Tenis Turnuvası'nda izleyeceğiz.
cumhuriyet.com.trÇağla Büyükakçay’ı yakalayıp röportaj yapmak zor. O profesyonel bir tenisçi. Kadın Tenisçiler Birliği (WTA) sıralamasında üst sıralara tırmanmak için dünyanın dört bir yanında turnuvalara katılan kadın tenisçilerden biri. Türk tenisi içinse çok önemli bir isim. Çünkü henüz 21 yaşında olmasına karşın elde ettiği başarıları geçen biri daha yok. Şimdiki hedefiyse sıralamada bulunduğu yeri yaz sonuna kadar koruyarak dört Grand Slam’den biri olan Amerika Açık Tenis Turnuvası’na (US Open) katılmak.
- Ukrayna’da kazandığınız turnuva Türk tenisi için bir ilk sanırım.
- Daha önce 25 bin dolar ödül seviyesinde yurtdışında turnuva kazanan tenisçi yoktu. Geçen hafta dünya sıralamasında 214'üncü oldum. Puanları korumak beni bir hayli zorluyor. Mesela US Open haftaya başlasa haziran ayındaki puanlarımla elemelere katılabilecektim. Şimdi topladığım puanları ve sıralamamı korumam lazım. Hiçbir garantim yok. Yine de bu sıralamada olmak bir ilk.
- Dünya sıralaması için hedefiniz nedir?
- Soyak’la anlaşmamda beş yıl içinde grand slam oynayabilecek yere gelmem gerekiyordu. Şimdi o anlaşma geçerli olsaydı son senemde olacaktım. Hedefim bu yıl içinde 200’ün altına inmek, en önemlisi uzun vadede grand slam’de ana tabloda oynayabilmek. Onun için de en az ilk 100 içinde olmak gerekiyor.
- Tenise nasıl başladınız?
- Adana’da spor okullarında başladım. Ailem tenis kulübüne üyeydi. Bana da “Biz her gün buraya gidip geliyoruz, sen de tenise başla” dediler.
- Peki yeteneğinizi ilk kim keşfetti?
- “Sen yeteneklisin, bu yolda ilerle” diyen olmadı ama yaz okulunda sürekli sivriliyordum, sonra beni oradan alıp daha büyüklerle antrenman yaptırmaya başladılar. Onların arasından da sıyrıldım. 13 yaşımda sabah erkenden kalkıp tenise gidiyordum, oradan okula, akşam da yine tenis oynuyordum. Bunu yapmak için çok sevmek lazım, küçükken sevdiğim için yapıyordum. “Tenisçi olacağım” diye bir kavram zaten Türkiye’de yoktu. İyi bir tenisçi olup “ABD’ye gidip okuyabilirim” diye düşünüyordum. Sonra Türkiye'deki turnuvalara katılmaya başladım, bütün yaş kategorilerinde bir numaraydım. Ben 14 yaşındayken ablam İstanbul’da üniversiteyi kazandı. Biz de annemle Adana'da şartlar kısıtlı olduğu için “İstanbul'a gidip bu işin peşine düşelim” dedik. En önemlisi 17 yaşımda sponsor buldum, öncesinde kafamda ABD'ye gitmek vardı ancak ABD’ye gidenlerin oyunları kötüleşmiş halde buraya döndüklerini gördüm.
- Ne gibi sıkıntılar yaşıyorlarmış orada?
- ABD’de onların ligini oynaman için sana antrenman yaptırıyorlar. Giderken benden çok ilerde olan ablalarımı döndüklerinde çok gerilemiş gördüm. Sonrasında ABD’ye gitmek istemediğime karar verdim. Çok yaşlı bir sponsorum vardı. İstanbul’a geldiğimde annem kendisiyle tanışıp durumumu anlatmıştı. Beni çok sevdi, “Bu kız çok yetenekli yaşı da küçük, destek olayım” dedi. Sedat Kutbay, Treksa markasının sahibi. Hem maddi hem manevi olarak, her sorunumda yanımdaydı, bana İngilizce dersleri aldırıyordu. Ona burada kalıp tenis oynamak istediğimi söyledim. Hayal kırıklığına uğradı. Sonra Soyak İnşaat ben 17 yaşındayken federasyona başvurup sponsorum olmak istedi. Asıl kararı sponsor gelince verdim. Dediler ki anlaşmana göre 20 hafta turnuva oynaman gerekiyor. Zaten bu profesyonellikte böyle... Antrenör tuttular. Çok ciddi bir karar vermem gerekiyordu.
- Profesyonel olunca hayatınız nasıl değişti?
- İlk yıl çok zorlandım. Sürekli evdeydim, ders çalışıyordum. Arkadaşlarımı, ailemi özlemeye başladım. Mental kısmı var bir de. Güçlü bir oyuncuyum ama her hafta turnuva oynuyordum, bir sponsorum olmuştu, antrenörüm benimle seyahat ediyor. Her başarısızlıkta hüngür hüngür ağlamaya başladı.
- Üzerinizde büyük bir baskı oluştu yani...
- İnsanlar bana bir şey demiyordu ama ben böyle bir insanım. Biri üstüme fazla düşüp de başarısız olduğumda onun için çok üzülüyorum. İlk iki turnuvada ilk turda yenildim, üçüncü hafta yine yenildim. Oturup ağlamaya başladım. Antrenörüm Ali Göreç “yapma daha çok gençsin” diye beni teselli etti. Yine de iyi bir sene geçirdim. 10 bin dolarlık turnuvada final oynadım. Bu yıl da iki ay Avustralya’da kaldım. Orada bir ay kalıp turnuvaları oynadım. Bu işi, seyahati çok seviyorum, bazen iki hafta evde kalınca sıkılıyorum. Avusturalya Açık’ta Marsel İlhan’ın maçını izledim ve çok etkilendim. Orada olmak için ben de savaşıyorum. US Open’a girersem muhteşem olacak. Eskiden benle dalga geçiyorlardı “kimse çıkamamış sen mi çıkacaksın” diye. l
Maç seyretmeyi sevmem
- Çocukluğunuzda zamanınızın çoğunu tenise ayırmış olmalısınız. Bu hobiyi paylaşacak arkadaş bulmak zor olmuştur.
- Ben maç seyretmeyi hiç sevmezdim. Hâlâ da çok fazla seyretmem, belki aynı turnuvada oynadığım bir arkadaşım varsa izlerim. Annem de hâlâ söyler “otur izle, bu senin işin” diye ama sıkılıyorum. Antrenmanım olduğunda arkadaşlarım “bir kere de gitme ne olur” diyorlardı, oyun oynayacak zamanım pek yoktu. Ancak ben böyle bir yaşamı seviyorum. Arkadaşlarım yaşamıma saygı gösterirdi.
- Yılın kaç günü yurtdışındasınız?
- Geçen yıl 22 turnuva oynadım. Daha çok iki hafta gelip bir hafta gidiyorum. Üç hafta kalıyorum, bir hafta geliyorum. Böyle daha rahat, uzun süre yakınlarımdan ayrı kalmıyorum.
- Sosyal yaşantınızı nasıl etkileniyor. Mesela erkek arkadaşınız ne diyor bu duruma?
- Erkek arkadaşım pek olmuyor tabii bu tempoda. Ancak çok işkolik birisi olacak ki size saygı gösterecek. Hele şu devirde “ben gidiyorum” deyip arkanı döndüğünde neler olduğunu ben bilmiyorum artık. Çok önemsemiyorum, çünkü çok hızlı yaşıyorum, her hafta bir yerde olduğumdan çok sosyal biriyim. İstanbul’a gelince tüm yorgunluğum gidiyor, gelir gelmez arkadaşlarımla görüşürüm. Antrenman dışında burada çok kalmıyorum, akşam sekizden önce de eve girmiyorum. Çünkü turnuva olduğunda zaten sabahtan akşama kulüpte oluyoruz. Kalan vaktimi arkadaşlarımla geçiriyorum. l
Spor lisesi olsa
- Eğitim sistemi sporcu adayları için çok uygun değil anlaşılan.
- Bu üzücü bir gerçek. Çocuklar 12 yaşında ya açık liseye ya da devamsızlığa anlayış gösteren bir okula gidiyor. Bu zihinsel gelişimleri için hiç de iyi değil. Ben şimdi liseyi zorla bitirerek Marmara Üniversitesi Spor Yöneticiliği Bölümü'ne girdim. Hadi en kötü özel tenis dersi verebilirim de, 12 yaşındaki çocuk ne yapsın?
- Okulda ne gibi sıkıntılar yaşanıyor.
- Bir kere devam zorunluluğu var. Çocuk okula gidiyor, ders çalışması lazım, antrenmanlar var, bir yandan sınavlar. Bir de eğitim sistemi çok zor. Sporcu turnuvaya gidip geldiğinde okulda boşluğa düşüyor. Spor lisesi olsa, iki saat antrenmana gidilir, iki saat ders yapılır. Bu şekilde eğitim sistemi spor yaşamını engelliyor.
- Türkiye’de tenis zengin sporu olarak görülür. Sizce böyle bir şey var mı?
- Çocukların tenise yönelmelerini ben de istiyorum ama tabii ki bir birikim gerektiriyor. Raket bir maliyet ya da kulübe üyelik. Ancak çok güzel getirileri de var. Türk tenisi dünyanın çok altında o yüzden en ufak başarınız dikkat çekiyor. Sponsorlar geliyor, belki para değil ama malzeme veriyorlar. Tenis sayesinde dünyayı gezdim. ABD’de burs alabilirsiniz en kötü. Tenisten para kazanmak zor ama Türkiye’de çok fazla tenisçi yok. İyiyseniz fark edilirsiniz.