Hayalet adam salgın güncesine ne yazardı?
Dostlar nerede? Verilen sözlere ne oldu? Girişilecek kavgalar vardı hani, dünya yaşanacak yere dönene dek sürecekti mücadele, şimdi… Şimdi kimselerle konuşmak mümkün değil.
Enver Aysever/Kurşunkalem1.
Gece gündüz birbirine karışırken, pencereden dışarı kaygıyla bakar insan. Sokaklar bomboş, sanki koca şehir terk edilmiş gibi, daha önce benzerine rastlanmamış ürkütücü bir tenhalık halindedir. Zaman, o bildiğimiz şekilde akmaz, dakikaların gıcırtılı sesi işitilir. Birinden yardım almak istersin de, imkânsızdır. Herkes bencil biçimde, kendi sığınağında yazgının ne göstereceğini beklemektedir. Kapı pencere en küçük bir boşluk kalmasın diye özen gösterilerek iyice kapanmış, her yer kilitlenmiştir. Salgın öylesine esir almıştır insanları, artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Günlük olağan işlerin düşü kurulur mu?
2.
Yürüyüş yapmak, deniz kenarında uzaktan geçen teknelere bakmak, bir dostla “şerefe” kadeh kaldırmak, sokaklarda çığlık çığlığa şarkılar söylemek… Yazlık evde, kapı komşusuyla çekirdek çıtlatmak, sokak hayvanlarına sarılıp beslemek, pazarcı esnafıyla uzun muhabbetler… Sıradan bir “merhaba”yı karşındakinin gözlerinin içine bakıp söyleyebilecek misin? Hava soğuktur artık. Mevsimden mi? Yok, değil. İç ürpermesi korkudan, yalnızlıktan, çaresizliktendir. Derdini kimselere söyleyemez insan. Bayram gelse, anacağının elini öpsen mesela… Olmaz. Yan binada oturan yaşlıları ziyaret yasaktır.
3.
Göğe doğru yükselen dualar neden kimseye huzur vermez ki? Artık kimseler tanrıya yakarmamaktadır. Nerededir bugün tanrı, kimin yanındadır? Bu cehennem hesap edilmiş miydi ki? Gemiler boş, otobüsler kalkmıyor, uçaklar bir daha havalanacak mı acaba, uçmakta olanları bir daha yere inecek mi? Yaşlılar telaşla, yüzlerini kapamış, utançla gizlenmeye çalışarak, bir hayalet gibi süzülüyor caddelerde. Peşlerinde güvenlikçiler. Utanıyor insanlar, yargılanıyor, lanetleniyorlar! Tanrı var mıdır bu şehirde? Bir daha insanı anımsayacak mı? Yoksa bunca kötülük karşısında gözlerini yummuş, sırtını dönmüş halde midir?
4.
Uzakta sevgilin saçlarına dokunurken, elinden düşer tarağı. Aynada karşılaştığı yüzüne hayretle bakar. Nerde o sevinç, özlem, gülen gözler, aşkla çiçeklenen umut, gülümseyince tüm güzelliğiyle açığa çıkan o hatlar. Sevişmek hayal bir daha… Kimse kendinde değildir. Aniden bir haber gelir, çay bardağı kırılır, darmadağın olur evin ortasında. Yüzleri maskeli, elinde kalın eldiven, görüntüsü ürkütücü görevliler bir evden ceset çıkarıyorlar işte. Elinde kurşunkalem yazmaz olmuştur. Israr edersen kendi bildiğini söyler. Tünelin sonu karanlıktır. Kimseye umuttan söz açmıyor diye kızamazsın. Perdeni çekmek en iyisi değil mi? Hangi perde hakikati gizler?
5.
Adamlar konuşuyor ekrandan… Boncuk boncuk terliyor biri. “Önlemler alındı, korkmayın, birlikte aşacağız” diyor. İnanmıyor sözlerine. Sonra, bir sayaç var, her an artıyor ölümler! Rakamlardan biri olacaksın, biliyorsun. Kısa zaman sonra belki. Neden senin kapın da çalınmasın, sevdiklerinin… Huzurevini terk etmiş bakıcılar, askerler baskın yapmış yatağında ölü bulunan onlarca yaşlı, büyük temizlik gerek… Naylon kefenlere sarılı insanlar, hızla, bir daha ayağa kalmasınlar diye gömülüyor. Beton dökülüyor üstlerine. Bir daha anımsanmamak üzere, veda bile edilmeden terk ediliyorlar toprağa. Toprak sevgili değil mi, ana değil mi? Güvenmek lazım. En ufak bir öksürük, hafif, gerginlikten doğan ateş tedirgin ediyor seni. Ev hem geniş, hem dar… Büyüyen yalnızlık, ürküten tenhalık…
6.
Hekimler gözyaşlarını saklıyor. Haberlerde artık soluk almanın olanaksız olduğu söylendi. Bir şehir, koca dünya boğuluyor. Sevdikleriyle vedalaşamadan, yapayalnız ölüme terk edilen insan görüntüleri. Hayata tutunmak, ayakta kalmak, bir yudum suya ulaşmak, ısınmak, barınmak ne kadar güç, ne denli önemliymiş meğer. Haberler hep kötü. Ölümler ardı ardına. Eline kitap alsan olmuyor. Uykular korkulu. Vazgeçiyorsun, perdeyi aralasan, sokağa baksan. Silik bir sokak lambası, artık kendini bile aydınlatamaz halde. Hayalet insanlar tek tük. Neden tanrı terk etti ki insanlığı? Hadi seninle işi yoktu da, ya sürekli onun için yaşayan kullarını niye? “Bugünleri yazmak lazım” diye geçiriyorsun içinden… Neyin tanıklığı bu?
7.
Dostlar nerede? Verilen sözlere ne oldu? Girişilecek kavgalar vardı hani, dünya yaşanacak yere dönene dek sürecekti mücadele, şimdi… Şimdi kimselerle konuşmak mümkün değil. Telefonlardan birbirine selam veren insanlar, her an gelen iletiler, sinir bozan uyarıcılar art arda. Faturalar dağ gibi. “Param var mıydı?” diye düşünüyorsun bir an. Para… Yazlık tutma meselesi ne oldu? Seyahat düşleri… Daha sevdalara yer açılacaktı… Kahkahaları duyuyorsun, kulak çınlatan cinsten… Aklını kaçıranlar bir bir önünden geçiyor. Son umut balkonlardan sokaklara boca ediliyor alkışlar… Hep yorgunsun… Çocuğunun üstünü örtmeye giderken hem sessizsin, hem uzak… Ona dokunmak, öpmek bile yasak…
Camus: “Şunu belirtmek gerekir, veba sevme gücünü ve hatta dostluk duygusunu herkesin elinden almıştı. Çünkü aşkın biraz olsun geleceğe gereksinimi vardır ve bizler için kısa anlardan başka bir şey yoktu artık.”
Kitabı kapıyorsun sonra…
Kapak fotoğrafı: Vedat Arık