Hayal perdesinde bir asır

12 Eylül yaklaşırken siyasal filmler de patlama yapar. İçerdeki Güney’in senaryolarını Zeki Ökten ya da Şerif Gören çekerler. Yavuz Özkan’ın “Maden”i, Erden Kıral’ın “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve “Hakkâri’de Bir Mevsim”i, güçlü siyasal sinema zirveleridir.

Atilla Dorsay

Türk sineması 100 yaşında. Ne mutluluk!.. Tüm ulusal sinemalar gibi bizim de Yedinci Sanat’ta yüz yıla ulaşmamız bir olay sayılmalı.

Genelde kabul gördüğü gibi, her şey Fuat Uzkınay’ın Kasım 1914’te çektiği “Ayastefanos Rus Abidesinin Yıkılması” adlı belge-filmle başladı. Sonrasında, tüm o savaş, isyan, devrim yıllarında çok yavaş gelişti. 20’lerde gelen ve 17 yıl tek başına kalan bir Muhsin Ertuğrul’dan en azından “Bataklı Damın Kızı Aysel”, “Bir Millet Uyanıyor” gibi filmler hatırlanabilir.

GEÇİŞ DÖNEMİ

40’lardan itibaren bir geçiş dönemi yaşandı. Yine tiyatrodan gelen bir avuç isimle... Ve Faruk Kenç, Şadan Kâmil, Baha Gelenbevi, Şakir Sırmalı, Orhon M. Arıburnu, Aydın Arakon gibi adlarla... Sorun, bu filmlerin çoğunun kayıp ve artık görülemez oluşudur. Kalan bir avuç filme dört elle sarılmalıyız!..

GERÇEK SİNEMACILAR

50’lerde artık Gerçek Sinemacılar dönemi başlar. Lütfi Akad’ın “Kanun Namına”dan “Öldüren Şehir”e, “Beyaz Mendil”den “Yalnızlar Rıhtımı”na her biri değişik bir kapıyı açan filmleri, Atıf Yılmaz’ın “Gelinin Muradı”, “Bir Şoförün Gizli Defteri”, “Ala Geyik” veya “Karacaoğlan’ın Kara Sevdası”ndaki araştırmacılığı, Osman Seden’in “Düşman Yolları Kesti”den “Namus Uğruna”ya çok iyi kotarılmış “tür filmleri”, Memduh Ün’ün Yeşilçam’ın belki en iyi özeti olan “Üç Arkadaş” başyapıtıyla...

ASIL YEŞİLÇAM

Ama asıl Yeşilçam 60’larda oluşur. Köyden kentlere çığ gibi artan göçün oluşturduğu büyük seyirci kitlesi, iyice geç kalan TV, kapak yarışmalarından gelen yeni yüzler... Fonda ise 27 Mayıs’ın getirdiği yeni anayasa ışığında kanatlanan sol görüşler, perdeye getirilen emekçi hakları, Batı’dan ithal de olsa biçimcilik arayışları...

Ayrıca Sinematek ve Türk Film Arşivi kurulmuş, dergiler ve de tartışmalar ivme kazanmıştır. Lütfi Akad “Hudutların Kanunu” ve “Kiralık Katil”le Yılmaz Güney’i tanıtır; “Ana” ile başlayıp “ulusal aşk filmimiz” olan “Vesikalı Yârim”den geçerek bir Şoray üçlemesi çeker.

Yılmaz Güney, “Bir Çirkin Adam” ve “Seyyithan”la yönetmenliğe geçer. Atıf Yılmaz ticari filmlerle “Yarın Bizimdir”, “Erkek Ali”, “Ahh Güzel İstanbul”, “Toprağın Kanı”, “Balatlı Arif” gibi iddialı filmleri sıralar.

NE YILLAR!

Metin Erksan art arda “Yılanların Öcü”, “Susuz Yaz”, “Sevmek Zamanı”, “Kuyu” gibi gerçekçilik zirveleri imzalar. Yeni gelen Halit Refiğ ise Kemal Tahir esinli bir Ulusal Sinema tezi geliştirir ve tezini “Gurbet Kuşları”, “Haremde Dört Kadın”, “Bir Türk’e Gönül Verdim” gibi filmleriyle örnekler...

Ayrıca Ertem Göreç’in “Karanlıkta Uyananlar”, Duygu Sağıroğlu’nun “Bitmeyen Yol” gibi emek filmleri, Erdoğan Tokatlı’nın bir Yeni Dalga örneği gibi pırıldayan “Son Kuşlar”ı. Ne yıllar!

TUHAF BİR BİREŞİM!

70’ler bir gariptir. 12 Mart’ın estirdiği fırtına içinde, Güney siyasal içerikli değişik filmlerle başı çeker: “Umut”, “Acı”, “Ağıt”, “Baba”, “Umutsuzlar”, “Arkadaş...”

Akad o hengâmede ünlü göç üçlemesini kotarmayı başarır: “Gelin/ Düğün/ Diyet.”

Edebiyat destekli çıkışlar görülür: Süreyya Duru’nun Bekir Yıldız ve Vedat Türkali’yle işbirliğinden “Bedrana”, “Kara Çarşaflı Gelin” ve “Güneşli Bataklık”. Feyzi Tuna’nın Osman Şahin’le işbirliğinden “Kızgın Toprak...”

Yeni başlayan Beyaz (İslami) sinemadan gelen, başta “Memleketim” olmak üzere Yücel Çakmaklı filmleri. Başlı başına bir ekol olan Arzu Film ve Ertem Eğilmez imzalı unutulmaz güldürüler ve aile filmleri. Bir fenomen olan Hababam Sınıfı serisi, Kemal Sunal filmleri.

Ve bunlara eşlik eden ve yıllar süren o utanç verici seks filmleri. Ne tuhaf bir bireşim!..

SİYASAL PATLAMA

12 Eylül yaklaşırken siyasal filmler de patlama yapar. İçerdeki Güney’in senaryolarını Zeki Ökten (“Sürü”, “Düşman”) ya da Şerif Gören (“Endişe”, “Yol”) çekerler. Yavuz Özkan’ın “Maden”i, Erden Kıral’ın “Bereketli Topraklar Üzerinde” ve “Hakkâri’de Bir Mevsim”i, güçlü siyasal sinema zirveleridir.

Ama artık 80’ler gelmiştir. Politika gündem dışıdır ve sinema en saf haliyle bireye, en çok da kadına yönelecektir. Atıf Yılmaz özellikle Müjde Ar’la “Ah Belinda”, “Adı Vasfiye” vb. güzel filmler çeker. Ömer Kavur, başta “Anayurt Oteli”, filmleriyle büyük iz bırakır.

Tunç Başaran, İrfan Tözüm, Bilge Olgaç, Başar Sabuncu, Barış Pirhasan, Nesli Çölgeçen, Yusuf Kurçenli, Zülfü Livaneli, Şahin Kaygun dönemin diğer ilginç yönetmenleridir.

Yavuz Turgul ise “Muhsin Bey”, “Gölge Oyunu”, “Eşkıya” vb. filmlerle eski Yeşilçam’la yeni sinema arasında köprü kurar.

YENİ BİR SİNEMA

90’ların büyük bunalımından sonra, artık yeni bir sinema doğar, yeni “auteur”ler yetişir. Zeki Demirkubuz, Nuri Bilge Ceylan, Yeşim Ustaoğlu. Derviş Zaim, Reis Çelik, Reha Erdem, Semih Kaplanoğlu, Tayfun Pirselimoğlu, Cemal Şan, Ümit Ünal...

Komediden sanata doğru hızla evrilen Yılmaz Erdoğan, Ata Demirer, Cem Yılmaz... Arzu Film ekolüyle çağdaş sinemayı sihirli bir köprüyle bağlayan Çağan Irmak...

Popüler sinemanın düzeyini yükselten Tolga Örnek, Onur Ünlü, Yüksel Aksu. Ve dışarda yaşasalar da bizimle kültürel bağlarına sımsıkı sarılan Fatih Akın ve Ferzan Özpetek...

Ve sinemamız, Yılmaz Güney-Şerif Gören’in “Yol”undan 32 yıl sonra, Nuri Bilge Ceylan’ın “Kış Uykusu” ile Cannes Film Festivali’nde bir kez daha Altın Palmiye ile taçlandırılır. Bundan güzel 100. yıl armağanı olur mu?