Hayal kurmaya bile zamanı yok!

Fazıl Say 21 Aralık Cumartesi akşamı Volkswagen Arena’da “Su ve Umut” temalı konseriyle İstanbullularla buluşuyor. Şef Murat Cem Orhan yönetimindeki Fazıl Say Festival Orkestrası’nın eşlik edeceği konserde Fazıl Say, “Su” piyano konçertosunu ve “Umut” senfonisini seslendirecek.

Şermin Topçu

 Konser öncesi sanatına hepimizin hayran olduğu Fazıl’ın sıradan bir insan olarak nasıl ve neler yaşadığını, niye yorgun, niye küskün, ama neden hâlâ inatla böyle bir insan olmaya devam ettiğini, özel kaynaklarından da ulaştığı bilgilerle Şermin Topçu yazdı.  

PİYANOSUYLA SEVİŞEN ADAM

 Fazıl’ı anlatmaya başlarken 90’larda Güneri Civaoğlu’nun bir TV röportajında “Fazıl sen piyanoyu çalmıyorsun, adeta piyanonla sevişiyorsun” yorumu üzerine kocaman gülüşüyle “Evet sevişirim!” demesi geldi aklıma. Piyanosuyla sevişen adam, özelinde nasıl bir insandı, nasıl bir Fazıl? Piyanosundan başkasına, hayatla sevişmeye sıra gelmiyor muydu? Geldiğinde ne yapıyordu? Sanatçı, başka tür bir insandır. Dışarıdan dünya tatlısı görünür ama içinde kopan fırtınalardan çevresine dünyayı dar eder. Fazıl da böyle miydi? Fazıl’ın yakınlarıyla arası nasıldı? Ne yer, ne içer, ne giyerdi? Sağlığına dikkat eder miydi? Hepimizinkinden farklı bir dünyadan, bahşedilmiş yetenekle donatılmış birisi olunca hakkında olumsuz bir şey düşünmek zaten imkânsız. Herkesin sanatını takdir etmesinin yanı sıra, ailemizin çocuğu gibi görüp sevdiği “insan” Fazıl’ı soruşturmak, yakınlarını konuşturmak kolay olmadı. 

MİSAFİR SEVER

 Nişantaşı Topağacı’ndaki, iki dairenin birleştirilmesinden oluşsa da, mütevazı apartman katı, önü küçük bir bahçe olan evi dolar taşar, konserlerinden sonra misafir ağırlamaya bayılır. Özellikle Fenerbahçe’nin maç günlerinde sofralar hazırlar, dostlarıyla bağıra çağıra maç seyrederler. Takımı yenildiğinde, her erkek gibi çocuklaşıp küsen, yüzü düşen Fazıl, “Öff yaa” diye isyan eder. Ama ne Fenerbahçe’sinden ne Manchester United’dan hiç vazgeçmez. Dostlarının şeker adamı Fazıl, özel ortamlarda ince esprileriyle de kırar geçirir. Ama etrafında o esprileri kavrayacak zekâda insanlar olmasına da özen gösterir. Ne ki o ortamda bile evinin en muhteşem parçası Steinway piyanosunu gösterip de “Hadi bize piyano çal” denildiğinde durum değişir, çalmaz. Başkalarının çaldığı piyanoyu ise, keşfedilecek genç bir yetenek değilse, dinlemez. Tek istisna hariç: Komşusu Çiğdem Erken. Zira Çiğdem Erken’in piyanosu Fazıl’ın yatak odasının üstünde konumlanmış, Fazıl’ın piyanosu da Çiğdem Erken’in yatak odasının altında. Bazen yattığı yerden komşusunun çaldığı piyanoyu dinliyor, bazen de Çiğdem Erken yatağından Fazıl’ın piyanosunu dinliyor. Komşuluk şansı bu olmalı; yattığın yerden Fazıl Say’ı dinliyorsun. 

Fazıl’ın kalbi her dem dostları için çarpar. Onlara iyilik yapabilmek için elinden geleni hiç esirgemez. O yüzden dostları (ki en çok yanında gördüklerimiz Selçuk Yöntem, Hasan - Simin Arat, Yekta Kopan) “kocaman gülüşlü adam” der kendisine. Zaten gülmeyi de çok sever; “aniden ve sebepsiz gelen gülme krizlerine şaşılmasından yorgun”. Instagram’da bulduğu piyano çalan goril videosuna taktığını, aralıksız defalarca izlediğini eşi Ece Dağıstan Say paylaşmıştı. O videoyu defalarca izleyip kahkaha atan çocuk hali o kadar sevimliydi ki, dostları ona yaklaşan 50. yaş doğum günü için bir oyuncak goril hediye ettiler! 

Her şeyin hem güzelini hem de kalitelisini ister. İştahlıdır, sushi, kebap, haydari, kuru fasulye sever ama iyisini, kalitelisini, kötüsüne tahammmül edemez. İçki olarak da viskinin en kalitelisini sever, iyi içer. 

Günlük hayatta ne yapar? Fazıl elinde kâğıt-kalem sürekli nota yazar. Hiç boş durmaz. Nota kâğıtları kendisinin mütemmim cüz’ü, yazdıkça rahatlar. İçi dışı müzik ve nota olan bir sanatçı başkalarının müziğini dinler mi? Evet. Keith Jarrett dinler, Sting dinler, Björk dinler. Çok iyi bir babadır, çok sevgi dolu ve saygılı bir eştir. “365 günün 300’ünü yollarda geçiren” yoğun bir insan olmasına rağmen sevdiklerine zaman ayırır. Ahde vefayı çok önemser. Hayatına dokunan hiç kimseyi ihmal etmez. 

Her zaman çok şık giyinir, stil sahibidir. Uzun yıllar Japon modacı Shanghai Tang koleksiyonlarını giymeyi tercih etti. Son sahne kıyafetlerini ise Arzu Kaprol tasarladı ama stili değişmedi. 

SOSYAL MEDYA YÜZÜNDEN MAHKÛM OLDU

Sosyal medyayı seviyor. Elbette sosyal medyayı fenomen olma hedefiyle kullanmıyor. Fazıl düşünüyor ve fikirlerini ve ne mutlu bize ki, duygularını paylaşmak istiyor. Yoğun sosyal medya kullanımı tamamen bu amaçlı. Bir ara ünlü ressamların resimlerini hiç üşenmeden ayrıntılı açıklamalarla paylaştı, millet sakladı, koleksiyon yaptı. Ama bir tweet’i “RT” yaptığı için yargılandı ve ceza aldığını da unutmadık; Her yönetimin bir hınç alma biçimi var maalesef. O zamandan beri Twitter’ı bıraktı, resmi Instagram hesabını ekibi ustalıkla yönetiyor. Kendisi de özel hesabından özel paylaşımlar yapıyor. Ama eşi Ece Dağıstan Say’ın giderek sanat niteliği ağır basan fotoğraflarıyla Fazıl’ı izlemek ayrı bir keyif oluyor. 

‘ŞAHIS YORGUN’

“365 günde 140 konserde hayat enerjisini akıtan”, bunun için hayatı yollarda havaalanlarında, trenlerde, garlarda, otel odalarında geçen, bu yolculuklarda en çok kıtalararası saat farkından dolayı sıkıntı ve yorgunluk yaşayan Fazıl sahneye çıkmadan önce ne yapar? Perde gerisinde volta atar. Arada perdeyi aralayıp seyirciyi izler, içine çekip özümser. 

Seyircisine sevgisi sonsuz ama konserlerde telefon kullanılması kırmızı çizgisi. Çalan telefonu affetmiyor. Gönüllü çıkıp gönülleri fethettiği Aziz Nesin’in 100. yaş günü kutlamasında yemek servisine izin vermişti ancak telefon konusunda kuralını bozdurmamıştı. 

Sağlığına pek özen gösterdiği söylenemez. Yürüyüş yapıyor ama spora vakit bulamıyor. Piyano duruşundan ötürü sırt ağrıları çekiyor. Peki kırgınlıkları yok mudur? Yaralanmaz mı? “Şahıs niye yorgun?” En son paylaşımlarında İngiltere’den vize alma konusunda çektiği sıkıntıyı şikâyet ediyor. Türkiye Cumhuriyeti, ülkesinin bayrağını dünyada onurla dalgalandıran bu ünlü sanatçısına vize alma sıkıntısı çekmeyeceği bir unvan ve özel pasaport veremiyor mu? Vermiyor mu? Bu devletin, yöneticilerinin dünyada ayakta alkışlanan bu çok özel sanatçısını koruması, kollaması gerekmez mi? 

Neyse ki Fazıl, son yıllarda sadece piyanosuyla değil, Ece’yle de beraber. Onu çok seven, yolunda ve yanında beraber yürüyen, çok özel, çok güzel bir genç kadın. Fazıl’ın yüzü de artık daha çok gülüyor. Hayatında kızı Kumru’dan başka ona özen gösteren bir kadın, bir hayat arkadaşı var. Başka da bir şeye ihtiyacı yok zaten... Bir de biz müziğini ve onu çok sevenler ki hiç az sayılmayız!