Hasbelkader mahalle solcusu bilinçli bir çöp toplayıcısı

“Bu soyadla holding sahibi olmam lazımdı ama çöp toplayıcı oldum” diye gülüyordu, konuşmamızın sonunda. Ali Mendillioğlu. Türkiye genelinde binden fazla üyesi olan Geri Dönüşüm İşçileri Derneği’nin eski başkanı. Şimdi ise CHP Beyoğlu Belediye Meclis üyesi. Serde “hasbelkader mahalle solculuğu” var.

Özgür Mumcu / Cumhuriyet

Ankara Dikmen solcu mahalle. Ali Mendillioğlu da Öveçler’de yazlık sinemanın olduğu yerdeki top oynadıkları arsada tanışıyor solculukla. Aslında solcularla. Mahalleden büyüklerle top oynanıyor çünkü. Okula da topluca onlar götürüyor mahallenin çocuklarını. “Onlarla iç içe büyüdük, sıcaklıklarını hissettik” diyor. Sonra sekiz yaşındayken o büyükleri askerî cemselerle götürdüklerini hatırlıyor. Nereye götürdüklerini bilememişler. Mahalledeki bütün çocukların hafızasına kazınmış o görüntüler.

Sonrası Özal dönemi. Mahallenin o dönemini kısaca şöyle değerlendiriyor: “En sevdiğin büyüklerin içeride, gereksiz adamlar dışarıda ticaretle falan uğraşıyor.” Bir de o gereksiz adamlar, içeriye atılanlara benzemiyor. Diğerlerindeki sıcaklık onlarda yok, “çocuksun diye iplemiyorlar bile.”

Etrafta çürümüşlüğe, yozlaşmışlığa benzeyen bir şeyler olduğunu hissediyor. Dikmen mahallesinde ve aslında Türkiye krallığında çürüyen bir şeyler var. O kafa karışıklığı içinde devrimci düşünceyle onu tanıştıran ise Ahmet Kaya. Nasılsa içeriye girmemiş bazı büyükler odalarda toplanıp, "bir ritüel içerisinde baygın baygın Ahmet Kaya” dinliyor. Sorunca siz daha anlamazsınız, diyorlar. Anlamak için inat edip Ahmet Kaya dinliyor, anlıyor da. Zülfü Livaneli dinleyenler ise sosyal demokratlar. Onlara biraz mesafeli o zamanlar.

Liseyi 20’lerinin başında dışarıdan bitiriyor. İnşaatta çalışıyor, prefabrikte de... 27-28 yaşına doğru arkadaşlarıyla bir depo kurup, çöp toplama işine giriyorlar. Evsiz olanlar kalsın diye depoya bir gecekondu yapıyorlar. 2001’in 1 Mayıs’ında ise pankartlarıyla sokaklardalar. “Mahallemizdeki insanlar bir arada durmaya çalıştık” diyerek katılıyorlar 1 Mayıs’a. Herkes olumlu karşılamış. Ama o “estetize” ve “romantize” edilmelerinden hoşlanmamış. “Sonunda yoksullar geldi, diye sevindiler, Oysa sokaklar zaten bizimdi.” Tuttukları pankarta bakıp “Siz Troçkist misiniz?” diye sorana “Hayır, katı atık işçisiyiz” diye cevap veriyorlar.

O 1 Mayıs’tan itibaren görünürlük kazanıyor katı atık işçileri. Katık diye bir dergi çıkartıyorlar. 10 sayı yayınlanıyor. Bir süredir ara vermişler ama yakında tekrar yayınlamayı düşünüyorlar. 

Biraz hayal kırıklığına uğramış gibi. Kamuoyunun vicdanına inanıyormuş eskiden. Haklıyız, zannettik ki görünür olup, derdimizi anlatırsak bir şeyler değişecek. Değişmediğini düşünüyor, insanların vicdanına da inancı kalmamış. Ama kolay pes edeceklerden değil. "İnsanların vicdanına değil kendi özgücüne güvenmen, orayı güçlendirmen gerek" diye ekliyor. Şimdi o yolda ilerlediklerini söylüyor. Örgütlenmeden olmuyor.

Belediyelerden, polisten çok çekmişler. Ciddi saldırılara uğramışlar. 

Hep belediyelerle mücadele etmişler. Şimdi belediyelerle çalışmayı deniyorlar. İlk adım Bülent Tanık döneminde Çankaya Belediyesi’nde atılmış. “Karşınızda devasa bir sistem var, ama bazen bir insanın iyi niyeti çok şeyi değiştirebiliyor” diye bahsediyor o tecrübesinden. CHP, Çankaya’da yapılanın diğer belediyelerle de yapılabileceğini söyleyerek Beyoğlu İlçe Meclisi’ne adaylık teklif ediyor. "Zülfü Livaneli dinleyenlerle bir hayli mesafeli" olan Ali, önce teklifi reddediyor. “40 yaşıma kadar diyor, bırak CHP’li olmayı, CHP’li bile tanımadım.” Ama uzun tereddütlerden sonra teklifi kabul ediyor.

Şimdi Çankaya’da yaptıklarını, Şişli ve Beşiktaş’ta yapmak için çalışıyor. Zamanla bunun AKP’liler de dahil diğer belediyelere de yayılmasını hedefliyor. Zabıta müdahale etmesin, çek çek arabalarına el koymasın. İlk dertleri o. Belediyelerle koordinasyon kuruldukça katı atık işçileri de daha düzenli ve disiplinli çalışabiliyor.

 

KİM BU KATI ATIK İŞÇİLERİ? 

 

Ek iş olarak çöp toplayan memur da var, maaşını alamayan organize sanayi işçileri de. İş bulamayan eski hükümlüler de. Zorunlu göçle şehirlere gelenler de. göçmenler de.

İşin tarihi 1960’lara dayanıyor, gazete matbaalarından kağıt kırpıntısı toplayanlarla başlıyor. 1970’lerde geri dönüşümün üretici firmalar için kârlı bir iş olduğu ortaya çıkıyor. Gelgelelim çöp toplayıp, bunları ayıracak insan bulamıyorlar. Hatta üretici firmalar köylerden mevsimlik işçi getiriyor. Her iş kolunda bir şehrin ahalisi hakim. Mesela midyecilikte nasıl Mardinlilere sık rastlanırsa katı arık işçiliğinde de Aksaray öne çıkıyor. Bugün yüzbinlerce katı atık işçisi olduğunu söylüyor Mendillioğlu.

90’lardaki zorunlu göç dalgasıyla sayı iyice artmış. Günümüzde ise Suriyeliler, Afganlar, Türki Cumhuriyetlerden gelenler, Gürcüler, Afrikalılar katı atık işçisi saflarına katılmış. Mesela ucuza çalıştırılan Sierra Leoneliler için devreye girip eşit ücret almalarını sağlamışlar. Tutunacak bir dalı kalmayan göçmenlerle aslında ilk teması onlar kuruyor. Mursi zamanında Hrıstiyan Mısırlı göçmenler geldiğini o söylemese bilmeme imkan yoktu.

Mücadelesinden mütevazılıkla bahsediyor. Kafası hep katı atık işçileri için ne yapabileceğiyle meşgul ve kendine kızgın:“Ben vicdanen çok rahatsızım Bir etki yarattık ama iç muhasebemi yaptığımda yapamadığımız çok iş var. İmkanlarımın ve kapasitemin çoğunu kullanmadığımı düşünüyorum.”

Aynı zamanda bir yazar da. Dipnot tablette yazıyor. "Beş senedir haznem boşalmadı, yazacak hikayeler bitmedi" diyor. Biteceğe de benzemiyor.  

Neticede hala “hasbelkader mahalle solcusu”. Mücadelenin içinden gelmiş. Değme solcuları cebinden çıkartacak kadar teorik birikimi olduğu ise kurduğu cümlelerden belli. Fatih Çarşamba’yla Cihangir’in çöplerini kıyaslayıp bunu üniversitede sunacak kadar memleketi kendine dert etmiş. 

Solculuğun emekle, üretim ilişkileriyle ilgili olduğunu hatırlatıyor Ali Mendillioğlu’nun hikayesi. Bir de Ankara İskitler’deki bir çöp deposundan nasıl bir siyaset yapılacağını... 

  

 

43 yaşında, 14 yaşından bu yana bu işte. 2002’de Ankara’da Geri Dönüşüm İşçileri Derneğini kurdu. 2009’da İstanbul’a taşındı. Aynı zamanda bir yazar. Dipnot tablette yazıyor. Beş senedir haznem boşalmadı, yazacak hikayeler bitmedi diyor. 

 

 

BİR İLÇE BELEDİYE MECLİSİNDE NE KONUŞULUR? 

İçişleri Bakanlığı’nın bir genelgesiyle iki ay önce Beyoğlu Belediyesi’nde Yabancılar Çalışma Komisyonu kurulmuş. Mendillioğlu da hemen komisyona üye yazılmış. Komisyon hiç toplanmamış. Neden, diye sorduğunda “daha ciddi önceliklerimiz var” cevabını almış.

Bir ilçe belediye meclisinde ne konuşulur Allah aşkına diyorum. "Üç şey: "İlla her ay bir ülkenin bir şehriyle kardeş şehir olunur. Birincisi budur ve gereksizdir. İkincisi norm kadro atamaları. Üçüncüsü ise kentsel dönüşüm ve imar planları. “O parselin, adanın ne olduğundan da kimsenin haberi yoktur. El kaldırılır orası imardan geçer.”

 

 GERİ DÖNÜŞÜMÜ SAĞLIYORLAR

 

Çöpe çöp değil hammadde olarak bakmak lazım. Kağıt, pet-plastik ve hurdanın büyük bir pazarı var. Katı atık işçileri, çek çek arabalarıyla sokak aralarında çöpleri toplayıp ayrıştırarak işleyecek atölyelere veriyor. Kağıtsa presleyip, plastikse granüllere ayırıp üretici firmalara satıyor. Onlar da bu çöpten gelen hammaddeyi üretimde kullanıyor. 

Ambalaj Atıkları Yönetmeliği’ne göre üretici firmalar, ürettiklerinin belirli bir yüzdesinin geri dönüşümü ve depolanmasından sorumlu. Onlar da Çevre Bakanlığı’ndan lisanslı şirketlerle çalışıyorlar. Şirketler ancak AVM’lerden, büyük sitelerden katı atık toplayabiliyor. Ara sokaklarda ayrıştırma yapabilecek personel ve teknik ne şirketlerde ne de belediyelerde var. İş çek çek arabalarıyla katı atık işçilerine düşüyor. En temel dertleri müdahale edilmeden her gün çalışabilme özgürlüğü. Sağlık sorunlarıyla da sıklıkla karşılaşıyorlar. Belediyelerin çöp depolama tesislerinde çöplerin arasına düşüp cesedi bulunamayanlar var. Bir iş makinasının paletleri altında kalıp ölen yedi yaşında bir çocuk da.