'Harap'
Toplumsal değişimleri ve meseleleri, şiirine yeni yollar ve söylem arayışlarıyla katmayı sürdüren Cenk Gündoğdu ile yeni kitabı “Harap” üzerine konuştuk.
Özcan Erdoğan- Uzun zamandır dünyanın haramilerce harap edildiğini izliyoruz. İzliyoruz diyorum çünkü hem dahiliz hem değil. Edilgeniz ama etkileniyoruz ve bir TV görüntüsü gibi sinemada film gibi bize ait olmayan bir şeyi bir reklama bakar gibi izliyoruz. Ve izlerken, bunlar izlettirilirken hiç olmadığı kadar büyük bir yıkıntının altında kaldığımızın farkına varamıyoruz. Acıları tokuşturmak değil ama Auschwitz kadar büyük ve korkunç bir zulmün içindeyiz.
Savaş gibi durmayan koşullarda, gayri hukuki ortam yaratılarak her türlü ahlaki normdan uzak bir savaş yürütülüyor bugün. Yaşadığımız faşizmin boyutunu anlamamız için Roland Barthes’ın ifadesini anımsarsak: “Faşizm konuşma yasağı değil, söyleme mecburiyetidir.” Coğrafyamızda duyan kulaklar, gören gözler yani uzaktan ya da yakından olan bitene tanık olanlar susturulmaktan çok istenildiği gibi konuşturulmaya çalışılıyoruz. Jeton atınca istek şarkıyı çalan makineler gibi davranılıyor ve hiçbir şey olmamış gibi yaşayan bu şarkıları ezber eden erdemden yoksunlar korosu insanlığı utandırmaya devam ediyor.
Varlık sancısı kadar büyük bir acı yaşatılıyor bize ve bunu duyanın yaşamak gibi büyük bir cezası var. O yıkılan yapılardan, yok edilen tarihten, hayattan fark etsek de etmesek de farksızız yani “harap”ız bir bütün insanlık olarak.
- Harap aynı zamanda bugünkü yaşananlara bir itiraz. Hafıza kaybına alışık toplumumuza karşı bir kayıt, belge özelliği de taşıyor zannımca. Şiir ve hafıza üzerinden Harap'ın bellek içindeki yerine dair neler söylersiniz?
- Tekrarda beis yok: modern dünya hafızamızı unutma bahçesine dönüştürüyor. Hiçbir şey bu kadar hızla ve çirkince yer değiştirmemişti. Ve bu değişimin hızı eskiyi unutturmak için bütün araçlarıyla hayatımızı işgal etmiş durumda. Bu talanda zorbalıkla yeni diye pazarlanılan her şey hafızamıza karşı bir darbe. Yapılan zulmü unutturmak ve dayattığını kabul ettirmek için her şey, herkes bir araç gibi görülüyor iktidar yamaçlarından. Fakat tüm olan biten çirkinliklere karşı sanatsal bağlamda yapıp ettiklerimiz hafızamızı ayaklandırmak için var. İspanya İç savaşı geçse de Guernica o acıyı yüzümüze bir tokat gibi yapıştırıyor. Çünkü Picasso var. Bugün yaşanan korkunçlukların, katliamların da insanlık katında bir karşılığı elbette var. Ama bu yüzyılın haraplığını da kayda geçmeliyiz, sanatla.
Her şeyi yıkıp yakmayı ruhunu yok etmeyi tabir yerindeyse aklını almayı hedefleyen erk, hafızamıza da kepçelerle, silahlarla, bombalarla, ölümlerle yok edip silindirle düzleyip betonla doldurup istediği biçimi vermek istiyor. Ama sanat bu yıkıma karşı durmak, bu zalimliği hatırlatmak bu zulme karşı çıkmak için var.
- Şiirlerinizi iki kanalda değerlendirsek: İlki ‘arkadaşım yalan’, ‘ölü yaz’, ‘bütün haritalar kırmızıdır'ı dahil edebileceğimiz ve (a)lirik denilebilecek yeni gerçekçi bir sesle sert, eleştirel ve somut ise diğeri ‘güzel uçurum'u da içeren daha öznel olan, bir yandan da toplumsal lirizm duyarlığı taşıyan şiirler. Böyle bir değerlendirmeyi nasıl buluyor ve siz yeni toplumcu ya da gerçekçi adlandırmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Sanata işlevsel bir rol vermek gibi bir kastım yok. Yeryüzünde bunca ağrı varken de yok gibi davranmamalıyız ve Brecht'in dediği gibi “şiir, savaşı durdurmasa da pilotunun fikrini değiştirebilir” düşüncesindeyim. İnsana insanın ettiği fenalıkları söylememizde bir beis yok. Yeter ki estetikten kopmadan geçmişteki o kötü örneklerden bildiğimiz gibi yavan, yenilik barındırmayan kendini okutmayan ve sadece bir araçsallığın olduğu gibi bir şey ortaya koymayalım. Karşı çıkmamız gereken anlayış budur. Yapmamız gereken de şiiri insandan ayırmadan ortaya koymak. Ne söylediğin kadar nasıl söylediğinin önemine varmak. Yani, hem meselesi olan hem de estetik değeri olan bir şiir. Bunun ardındayım.
Harap / Cenk Gündoğdu / Kırmızı Kedi Yayınevi / 88 s.