Haneke’den Burjuvazi saldırısı

Yıllara meydan okuyan J.L. Trintignant’la yönetmenin demirbaş oyuncusu Isabelle Huppert ve küçük Fantine Harduin’in öne çıktığı “Mutlu Son” ilgiyle seyredilse de, ancak sıkı Haneke hayranlarına çekici gelebilir bence.

Sungu Çapan

En son 5 yıl önce ona 2012 Cannes’ında ikinci Altın Palmiye ödülünü kazandıran ve gerçekten bugüne dek aşka, sevgiye, ölüme ilişkin çekilmiş en etkileyici, anlamlı, dokunaklı filmlerden biri olan “Aşk”ta bıraktığımız, 75 yaşındaki Avusturyalı usta yönetmen Michael Haneke’nin artık kendini tekrarlar gibi olduğu son eseri “Happy End-Mutlu Son”, Filmekimi’nin ardından gösterimde.

Hüzünlü bir dram...

Haneke’nin, Fransa’nın Afrika ve Asya’dan kopup gelen gariban göçmenleri bir kampa doluşturduğu Calais’de çektiği “Mutlu Son”, Faslı hizmetkârların çalıştığı, köpekli bir malikânede oturan, zengin, inşaatçı bir Fransız ailesinin her biri kendi sorunlarına gömülmüş, dünyaya, çevrelerine duyarsız, 3 kuşaktan bireylerinin hikâyelerinden bütünlenen, hüzünlü bir dram.

“Benny’nin Videosu”, “Ölümcül Oyunlar”, “Bilinmeyen Kod” gibi sarsıcı filmleriyle çıkış yaptığı 1990’lardan sonra “Piyano Öğretmeni”, “Saklı”, “Beyaz Bant” gibi seyirciyi şoke eden, sert ve ödüllü filmleriyle 2000’li yıllara da damgasını vuran Haneke’nin o bildik sivri, eleştirel, karamsar ve ironik anlatımının yerini bu kez alt perdeden, daha yumuşak bir üsluba bıraktığı “Mutlu Son”, bir kadının cep telefonuyla çekilmiş, tükürmeli, diş fırçalamalı, sifonu çekmeli, mutad mahrem, lavabotuvalet ritüeli sekansıyla başlıyor.

Aile şirketinin, işleri kızı Anne’a (Isabelle Huppert) devretmiş, 85 yaşındaki patronu, büyükbaba (Jean-Louis Trintignant) yaşamaktan bıkmış, intihar sendromundan mustarip biri ve ölümcül hasta ilk karısından ayrılıp evlendiği ve ona bir bebek doğurmuş Anais’le (Laura Verlinden) beraber olurken yasak bir ilişkiyi de sürdüren doktor oğlu Thomas’dan (Mathieu Kassovitz) da hiç hoşnut değil.

Yumuşatılmış bir tekrar...

Anne’ın şirket yöneticiliğine hazırladığı dengesiz oğlu Pierrot (Franz Rogowski) da patron sorumluluğu taşımaktan çok uzak, kara derili çulsuz göçmenleri zenginlerin kutlama törenine getiren, sınıfına karşı çıkan, densiz bir genç. Derken, Thomas’nın ilk evliliğinden olma, yetişkinleri iyi gözleyen, 13 yaşındaki meraklı kızı Eve’in (Fantine Hardoin), aileye dahil olarak malikâneye gelişiyle olayların seyri değişecektir..

Haneke’nin oldukça ironik Mutlu Son adını taktığı bu 11. filmi, ustanın ele alıp işlediği, kurcaladığı, üstünü kazıdığı o sorunlu aileler, suçluluk, bastırılmış duygular, intikam, vb. gibi temalar çerçevesinde seyreden eski filmlerinin daha yumuşatılmış bir tekrarı izlenimini veriyor.

Duygusuz, bencil karakterler...

Derinliksiz, mutsuz bireylerden oluşan ailenin varlıklı ama duygusuz, bencil karakterleri, sanki nerdeyse sadece burjuvazi eleştirisi yapmak için oluşturulmuş, birtakım yapıntı kahramanlar, dededen toruna ve halaya kadar. Babasının Claire’e yazdığı aşk mesajlarını bilgisayarda okuyan, annesi hastanede ölen Eve, Eve’in yeni karısını da Claire’le aldatan sahtekâr babası Thomas, intihar girişimlerinden hiç vazgeçmeyen büyükbaba ve işkolik kızı Anne’ın, akılda kalan başlıca kahramanlarını oluşturduğu “Mutlu Son”, günümüzün gözde iletişim teknolojisini (cep telefonu kayıtlarıyla sosyal medya mesajlarını) da anlatımına yediren Haneke ustanın filmografisine pek yeni bir şey katmıyor doğrusu.

Usta, global dünya sorunlarına ilgisiz kalmadığını da örneklemek için filmde göçmenlik sorunsalına da şöyle bir değiniyor sözümona. Yıllara meydan okuyan J.L. Trintignant’la yönetmenin demirbaş oyuncusu Isabelle Huppert ve küçük Fantine Harduin’in öne çıktığı “Mutlu Son” ilgiyle seyredilse de, ancak sıkı Haneke hayranlarına çekici gelebilir bence.