Hamlet bugün olsaydı
“Olmak ya da olmamak. İşte bütün mesele bu”. Shakespeare, 420 yıl önce varoluşu, yakışıklı Prens Hamlet’in ağzından işte böyle sorgulamıştı. Meşhur oyununda 14. yüzyıl Danimarkası’nı anlatıyordu. Çürümüş, hastalıklı bir düzen ve elinde kuru kafa tutan yarı deli bir hükümdar vardı. Korona yoktu. Usta bugün yaşasa bu oyunu nasıl yazardı?..
Aslıhan Dağıstanlı Aysev(Cenevre)Loş, siyah beyaz bir sahne. Sosyal, ekonomik, ekolojik dengesizliklerle kör topal yürüyen koronalı bir dünya... Tepesinde Hamlet. Elinde bir maske: N95. Soruyor: “Maske takmak ya da takmamak”... 2020’nin yok satan, üstünde en fazla tartışılan tüketim malı şüphesiz maske. Google’da sadece “corona mask” hakkında iki milyar arama sonucu mevcut.
2020’nin imajı en hasar gören organizasyonu ise Hamlet’e atfettiğimiz maske sorusuna verdiği çelişkili açıklamalarıyla manşetleri süsleyen Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ). Cenevre merkezli DSÖ, önceleri sadece “hastalar ve sağlık personeli kullanmalı” dediği maskeyi, ilerleyen günlerde “herkes taksın”a getirdi. Kafaları karıştırdı. Hangi maske tipi kullanılsın (N95, cerrahi, kumaş vb.) açıklamaları, stoka göre vitrine ürün koyan esnaf gibi algılandı. Neticede maske konusunda herkes bildiğini okudu: Uzakdoğulular alışıktı, sorgulamadan taktı. ABD’de maske kullanımı politik görüşe göre ayrıştı. Türkiye, nispeten çabuk adapte oldu. Almanya, Fransa, İtalya, Avusturya nisanda maskeliyken, komşu İsviçre Avrupa’nın nazlısıydı. İsviçre, 6 Temmuz’a kadar maskeye direndi. Salgının civcivli aylarında bile markette, restoranda, toplu taşımada, hatta havalimanında maskesiz, ateş ölçümsüz, karantinasız yaşam devam etti. Ancak 2. dalga kapıya dayanınca, daha sıkı tedbir isteyenlerin sayısı arttı, tartışma sona erdi: Kapalı alanlara maske zorunluluğu getirildi.
Bugün 400’ü aşan günlük yeni vakasıyla İsviçre nisan sonundaki seviyelerde. Neyse ki ölüm yok denecek kadar az. Okullar açık. Tek değişiklik, distopik bir film karesi gibi yüzlerindeki maskelerle sınıfta oturan çocuklar.
PSİKOLOJİK NEDENLER...
İsviçreliler her konuyu enine boyuna etraflıca düşünür. Misal Cenevre Gölü üstüne ikinci bir köprü olmalı mı, olmamalı mı tartışması 32 yıldır devam etmektedir. Bir 30 yıl daha sürmesi olasıdır. Keza, AB’ye üyelik 28 sene boyunca tartışılmış, pek çok kez oylanmış, İsviçrelilerin 2008’de Schengen’e razı gelmesiyle neticelenmiştir. (Yıllar sonra bu konu 27 Eylül referandumuyla tekrar gündemde.)
Huy böyle olunca, maske de doğal olarak Hamletvari bir varoluş sorgusuna maruz kaldı. Dünya sahnesinde güven başrolünü oynayan, gelenekçi, çevreci, kendi kurallarını koymaya alışık İsviçrelilere bir maske ardına gizlenmek ağır geldi.
Kaliforniyalı psikolog Dr. Moe Gelbart’a göre, maskeye olan tutumumuzun ardında psikolojik nedenler yatıyor: Maske bazılarımız için kişisel özgürlüğe tehdit, otorite altına girme ve korkaklık ifadesi. Belki de bilincimizin geri planında oynayan kovboy filminde “bu bir banka soygunudur” diyen maskeli bir haydut imgesi var. Ya da on binlerce kişinin izlediği antik Yunan tiyatrosu: Ağlayan-gülen maskeler ardına gizlenmiş, kim oldukları belirsiz oyuncular... 2020’de insanlığı adeta takanlar, takmayanlar olarak kamplaştıran maske, Alpler’in huzurlu, güvenli ülkesi için bir nevi özgürlüğe sansürdü. Velhasıl, eğrisi doğrusuyla ne zaman kural kondu, İsviçre’de maske takmayan kalmadı.
asliaysev1@gmail.com